|
Doğa şehrin neyi olur?

Doğa canlı ve cansız varlıkların var olma, yaşama alanıdır.



Şehirler ise şeklini ve şartlarını insanın belirlediği bir yaşama alanı.



Dolayısıyla doğa şehirleri içerir, şehirler doğayı değil.



İnsanlar beslenme, korunma, kültür yaratma, umran oluşturma vb. konularındaki önceliklerine göre şehirleri doğanın içinde kurarlar, yerlerini değiştirirler ya da yeniden yapılandırırlar.



Bunlardan bakarsak, yazımıza başlık yaptığımız soru yanlıştır.



Doğru soru, “Şehir, doğanın nesi olur” şeklinde olmalıdır.



Ancak Modernizm'in yani yakın çağın içinden bakarsak, asıl doğru dediğimiz şeyin yanlış olduğunu da ileri sürebiliriz.



Hükümde acele etmeden basit bir test yapalım örneğin.



“Ekmek” dediğimizde bugün, onun kendi imgesiyle birlikte zihnimizde beliren suretler nelerdir?



Ekmek eşittir un, fırın, açlık duygusu, beslenme arzusu ve para...



Ekmek denildiğinde çoğu şehirlinin aklına buğday gelmez, toprak zaten gelmez.



Dolayısıyla ekmeğin bugünkü imgesi, doğrudan doğa ile bitişmez. Çünkü (yokluğu çekilmediği sürece) onun kaynağı merak edilmez; fırında başlayıp, yemek masasında biter ekmeğin hikayesi. Para yani alım gücü var oldukça, onun sayesinde sürekli olarak var olacak gündelik, sıradan bir şeydir sonuçta ekmek; hikayesinde yağmura, kara, verimli toprağa dolgu unsuru olarak bile yer yoktur. Hem yağmur, şehirlinin hareketlerini kısıtlayan bir “kâbus”tan, kar, “beyaz afet”ten, toprak “imara uygun arsa”dan başka nedir ki?



Bu durumda “doğa şehrin neyi olur?” sorusu doğru olmaz mı?



Hâlâ ikna olmadıysanız, bir de modern şehir algısının tam içinden bakalım.



“Bir şehir” diyordu

Le Corbusier

, “İnsanın doğaya egemen oluşudur. Doğaya karşı insana özgü bir eylemdir, korunma ve çalışmanın insana özgü bir örgütüdür. Şehir bir yaratıdır. Şiir insan eylemidir, algılanabilir imgeler arasında tasarlanan ilişkilerdir. Doğanın şiiri tamamen aklın bir inşasından ibarettir. Şehir, aklımızı eyleme geçiren güçlü bir imgedir. Neden şehir bugün de bir şiir kaynağı olmasın?”



Sonra şu iki cümleyi de ekliyordu bu sözlerine Le Corbusier: “Geometri çevremizi algılamak, duygu ve düşüncelerimizi açıklamak için kendi kendimize verdiğimiz bir araçtır. Geometri temeldir.” (Şehircilik, Çev.: Pelin Kotas, Daimon Yay., İst., 2014)



Le Corbusier de kimmiş demeyiniz lütfen! Yazınız adını bir arama motoruna, onun nasıl ruhsuz monolitler düşkünü ve varlığını Modernizm'in yaşamasına adamış mütekebbir biri olduğunu hemen öğreniverirsiniz.



Şimdi derdimiz Le Corbusier değil, ünlü bir mimar olarak onun da temsil ettiği modern şehir algısıdır.



Bu algıda doğa, şehre mahsus bir imada bulunmanın vesilesi olmaktan öte bir değer ifade etmez. Zaten değer kelimesinin asıl muhatabı da o değildir, ona tahakküm edebilendir.



Ve bu öyle bir tahakkümdür ki, doğayı, yerel yönetimlerin yeşillendirme çalışmalarına dair yaptıkları reklamlarda rol alan boynu bükük bir figürana dönüştürür.



Sahi, doğa şehrin neyi olur?



Örneğin İstanbul için Boğaz nedir?



Klişeleşmiş olan şu sözü hatırlayalım: “İstanbul, içinden deniz geçen şehirdir!”



Yani Boğaz, İstanbul'un içinden geçmesi nedeniyle değer yüklenmektedir, değilse İstanbul'un onun iki yakasında konumlanmış olmasından dolayı denizin bir değeri yoktur. Diğer bir söyleyişle şehrin payına düşen önemlilik, denizin (iki denizi birleştiren boğazın) payına düşen ise sıradanlıktır.



Le Corbusier'in yukarıdaki sözlerinden bakarak geometriyi esas aldığımızda, denizi ona feda etmek normal bir eğilim haline gelmez mi?



O geometri tutkusu, Boğaz'ın iki yakasını dikey mimari ile perdeleyerek, gerisindeki konutların onunla ilişkisini kesmez ve haliyle orada yaşayan insanlarla doğa arasındaki görsel, düşünsel ve duyusal yarılmayı kapanması mümkün olmayacak bir şekilde büyütmez mi?



Bu durumda bizim yazı başlığımızdaki, ilk bakışta yanlışlığına hükmettiğimiz soru, doğru bir soru haline gelmez mi?



“Bir şehir” demişti bilge-mimar

Turgut Cansever

, “aynı zamanda gelecek nesillere de ait olacaktır. Gelecek nesillere ait olacak şehrin, gelecek nesillerin sahipleneceği ortak amaçlara, inançlara, dine, ahlaka, davranış tarzlarına hizmet eder olması lazımdır. O zaman buna tekabül eden bir biçim ifadelerine (mimari çözümlemeye) ihtiyaç vardır.” (Bir Şehir Kurmak – Turgut Cansever'le Konuşmalar. Haz.: Aynur Can, Mahmut Doğan, Klasik Yay., İst., 2015)



Bence, o şartlar çevresinde bir mimari çözümlemeye ihtiyaç olduğu kadar, dilleriyle Cansever gibi görünen ama zihinleri ve fiilleriyle birer Le Corbusier mukallidi olan ilgili bürokratların ve mimarların köklü bir eğitimden geçirilmeleri gerekir.



Değilse, yerli Le Corbusierlerin dünyasında, “doğa şehrin neyi olur?” diye sormaktan bir adım öteye geçemeyiz.


#Şehir
#doğa
#Le Corbusier
#Boğaz
#Turgut Cansever
8 yıl önce
Doğa şehrin neyi olur?
Kıyametten çok şey beklemeyin
FETÖ Yeniden Refah Partisi’ne sızdı mı yoksa partinin bu yönde bir stratejisi mi var?
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm