|
Bardağı taşıran son damla
Türkiye sınırının 40 km. uzağında,
Kandil
ile
Sincar
’ın arasındaki
Gara Dağı
merkezli olarak 75 km. genişlik, 25 kilometre derinlikte, 10 Şubat gecesi başlatılan ve dört gün süren
Pençe-Kartal 2 Harekâtı
nın, PKK tarafından kaçırılan vatandaşların kurtarılması da dâhil çok yönlü bir amaçla yapıldığı malumdur.
Devlet, teröristlerle
pazarlık
yapmayacağı gibi, onlara yönelik operasyonlarını da
davul zurna eşliğinde
yapmaz.
Bir gece ansızın
tepelerine biner ve o harekâtta amaçladığı sonuçları üreterek, sonra bir yenisine geçer. Bunlarda çoğunlukla isabet ve başarı esastır, ancak özellikle sınır ötesi operasyonlarda, maddi ve manevi bakımından ilk hesaplarda kimi sapmalar olabilmektedir.

Pençe-Kartal 2 Harekâtıyla, terör örgütü PKK’nın üs edindiği Kandil ile Sincar arasındaki Gara Dağı’nı her iki üsse de yardım ulaştıracak bir köprü olarak konumlandırma planı yerle bir edilmiştir.

İran
’ın Kandil’deki,
ABD
başta gelmek üzere
AB
devletlerinin Türkiye sınırına yaklaşık 100 km. mesafede, Bağdat ve Şam yolunun kavşağındaki Sincar’daki teröristlere verdikleri
destek
göz önüne alındığında, söz konusu harekâtın zorluğu, önemi ve elde ettiği başarı daha iyi anlaşılacaktır.

Bu harekâtın amaçlarından biri de terör örgütü PKK tarafından kaçırılan on üç vatan evladının kurtarılmasıydı.

Örgütün siyasi kolu olan
malum partinin
mensuplarından biri tarafından yapılan açıklamadan da görüleceği üzere, Gara Dağı’ndaki bir mağarada tutulan bu vatan evlatları, PKK terör örgütü tarafından, zikrettiğimiz şekliyle çok yönlü olan Pençe-Kartal 2 Harekâtının durdurması için devlete karşı kullanılmak istenmiş, ancak devletin harekât planındaki kararlılığı karşısında hunharca katledilmişlerdir.

Devletin düşmanı PKK terör örgütünden ibaret değildir; malum bölgede söz sahibi olup, kendileri lehine bir çıkar sağlamak isteyen devletler de burada istedikleri gibi at oynatabilmek için Türkiye’yi engel olarak görmeleri ve onun gücünü ivedilikle zafiyete uğratmak istemeleri nedeniyle düşman konumundadır.

Bu mânâda, bölgeye yönelik ilgili her harekâtını, düşmanlar topluluğuna karşı gerçekleştiren devletin, PKK terör örgütüyle pazarlık yapması düşünülemeyeceği gibi, asıl büyük maksatlarından ve başarılarından taviz vermesi de beklenemez. On üç vatan evladının şehadeti de artık onun büyük hesabına dâhildir ve o, bu şehitlerin katillerini er ya da geç ama mutlaka zelil ve perişan edecektir.

Ancak konunun
millete dönük yüzü
nde işleyiş böyle değildir. Her şehit onun sabır bardağını taşıran bir damla hükmündedir; ateş sadece o şehitlerin ev halkının yüreklerini değil, vatanını büyük bir ev olarak gören milletin yüreğini de dağlamaktadır ve “Biz partimizin de yardımıyla, zaten devletle pazarlık etmek kastıyla kaçırdığımız masum, sivil insanları, maksadımıza ulaşamadığımız için öldürmek zorunda kaldık” diyebilen bir dilin, değil Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne, onun başkentine sokulmasını istememesi de bu milletin hakkıdır.
Yönetimlerini PKK terör örgütünün belirlediği âşikâr olan
Türk Tabipleri Birliği
vb. kurum ve kuruluşların, Gara’da öldürülen teröristlere sahip çıkarken, şehitlerimizin katliyle ve milletimizin acısıyla alay etmelerine devletten bir tedbir istemek de yine milletimizin hakkıdır.

Çünkü onun sabır bardağı taştığı anda PKK’nın siyasi kolu olan partinin, onun çatısı altında örgüt adına sözcülük, aracılık yapanların ve yine onun yan kuruluşu niteliğindeki sözüm ona resmi kisveli birimlerin, nasıl bir muameleye tabi olacaklarını kimse garanti edemez.

“Gare’de yaşamını yitirenlerin kederli ailelerine başsağlığı ve sabırlar diliyor, acılarını paylaşıyor ve 13 yurttaşımızın sağ salim kurtarılamaması nedeniyle de çok üzgün olduğumuzu belirtiyoruz” diyerek alay perdesinden konuşan şeref ve haysiyet yoksunlarına bu dediklerini yalatacak birileri de mutlaka olacaktır.

Buna göre, devletin artık bu yapıları
sağlam kilitlerle kapatarak
korumaya(!) alması gerekir. Devletin istikrarı ve milletin huzuru bunu zorunlu kılmaktadır zira sabır bardağının son bir damla ile taşmasına ramak kalmıştır.

Bu kilit altına alarak koruma(!) yolunun, yönteminin ve uygulamasının nasıl olacağına karar vermek de elbette devletin işidir. Devletine tabi olan millet, onun istikrarı için fevri yönelişlere başvurmaz, ama ilgililerine yönelik son darbelerin indirilmesini de haklı olarak ondan bekler.

Bu bağlamda, “hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır” sözünün artık somut bir karşılığa erişmesi, terör sözcüsü ve destekçisi yapıların yıkılması elzemdir.

#Gara
3 yıl önce
Bardağı taşıran son damla
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset