|
“Bu eşkıya bizim dağın eşkıyası değil”
Taha Akyol
dünkü yazısında güya
gerçeği
yazıyormuş gibi yaparak tarihi gerçekleri öylesine tersyüz etti ki, o kadar olur.


Bulunduğu yaşa rağmen, okumakta ve düşünmekte ısrarlı olduğunu bildiğim Akyol'un düştüğü bu hali, darbeleri yabancı birinin gözüyle okumasıyla ve/veya hayırcıları destekleme inadından basiretinin bağlanmasıyla ancak izah edebiliyorum.



Hem “Rasyonel düşünebilmek, sebep-sonuç ilişkilerini araştırmak ve anlamaktır” deyip, hem de Türkiye'deki askeri darbeleri azgelişmişlikle ilişkilendirmesi, eğer Türkiye'nin haritadaki yerini Latin Amerika'da sanmıyorsa, başka nasıl açıklanabilir?



Rasyonel düşünen Akyol'un bakış açısıyla,

367 Sabih

(Kanadoğlu)

Krizi

bile azgelişmişlikle ilişkilendirilebileceğine göre, hangi saçmalık Akyol'vari rasyonelliğin dışında kalabilir ki?



Neyse ki, eskinin Ülkücüsü, şimdinin felçli rasyoneli Akyol var ama eskimemiş ve eskimeyecek olan Ülkücü

Yalçın Topçu

da var!



Vatanı ve milleti adına

köprüyü mekan tutan

binlerce Yalçın Topçu varken, Akyol'un şahsında, köprünün altından akan sular analojisine başvurmama da zaten hiç gerek yok.



Geçtiğimiz pazar günü,

Kars Serhat Boyları Derneği Başkanı Muharrem Yıldız

'ın ev sahipliğindeki akşam yemeğinde dinledim Topçu'yu.



Yeni anayasa değişikliğini, Türkiye'nin tam istiklali açısından bir zorunluluk olarak gören Topçu, oradaki konuşmasında

Almanya'dan İngiltere'ye,
Der
Spiegel'den NYT'a, PKK'dan DEAŞ'a… hayır kampanyasının organizasyonu içinde yer alan Türkiye düşmanları blokuna dikkat çekerek,

bu durumu tek bir cümleyle özetleyiverdi:



“Bu eşkıya, bizim dağın eşkıyası değil”


Asla, kendi düşüncesi, hür iradesi, kanaatleri doğrultusunda hayır oyu vermeyi düşünenleri bu kategori içine almıyorum. Evet oyu verecek olanların kahir ekseriyeti karşısında, hayır diyenler de olmalı ve onların düşüncelerine, fiillerine karşı da saygı duyulmalı.



Ancak dış güdümlü hayır kampanyasına içeriden dahil olanlarla, buna düşünsel destek verenlerin, Topçu'nun “Bu eşkıya bizim dağın eşkıyası değil” sözünün kapsamına dahil edilmesi, tehlikenin ciddiyetini ve söz konusu organizasyonun Türkiye'de üretmek istediği fitnenin, şerrin düzeyini bilmek ve bunlara karşı ciddi tedbirler almak bakımından çok çok önemli.



Çünkü Topçu'nun konuşmasında yaptığı sonraki belirlemeleri de mealen izleyerek söyleyecek olursam,

anayasa değişikliğine hayır diyen PKK ile falan filan partinin hayır deme gerekçesi, anayasa değişikliğindeki olası bir yanlışlıktan, eksiklikten kaynaklamıyor

. Hepsi birden, anayasa değişikliğinin gerçekleşmesinden sonra

kendi varlıklarının devamını mümkün görmediklerinden, kendiliğinden hasıl olacak ölümlerini, ölümüne bir eşkıyalıkla geciktirmeye çalışıyorlar.

Dolayısıyla dışarıdakilerin eşkıyalığıyla, bunların eşkıyalığı amaç, eylem ve sonuç itibariyle eşitlenmekle kalmıyor, tümü birden bizim dağın eşkıyası olmama ortak paydasında birleşiyorlar.



Bu manada, onlar, bizim eşkıyamızın şaşkın maceracı, asabi, külhani, ferdi itirazcı sevimliliğinden en küçük bir eser bile taşımıyorlar. Ha kalemleri kirli NYT, ha katiller topluluğu PKK, ha falan filan parti... niyetleri şer, eylemleri kem ve kastetmeye çalıştıkları da vatanın ve milletin istiklali, huzuru, istikrarı ve istikbali olunca, yapılabilecek en kötü nitelemeden de nasipleri aynı oluyor.



Yukarıda, “köprüyü mekan tutmak” demiştim. İşte, Topçu'yla onun gibi düşünen Ülkücülerin düşünce ve fiilleri bu düzeyde büyük bir önem taşıyor.



Topçu, AK Parti ile Ülkücü hareketin farkını ve aralarındaki mevcut dayanışmanın nedenini şöyle açıklığa kavuşturuyor: “

Elbette bizler aynı sokaktan gelmiyoruz ama neticede aynı mahallenin çocuğuyuz

.”



Onun bu kanaati, tam da köprüde durmaktan kastettiğim şeye denk düşüyor:



Köprüde durmak, köprünün varlığını onun üstünde duruşuyla içselleştirerek temsil etmek demektir. Çünkü bu duruş, düşünsel ve siyasal nedenlerle aralarında farklılık oluşan kesimleri, aidiyet duygularındaki müşterekliği öne çıkararak, kendi üzerinden (tarafları kendi iki eli sayesinde) birleştirmek demektir.



Bu bahiste aidiyet duygusu dediğimiz şey ise, vatanseverliktir, hamiyetperverliktir, milletine bağlılıktır, istiklalini arzuyla talep etmektir, millet ve devletçe güçlü olma çabasıdır, içteki ve dıştaki düşmana karşı birlik ruhunu geliştirmek ve sürdürmektir.



Bu aidiyettir ki Devlet Bahçeli'yi, Recep Tayyip Erdoğan'ı, Binali Yıldırım'ı, Yalçın Topçu'yu ve aynı zihni soydan olanları anayasa değişikliği konusunda bir noktada buluşturmuştur.



İyi ki mahallemiz, iyi ki sapasağlam köprülerimiz ve iyi ki o köprülerin üzerinde durma basiretine sahip kardeşlerimiz var.



Bizim dağın eşkıyası bile olamayıp NYT'nin, PKK'nın güdümüne giren felçli rasyoneller için de inşallah daima yenilgi, hüsran, üzüntü ve keder var olacaktır.


#Taha Akyol
#AK Parti
#Der Spiegel
7 yıl önce
“Bu eşkıya bizim dağın eşkıyası değil”
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?