|
Boş zamanlarında okuyanlara kitap tavsiyesi

Dün itibariyle koronavirüs salgınının bizde neden olduğu can kaybının sayısı iki yüz yetmiş yediydi.

Her ne kadar kimi büyüklerimiz Hurufilik esasında rakamlara da kuruluk, yaşlık, soğukluk, sıcaklık izafe ederek, onları his dünyamıza dahil etmeye çalışmışlarsa da, rakamların hoyratlığı, hatta acımasızlığı asla giderilememiş, hisleri tercüme etmeleri sağlanamamıştır.

Oysa ki, hepimizin daha fazla artmamasını canı gönülden temenni ettiğimiz, üzüntü ve hüzün nedeni olan iki yüz yetmiş yedi kişinin vefatı, salgının artış katsayısından çok çok daha fazla gönüle ulaşarak, onlarda nice kalp ağrılarına sebep olmaktadır.

Çünkü bir kişinin vefatından söz ettiğimiz yerde, onu ailesinden, akrabalarından, dostlarından, arkadaşlarından, hatta mahallesindeki ensafından, öğretmenine kadar... ilişki kurduğu yüzlerce insandan da söz ediyoruz demektir.

Rakam vesilesiyle zikrettiğimiz bu hususun ikinci, üçüncü derecedeki ilgililerini aşan bir yönü daha var: Salgın tanımlı büyük bir sorunla yüzyüze bulunmanın neden olduğu şaşkınlığın, tedirginliğin, korkunun vefat edenlerin sayısındaki artışa bağlı olarak gün be gün artıyor olması...

Bu genel bir durum ve henüz yaşayanların tamamının bunun muhatabı olmaları bakımından toplumsal...

Haliyle, rakamdaki artışla beraber evlerine kapanların sayıları günden güne artmaya, önceden çekilmiş olanlar da kendi içlerine daha çok kapanmaya başlıyor.

Mezkur etkiyle “Peki, bu zorunlu konumlanmada ne yapmalı?” sorusu kendiliğinden sorulmaya başlandı ki, çoğunluğu sevgi ve şirinlik pazarlamacısı olan ruh doktorları, psikologlar, yaşam koçları(!) peş peşe boy göstermeye başladılar ekranlarda. Bunlardan sadır olan yegane güzellikse, hepsinin “baş zamanlarımızda kitap okuyalım” öğüdünde birleşmiş bulunmaları.

Öğüt böyle olunca, konu kitap tavsiyesine gelip dayanıyor, kaçınılmaz olarak.

Salgının çok fazla sayıda kişiyi etkilemeden önlenebilmesi konusunda gayretlerine müteşekkir olduğumuz; konuşurken halis bir dost, vefalı bir arkadaş gibi konuşan Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca’nın Tolstoy ile Mustafa Kutlu ağabeyimizin okunmasını tasviye etmesiyle başlayan son derece gereksiz, son derece banal tartışmalardan da anlaşılacağı üzere, kitap tavsiyesinde bulunmak hiç kolay değil.

Öte yandan iyi, istikrarlı okurların kitap tavsiyesine ihtiyaçları vardır ama, boş zamanlarında kitap okuyanların daha çok vardır. Konuyu sorun haline getirenler de nitekim ikinci gruptaki okurlardır. Üstelik onları küçümsemeye, onlara nezaketsizlik etmeye kimsenin hakkı yoktur. çünkü onlar çoğunluktadır, en net söyleyişle, onlar halkımızdır.

Boş zamanlarında kitap okuyanların, erinde gecinde ihtiyaç duydukları kitapları kendilerinin bir şekilde edineceklerine inanarak, sadece ehline kitap tasviyesinden bulunmayı tercih etmeme rağmen, mevcut şartlar ve zikrettiğim nedenler uyarınca, üstelik “Mustafa Kutlu da kimdir lo” diyen yayvan ağızlıların varlığına toslayınca, ben de bu minval üzere, ola ki birileri soracak olurlarsa hangi kitapları tavsiye edebilirim diye kendi kendime sordum ve bu manada sadece şiir kitaplarını tavsiye etmede karar kıldım.

Peki, neden şiir kitapları?

Şundan: edebiyat hayatına şiirle başlayıp, sonra onu tamamen terkederek nesire yönelen sevgili İbrahim Yıldırım’a bu yönelişinin nedeni sorduğumda şu cevabı vermişti: “Şiir, insanı çırılçıplak bırakacak şekilde soyuyor, öykü ve romansa tam aksine örtüyor.”

Bu söyleyişte fiziki bir çıplaklığın kastedilmediği aşikardır. Söz konusu olan ruhun, aklın, hafızanın ve hatıraların ifşasıdır ki, bunda insanı vasatı kaçıran şair, asıl kendi vasatını elinden kaçırarak edepsizleşir, hatta giderek hayvanlaşır. Bu manada şiir kitaplarını tavsiye etmeyi düşünürken elbette Küçük İskender’in kitaplarını tavsiye edecek değilim. Kaldı ki, tavsiyeye konu kitle olarak, sadece boş zamanlarında kitap okuyanları seçtiğim için, aşık deyişlerinde / halk ve tasavvuf şiirinde karar kılmam gerekir.

Bunlar da son tahlilde şiir esaslı olmak bakımından insanı soymaz mı?

Evet, soyarlar ama, onlar insanlık vasatının korunması, edebin gözetilmesi cihetinden müstesna ve muhteşem örneklerdir. Üstelik söz konusu soyma tam da acıların, hüzünlerin, ukdelerin, yutkunmaların arttığı bir zamanda, son derece işlevseldir. Çünkü bir mısra bile tek başına bizi hayatın hakikatine ulaştırıp, hayret makamına yükseltebileceği gibi, gönül ve kalp ağrılarımızın reçetesi haline de geliverir.

Nasip olursa sonraki yazımla ileteyim, tavsiye edeceğim şiir kitaplarını.

#İbrahim Yıldırım
#Tahili
#Kitap
4 yıl önce
Boş zamanlarında okuyanlara kitap tavsiyesi
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset