Aklı olan herkesin fehmedebileceği basit bir gerçekliktir: Çoğu durumda delilin sağlamlığı, o delili getirenin sağlamlığına eşittir.
Diğer bir söyleyişle, bir konuda delil getiren, sahtekârlığı, yalancılığı, hilekârlığı, düzenbazlığı... nedeniyle kamu nezdinde delil getirmeye ehil görülmüyorsa, onun getirdiği bir delil de muteber bir delil olarak değerlendirilmez.
Başkanlık sistemine geçilmesiyle ilgili karar yetkisine sahip bulunanların görüşmeleri sürerken, haliyle konuya mahsus tartışmalar da yoğun olarak sürüyor.
Teklif henüz şekillenmediği için, herkes aslında potansiyel bir durumu tartışıyor ki bu da gerekli. Çünkü başkanlık sisteminin faydalarını, zararlarını kılı kırka yararak delillendirme gayreti, muhtemel yarar ve zararlarının somutlaşmasını beraberinde getiriyor.
İlginç olan bu tartışmalarda (olumlu veya olumsuz manada) doğru delillerin en çoğuna sahip bulunması gereken ana muhalefet partisi CHP'nin açıktan açığa nal topluyor olmasıdır.
Şundan ki:
Tarihi itibariyle CHP'nin delil getirmesi problemlidir hatta bu bakımdan CHP töhmet altındadır.
CHP mevcut yapısı, casusluğa ve teröre arka çıkma tutumu nedeniyle de durumu
bir partidir.
Örneklendirmek gerekirse:
CHP Genel Bakanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin Trabzon'da birkaç gün önce düzenlediği Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda, kaç zamandır ısrarla sürdürdüğü bir dizi yanlışı şu sözleriyle tekrarladı:
“Osmanlı döneminden beri parlamenter sistem deneyimimiz var. 140 yıllık tecrübeyi atıyoruz. (…) Bu ülke deneme tahtası değildir. Deneme tahtası haline getirirseniz ülkede kan akar, gözyaşı olur. (…) Herkesin sağduyu ile düşünmesi lazım. Bir kişinin arzusu, bir kişinin beklentisi üzerine bir ülkenin rejimi değişemez. Bunu yapanlar bu ülkeye ihanet içerisindedirler.”
Kılıçdaroğlu, başkanlık sistemini reddetmek için delil bulmakta zorlandığından, partisinin bidayetinden beri her fırsatta acımasızca kötülediği Padişahlık devrinin parlamenter sistemine bile sahip çıkmak zorunda kalırken, yine partisinin iktidarda bulunduğu yıllarda, görünürdeki Cumhuriyet'e rağmen, tek adamlık, milli şeflik adı altında (ve her halükarda tek kişinin tartışmasız despotluğunda)
nin uygulandığını ya hatırlamıyor ya da işine gelmediği için hatırlamak istemiyor.
,
başkan değiller miydi?
İlk azmettiricisinin CHP olduğu cümle âlem tarafından bilinen darbeler, üzerine zorla giydirilen demokrasi gömleğinin kendisine bol geldiğine hükmedilen halkı hizaya getirmek üzere,
atama usulünün
sından başka neydi ki?
Hal böyle olunca Kılıçdaroğlu'nun başkanlığı reddetme delilleri arasında zikrettiği deneme tahtası olma, acıya ve gözyaşına boğulma, sağduyu ile hareket etme, bir kişinin arzusundan ibaret bulunma, rejimi değiştirme, ihanet etme... hususları, bir reddedişin delilleri olarak değil, CHP'nin üstü örtülemez, göz ardı edilemez
olarak önce çıkıyor.
Dolayısıyla Kılıçdaroğlu'nun başkanlık sistemi konusunda dünden bugüne ileri sürdüğü ve muhtemelen yarın da ileri sürebileceği deliller için, şu Çin atasözü fazlasıyla yeterli bir karşılık oluşturuyor: “
”
CHP'nin bugünkü yapısı, birçok dilemmanın toplamından oluşmaktadır. Uzun uzun anlatmaya ne hacet!
Meşhur çark edişlerinin neden ve sonuçları bunun karinesidir.
Çünkü Kılıçdaroğlu, CHP'nin tarihine bağlı kalmak istediğinde
düşmekte, bunu aşmak istediğinde ise atı alanın Üsküdar'ı geçtiğini görmektedir.
Güya
tereddütsüz sırtlamakta, onların cürümleri sabit hale gelince, şaşkınlaşarak yüküyle ortada kalmaktadır.
Demokratik parlamenter sistemi savunmak ve korumak adına
, bunun aynı zamanda onun uzantısı olduğu
anlamına geldiğini görünce telaş içinde ülke bütünlüğü, milli birlik, toplumsal dayanışma vaazları vermektedir.
Ne demiştim:
.
CHP'nin (elbette onu temsilen Kılıçdaroğlu'nun) başkanlığın reddiyesi için delil aramasına gerek yoktur, çünkü
O halde CHP, “
” sözünün uzunca bir süre daha muhatabı olmak istemiyorsa, öncelikle zikrettiğimiz hususlarda kendisine, tutumlarına, iddialarına çeki düzen vermelidir.