|
Gündüz Vassaf"ın ezberi

Gündüz Vassaf''ın Radikal''de yayınlanan "Türk-İslam sentezi, Bach, Metallica" başlıklı yazısı, yazarının durduğu yeri ve duruş biçimini de içeren kanıksanmış bir "müsteşrik ezber"in ürünü olarak ilginçti.

Yazının hicaplı kadınlarla ilgili bir kısmına, Sibel Eraslan, Star''daki köşesinden -Vassaf''ı sözlüye çekme hakkını da saklı tutarak- gerekli cevabı verdiği için ben sadece söz konusu ezber üzerinden okuyacağım bu ilginç yazıyı.

Konu, "ezber" olunca, Vassaf''ın adını ayrıca zikretmeye de gerek kalmıyor aslında. Çünkü bu kelimeyle, "kendi yanlışına tapınma sapkınlığı"nı temsil eden küçük bir gruptan söz edildiği hemen anlaşılıverir zaten. Daha teknik bir söyleyişle "yanılsamanın gerçekliğine" maruz kalmış malum bir grubun hali pür-melali artık herkesin malumudur.

Boğaz''a nazır mekanlarda oturdukları için halk içine çık(a)mazlar ama oturdukları yerden halka ve ona ilişkin her şeye istikamet vermeye kalkışırlar.

Batı''nın Orta-Doğu''daki her türlü emellerine "yardım ve yataklık" yapmakla onların nezdinde kazandıkları itibarın "yerliler" için de geçerli olduğuna inanırlar.

Yanlışlarını doğru sanma gafleti içinde büyüttükleri hatalarını başkalarına da zorla kabul ettirmeye çalışılar. Bunu yaparken de madunlara, düşkünlere, geri kalmışlara, "yerellikle direnen" barbarlara büyük nimetler sunma iddiası içinde bir "kurtarıcı elçi"ymiş gibi davranırlar.

Halk için iyi olanı göstermeye memur kılındıkları yanılsamasıyla buyurgan bir dille, despotik bir eda ile konuştuklarını fark edemezler. Bu nedenle karamsar bir gelecek kurgulayıp ("Bu hükümetten beklentim kalmadı artık." M. Belge), düşüncelere toplumsal psikanaliz yoluyla mühlet biçerek ("evrensel değerlere siperlerinden tavır alarak yarına yerellikle direnenlerin aşırı tahammülsüzlükleri, tarihte geçici olduklarının öfkeli bilincinden kaynaklanıyor." G. Vassaf) tersinden bir evham metafiziğine saplandıklarını da düşünemezler.

Tartışmasız olarak "aydın" olduklarını, felsefenin, sanatın her türünden çok iyi anladıklarını sanırlar. Bu yüzden -çoğunlukla devlet imkanlarını kullanarak ve elbette kendileri de bundan beslenerek- "evrensel değerler"i bizim dünyamıza taşıyıp görgümüzü artırma, kültürümüzü yükseltme misyonuna "kadrolu" olarak atandıkları vehmine kapılırlar. Diğer bir söyleyişle -hiç itiraf etmeye yanaşmasalar da-, kendilerini "ilkel", "fazla yerli", "çocuksu", "henüz erginleşmemiş", "yarı hayvan" olarak gördükleri halkı icabında onlara rağmen eğitmeye ve erginleştirmeye yani "aydınlantmaya" memur sayan, ne ki bu "memuriyeti" amirane bir eda ile yapmaktan da geri durmayan gizli birer "aydınlanmış despot"tur gerçekte bunlar; -evet, işlerine gelmediği için asla itiraf etmeseler de...

"Müsteşrik ezber"den geldikleri için, söyledikleri hemen her söz, hiçbir işleve sahip olmayan ancak sahipleri tarafından da asla kırılması istenmeyen bir "kutsal kase" hükmündedir.

Örneğin, Vassaf''ın yazısındaki "evrensel değerler", o "kutsal kase"lerden biridir. Bugün Batı''da bile bu bağlamda kullanıldığında, söyleyenini tek başına "madara etmeye" yetecek bir sözdür aslında "evrensel değerler." Diyelim ki, "insan olma ve insanca yaşama hakkı" dediniz, hemen Irak''ta öldürülen 1,5 milyon insanı sorarlar adama; İsrail kuşatması altındaki Gazze''de yaşanan insanlık dramını sorarlar...

İKSV, bienal, festival gibi kelimeler de "kutsal kase" cinsinden kelimelerdir. "Yaklaşık son otuz yıldır İKSV tarafından düzenlenen bienaller, festivaller efendisini evinde görmekten gözleri yaşaran bir kölenin sahiplenilme hissini tatmin etmekten, yalakalığını "bizzat kendi evinde" sergilemekten, simsarlık duygularını körüklemekten başka ne işe yaramıştır?", "Adı küratöre, organizatöre çıkmış ''sanatçı oynatan zurnacılar''ın yetişmesinden başka hangi faydayı üretmiştir?" diye sorulmasına bile izin vermezler bu yüzden, soranı da bir kaşık suda boğmaya, sanat ortamının dışına itmeye çalışırlar.

Ama ilginçtir, "yerellikle direnenlerin" dirençlerini kırmak üzere yaptırılan bu "müsteşrik ezber" eylemleri, bidayetinden beri sadece ezber''cileri vurmuş, diğer bir söyleyişle onların "kendi yanlışına tapınma sapkınlığı"nı artırmaktan başka bir sonuç da vermemiştir.

Haliyle C. Brockelmann, R. A. Nicholson, L. Massignon, R. Dozy, A. Maalouf vb. müsteşriklerden birinin çabasını -evrensellik de bir yana- "yerel planda" olsun dengeleyecek bir dilci, bir tarihçi, bir romancı da çıkamamıştır içlerinden; bir ressamın, bir müzisyenin yetişmesine bile vesile olamamışlardır.

Bu yüzden Bach, Metallica vb. üstünden görünür kılmaya mahkumdurlar "kutsal kase"lerini.

13 yıl önce
Gündüz Vassaf"ın ezberi
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset