“Yalnızca ismini bilmediğimiz bir gözlemci bir gün faşist İtalya’nın büyük bir gazete gibi, hatta büyük bir yayımcı tarafından yönetildiğini söylemişti: Her gün bir fikir, rekabet, sansasyonlar, maharet ve okurun toplumsal yaşamının orantısız derecede belli kaba saba cephelerine ısrarla ve akıllıca yönlendirilmesi, okurun idrakinin sistematik olarak çarpıtılması ve bu yolla belli pratik amaçlara ulaşılması. Özetle, faşist rejimler reklam rejimleridir.”
Batı’daki kültür müesseselerinin Avrupalılık esasında, yegâne düşman olan Müslümanlardan korunma siyasetini her şeyin önüne aldıklarını düşündüğümüzde ancak, siyasetçilerin tavsiyeleri ve modern kurum ruhbanların icrası planında malum ödül sorununu daha doğru kavrayabiliriz. Zira Handke’ye olan haklı tepkileri bile, İslâm’a düşmanlık özelinde Avrupalılık fikriyatını pekiştirecek bir reklama tahvil etmek, her şeyden önce faşist siyasetin yükselişini teyit etmekten başka bir şey değildir.
Bu şartlar altında, Batı’da yeni bir Camus’nün yetişmeyişine dair yukarıdaki vurgumuzu dönüp, onun 1957 yılı Nobel ödülündeki konuşmasının bir bölümünü alıntılayarak nostalji yapmakla sanırım Batı’daki faşizmin yeni boyutunu daha iyi ifade etmiş oluruz:
“Her nesil şüphesiz ki, dünyayı yeniden biçimlendirmek için çağrıldığına inanıyor. Benim neslim ise onu yeniden şekillendirmeyeceğini ve görevinin bundan daha zor olduğunu biliyor. Bu görev de, dünyanın kendi kendini yok etmesini engellemektir. Bu nesil, karışık ve yenik devrimlerle, ölü tanrılarla ve tarihi geçmiş ideolojilerle dolu, teknolojinin delirdiği ve ikna edilmesi imkânsız, vasat güçlerin her şeyi yok ettiği, nefretin ve baskının hizmetkârı olabilmek için zekânın kendi itibarını düşürdüğü, bu yozlaşmış tarihin mirasçılarıdır. Onlar, içeride ve dışarıda, yaşam ile ölümün itibarını şekillendiren şeyi, kendi olumsuzlamalarıyla yeniden yaratmak zorunda kalıyorlar. Parçalanma tehdidi altındaki bir ülkede, engizitörelerimiz sonsuza kadar hüküm sürecek bir ölüm imparatorluğu kurabilir. Bu risk ile karşı karşıya bulunan bu nesil, zamana karşı çılgın bir yarışta ve bilmesi gerekeni biliyor: Tüm uluslar için hizmetkârlığı barındırmayan bir barışı yeniden tesis etmek; emeği ve kültürü yeniden barıştırmak ve tüm insanlarla Ahit Sandığı’nı yeniden yaratmak. Bu neslin bu muazzam görevi yerine getirebileceği kesin değil ancak dünyanın her yerinde çoktan gerçeği ve özgürlüğü sorgulamaya başlıyor ve bu uğurda nefret dolu olmadan nasıl ölüneceğini biliyor.”