|
Caizenin mecazı
Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü'nde
caize
“Eski şairlerin yazdıkları methiyeler mukabilinde aldıkları para ve ihsan” olarak tanımlanır. Terimin kelime karşılığı ise Misalli Sözlük'te “armağan, bahşiş, hediye” olarak belirtilir.


Kökeni, zanaatın/sanatın var oluşuna kadar dayanan caize, Osmanlı'da daha çok bir kaside ile övülen kişinin onun şairine verdiği ödül şeklinde somutlaşmış ve birçok maruf örneğe, latifeye, ironiye konu olarak günümüze kadar ulaşmıştır.



Marifetin iltifata tabi olmas

ı şeklindeki bir tutumdan da beslenen caizenin, giderek marifetten soyulup övgü dizmeye dönüşmesi, onun özünde değil biçiminde manevilikten maddiliğe doğru bir evrilmenin gerçekleştiğini gösterir.



Bu yanıyla caize, evvelinde bir beğeni ve onama, ahirinde ise maddi bir değerle taltif edilmedir.



Ancak bu taltif onu sağlayan söze / metne ve onu söyleyen / yazan kişiye özgü olduğundan süreklilik taşımaz; bir kez gerçekleşip biter ve dolayısıyla caize, son tahlilde maliyeti gerektiren bir işin yapılabilmesi konusunda zanaatkara / sanatkara verilen bir desteğin ifadesi olarak somutlaşır.



Öte yandan, zanaatkar / sanatkar ürettiği şeyi sonuçta toplumu için üretmekte, onun kültürüne, beğenisine ve zevkine katkıda bulunmaktadır. Caize, konumları ve sosyal rolleri ne olursa olsun zenginlerin, sanatı ve sanatçıyı teşvik etmek babında imkanlarının bir kısmını onu sağaladıkları toplumla paylaşmalarının da bir aracıdır. Bunlar da bizi caizenin sınai, ahlaki ve toplumsal bir eğilim olarak sistemsiz bir sistemle (kendiliğinden) oluştuğu, geliştiği, uyulandığı yorumuna götürür.



Caizenin problemi ise, sanatın iktidarın hakimiyetine sokulmasına, muktedirlerin sanatın gidişatını belirlemelerine neden olmasında yatar; onu hiç de haketmeyen iktidarların ya da kişilerin övülmesine hizmet ederek sanatın bir propagandaya dönüşmesi, sanatçının özgünlüğünü ve özgürlüğünü zedelemesi caizeyi sorunlu ve gerilimli bir ilişkiye dönüştürür.



Bu durumda sanatçı, tıpkı

Nahit Sırrı Örik

'in

Şair Necmi Efendi'nin Bahar Kasidesi

adlı öyküsündeki gibi, orduları yenilen, halkı zor günler yaşayan devletin sadrazamına methiye yaz(a)mayıp, (eşinin de asalet, nakit temini ve şöhret baskısı altında) kahrından ölümü seçecek, diğer bir söyleyişle yalanın, yağcılığın, kapı-kulluğunun meşrulaşmasına hizmet etmemek için canından vaz geçecektir.



Nitekim bugün de sanatçı ve pazar ilişkileri açısından karmaşasının, gerilimin ve sanatçıları ideoloji üretmek, nüfuz sağlamak vb. belirli bir maksatla

satın almanın

karşılığı olarak süren bu durum, caizenin söz konusu problemlerini de içkin bulunmaktadır.



Hatta bu bağlamda, Medici ailesinin, İtalyan Rönesansı'nın başlangıcındaki sanatçı teşviklerine, sanatçı üzerinden sanatı bir tür din olarak kurumlaştırma çabası olarak başvurduğu da ileri sürülebilir.



Nitekim bu iki olguyu izleyen sanatın dinleşmesi ve ticarileşmesi sürecinde, sistem-sanatçı ilişkisi bir tür bedelli onamaya dönüşerek, pazarı ve sanatçıyı pazarlayanları yeni bir sektörde buluşturmuştur.

Sanat Pazarı

olarak da adlandırılabilecek olan söz konusu sektör, sanatçının salt kendi çabasıyla var olamayacağının, pazar tarafından ödüllendirmek suretiyle parlatılması halinde ancak ünlenebileceğinin, şöhrete erişebileceğinin açık bir habercisi gibidir.



Modernizmin bu icadı, büyük şirketlerin vergiden kurtardıkları bir payla sanatı desteklemeleri eşliğinde, sivil karakterli yeni yapılanmalarla meşruiyet kazanmıştır.



Kralların, sultanların, sanat-sever ailelerin devri kapanırken, özü değişmeyen ödül kurumu, ona kendi çıkarları doğrultusunda yeni biçimler kazandıracak koleksiyonerlerin, müzelerin, Nobel vb. nakit ödeme sistemiyle işleyen akademik birimlerin hizmetine sunulmuştur.



Bu noktadan itibaren ödül kurumunun siyasi ve ideolojik bir yön kazanması da kendiliğinden gerçekleşecek ama her durumda olguyu ve ilgili olayları belirleyen, yönlendiren artık daima Kapitalizm olacaktır.



Günümüzde ise ödül kurumu, sadece sanatçının taltif edilmesinden ibaret değildir. O sayede, ödülü veren kurumun reklamının yapılmasıyla, adına ödül verilen sanatçının pazar değerinin yükseltilmesi daha önce gelmektedir.



Gerçi farklı bakış açısından, ödül kurumunun, kimi yeteneklerin ortaya çıkarılmasına hizmet ettiği de ileri sürülebilir ve bu nedenle caizenin caiz'liği de ileri sürülebilir.



Ancak hem pazar şartları hem de ideolojik tercihler, çoğu zaman bu niyet ve çabanın önüne geçmiş, bir tür yandaş yetiştirme, kendi yandaşını parlatma ve pazarlama gayretinin göstergesi olmuş ve son tahlilde sanatta ödül kurumu Kapitalizm'in ve ideolojilerin modern icazetlerine dönüşmüştür.



Caiz, caize ve icazetin,

mecaz

kelimesiyle olan kök anlam ilişkisinden hareketle, bunların şirket-yarar / şöhret-pazar şeklinde birbirini doğuran ve besleyen bir yapı içinde toplanmasının ya kanıksanarak, ya reddedilerek ya da çekinceli kabulle benimsenerek devam edeceğine hükmedilebilir.



Zaten devam eden şey, öncesi olan şeydir.


#Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü
#Eski şairler
#Nahit Sırrı Örik
#Şair Necmi Efendi
#Sanat Pazarı
8 yıl önce
Caizenin mecazı
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti