|
Doğru tanıyalım!

Bence de yılın haberi olabilecek kadar iyiydi, Ezgi Başaran''ın haberi... Şu Kayıp Gül''le ilgili bestseller sahteciliği haberini kastediyorum...

Haber kalitesinin ötesinde, o kitaba mahsus güya güzel şeyler söyleyen Moleskine City''in prestijli bir defter markası olduğunu belirlemesi komedi tarihimiz için de müstesna bir katkıydı...

Başaran''ın, bu haberinden aldığı güçle "öteki mahalle"ye destursuz dalma konusunda güveni artmış olmalı ki, geçen hafta da "İslamcı cenahın bu telaşından endişe duyuyorum" başlıklı bir yazı daha yazdı.

Bu yazısında ise, Ekrem Dumanlı''nın, İskender Pala''nın ve benim sanat / edebiyat konusundaki son yazılarımızdan hareketle, "Sol ayak - sağ ayak ayrımının en azından benim ömrüm çerçevesinde hiçbir manalı karşılığı olmadığı için Lekesiz''in sözlerine ekleyecek yeni bir şey de bulamıyorum. Çünkü sol sanat - sağ sanat ayrımı da eski, demode" diyor ve en az onun kadar beni de irkilten asıl konuya geçiyordu:

Ona göre, Ekrem Dumanlı ve İskender Pala''nın "Kendi popüler sanat elçilerimizi yaratmalıyız" telaşını, "muhafazakâr kesimin bu konuyu kendine gerçekten dert ettiğine ve acilen gereğini yapmaya karar verdiğine bir işaret" sayıyor, "İskender Pala''nın iyi romandır diye arka kapağına not düştüğü Kayıp Gül kitabı"nı, -çok da haklı olarak- söz konusu ikame telaşına bir örnek olarak verip, bunun potansiyel bir sığlaşmayı, seviyesizliği beraberinde getireceğini ihsas ettiriyordu.

Başaran''ın benim belirlemelerinden yana bir sıkıntısı yoktu…

Doğrusu benim de onun belirlemelerinden yana bir sıkıntım yok.

Ama katılmadığım önemli bir yan var onun yeni yazısında…

Şöyle ki, yazısının başlığında ayrı, içeriğinde ayrı tellerden çalıyor…

Bunun gereği olarak, başlıkta "İslamcı cenah" dediği için yazının tümünü bu nitelemeye göre okumayı resmen dayatmış oluyor.

Oysa ki, Ekrem Dumanlı''nın ve İskender Pala''nın yazılarında "İslamcılar"la ilgili herhangi bir vurgu yok. Özellikle İskender Pala''nın yazılarındaki vurgu, tümüyle "sağcı sanatçılara(!) zoraki itibar kazandırma"yla ilgili…

Hele hele bir yazar, yazılarında "İslam ve Türk medeniyet birikimi" gibi bir kelime dizisini kullanıyorsa, o sağcılığını sadece söylemiyor, bir de haykıyor demektir.

İşte Başaran''ın limonunu sıktığı yer, asıl burasıdır.

Pala''nın sağcı haykırışlarını ve ortada bir sohbetin olmadığını görmek istememiştir.

Ekrem Dumanlı hemşehrimdir. En azından buna yaslanarak ilgili konuları vakti geldiğinde onunla yüzyüze konuşabiliriz ama İskender Pala sağcıdır ve benim onunla hele hele sohbet düzeyinde konuşmam neredeyse imkansızdır.

Bunu derken Pala''yı yoksaydığım, görmediğim, soldan ve sistemden ilgi dilendiği için söz kapılarını kapattığım da sanılmamalıdır. Çünkü benim için "insan Pala" önemlidir ve o –Başaran''ın söyleyişiyle- "İstanbul''da belediyelerin düzenlediği birçok sanat etkinliğinin danışma kurulunda" yer alması, divan edebiyatı hocası olması nedeniyle değil insan olması nedeniyle değerlidir.

Burada, nefsani bir zıtlaşmayı değil, sağcılıkla, İslamcılık arasındaki farkı vurgulamaya çalışıyorum.

Irkçılık, komitacılık, pusu kurma, muhbirlik, sistemin içinde olma ve ondan beslenme konuları çevresinde bir araştırma yaparsanız sağcılığın tarihini İT''ye kadar indirebilirsiniz.

"İslamcı cenah"sa, oldum olası muhaliftir, kendi imkanlarıyla yetinir, ulufeye kapalıdır, merhamet dilenmez, himayeyi reddeder…

Ezgi Başaran gibi dikkatli bir gazetecinin bu farkları ıskalayıp sağcılara mahsus bir telaşı İslamcı cenah''a yüklemesi izahtan varestedir.

Ama yine de "genel kabuller"in şartlandırmasıyla ilgili bir ihtiyat payını gözetmeliyim.

Şöyle ki, iyi bir öykücü, romancı olmasının yanısıra sol ahlakından dolayı da çok sevdiğim Behçet Çelik, "Bize göre, solcu olmayanlar sağcıdır, bu hep böyle böyle bilinmiştir. İlk kez sen İslamcıların sağcı olmadığını söylüyorsun" diyerek hayretini belirtmişti. Başaran''ın ıskalaması da cümleden bir ıskalama olmalıdır.

Elbette İslamcılığın sağcılık olmadığı daha önceleri entelektüel planda çok kez söylendi ama bu köşelerde ve benim söylediğim tonda açık açık söylenmedi.

Ezgi Başaran''ın yazısı vesilesiyle bunu vurgularken "İslamcılık" kavramını da hiç mi sevmediğimi ama adlandırma zorunluğuyla kullandığımı tekrar belirteyim.

İslamcılığın farkını, sağcılara anlatmanın en azından maddi nedenlerle çok zor olduğunu da biliyorum.

Ama bu ülkenin dinozor olmayan solcuları bu farkı çok iyi görebilecekleri gibi, yarının Türkiye''sindeki entelektüel ve sanatsal dili ancak İslamcılarla birlikte kurabileceklerini de iyi bilirler.

O halde doğru tanımalı ve doğru tanıtmalıyız birbirimizi.

Bu haftanın yazısı için bir "Not" eklemesi:

İskender Pala bitmiştir; sağcılık konusunun bitmeyeceği ise aşikardır. Haftaya, kafası karışıklar için "polemik coşkusu ve muhalif olmak nedir?"i yazarak sağcılık konusuna devam edeceğim.

14 yıl önce
Doğru tanıyalım!
"Kadife kuşak" ve Çevik Bir
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir