|
Hasan Karakaya’ya rahmet…
Cumhurbaşkanımızın yeni dış gezisindeki kafilede yer alan Hasan Karakaya, Medine'de Mecsid-i Nebevi'yi ziyaretinin ardından, kalp krizi nedeniyle vefat etti.

Rabbimizin sınırsız rahmetinden gani gani nasiplenmesini niyaz ediyorum. Ailesine, dostlarına, arkadaşlarına, sevenlerine başsağlığı diliyorum.

Karakaya 1953, Manisa doğumluydu. İstemiş ama İmam Hatip Okulu'nu okuyamamış; gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksekokulu'nu bitirerek basın mesleğine atılmıştı.

Barış gazetesinde yazmaya başlamış; yazı işleri müdür yardımcısı olarak Yenigün gazetesine geçmiş; bir süre Başkent gazetesinde bulunduktan sonra, Milli Gazete'de (yedi yılında yazı işleri müdürü olarak) sekiz yıl, Türkiye gazetesinde ise dokuz yıl çalışmıştı.

1995 yılından itibaren Akit / Vakit gazetesine geçen Karakaya, deyim yerindeyse adının özdeşleştiği bu gazeteyi, genel yayın yönetmeni sıfatıyla bugünlere taşıdı.

Hasan Karakaya'yı Milli Gazete'deyken tanıdım ve yazılarının takipçisi oldum.

Gür sesli, tok sözlü bir “yazar ağabey”di o benim için.

28 Şubat sürecinde onu biraz kırgın olarak izlediğimi söylemeliyim. Çünkü o günlerde Kırıkkale Üniversitesi'nde çalışıyordum; gazetesi ise rektörleri, idari ve akademik kadroları Müslüman olan üniversiteleri darbeci zalimlerle karşı koruyordu korumasına ama yaptığı haberlerle de adeta söz konusu kadronun varlığını işaretleyerek, başta o günlerin YÖK Başkanı olmak üzere Çevik Bir'in tetikçilerine sanki mazleme sunuyor gibiydi.

Hatırlayacağını sanıyorum, Ahmet Kekeç'i o günlerde aramış ve “n'olur, gazeteniz gölge etmesin yeter, başka ihsan istemiyoruz” demek zorunda kalmıştım.

Diğer yandansa Karakaya, 28 Şubat'ta “küçük dev adam” sıfatını hak eden, medeni cesareti ve Müslümanca metanetiyle daha da büyümüştü gözümde. Nitekim, sonradan o günlerde aynı gazetede köşe yazıları yazan Sibel Eraslan'dan öğrendiğim kadarıyla Karakaya, tehditlere, polis takiplerine rağmen darbecilere itirazından asla taviz vermediği gibi, kendisini ve yazı ekibini mahkemeye verme kuyruğuna giren generallere karşı da sözlerini hiç sakınmamıştı.

Evet, Karakaya'yı tanıyışım, bu çelişkili duyguların içinden geçerek, onunla tanışmam ise çok geç gerçekleşti.

Geçtiğimiz Nisan ayında, o zaman Başbakan yardımcısı olan Emrullah İşler'in Kosova'ya yaptığı ziyarete tek gazeteci olarak katılan bizim Yusuf Ziya Cömert, oradaki yalnızlığına çare bulmak babında ikimizi de oraya taşıyınca, Karakaya ile yakin tanışmamız geçekleşmiş oldu.

Yine o günlerde, malum darbeci medyanın terbiyesizliği meslek edinmiş kimi yazarlarınca, küfürlü yazılar yazma ithamıyla başını fazlaca ağrıttıkları Karakaya ile ilk konuşmalarımızdan sonra vardığım kanaat şu olmuştu: “Müslümanlara zulmetmek için her fısatı değerlediren sistem karşısında onca haksılıklara tanık olmuş, bunaltılmış, dili baskılanmış bir insan bu tarz bir sertliği yapmayı hak eder. Dolayısıyla o, yazılarında söven biri değil; sistemin uşaklarına karşı onların anlayacağı dilden konuşmak zorunda kalan bir gazetecidir.”

Kalbinden muzdarip olmasına rağmen son derece dinamikti. Muarızlarından bahsedildiğinde yine, söz konusu birikimin etkisiyle, bir gürzü kullanır gibi konuşuyordu kelimeleri. Ama dostlarına karşı son derece sevecen, muzip, esprilerle yüklü, çok samimi cümleler kuruyordu Karakaya. Belli ki, kendi insanından yana derdi olmamıştı; sığınılacak bir liman gibi görmüştü her birini; yangın yeri gibi olan yüreğini serinletebileceği bir iklim…

Her iyi gazeteci gibi ayrıntıya düşkün, bir meselenin künhüne vakıf olma planında meraklı biriydi Karakaya. Bir konu hakkındaki hükmünde en küçük bir tereddüdünün doğmaması için deyim yerindeyse kılı kırk yarıyordu.

Yine o günlerde Paralel Yapı'nın da hedefindeydi. Yazdığı her bir yazıyla onların yeni bir pisliğini ifşa ediyor, bu nedenle Paralelin sosyal medyadaki minik trollerinin ahlaksız saldırılarına, tetikçi imam müsvettelerinin, karaktersiz yazıcılarının tehditlerine maruz kalıyordu.

Kosova'daki tanışmamızdan sonra da aradık sorduk birbirimizi. Bu sayede de gördüm ki, o gür sesli, tok sözlü Hasan Karakaya olarak yürümekte kararlıydı.

Öfkesiyle Müslümanların düşmanlarını korkutan, yıldıran, susturan Hasan Karakaya…

Mekanı cennet olsun.
#Hasan Karakaya
#Mecsid-i Nebevi
#28 Şubat
8 yıl önce
Hasan Karakaya’ya rahmet…
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?