|
Havarisiz İsa, ihanet etmeksizin havari olunmaz
FETÖ faaliyetleri kapsamında tutuklandıktan sonra
Ali Bulaç
'la ilgili yazdığım bir yazı için, “eli bağlı olana vurulmaz" şeklinde iletilen ikazlara itibar edip, onun ve onunla aynı akıbeti paylaşan meslektaşları hakkında başka şey yazmadım.


Geçtiğimiz günlerde Ali Bulaç'ın şürekasından

Ali Ünal

'ın da itirafçı olduğuna dair haberleri okuyunca, yine susmayı tercih ettim ama önce

sonra

kardeşlerimin, gerçekleri aşikar kılmak adına bu şahısla ilgili yazdıklarını görünce, içimde dert olan şu hatıramı olsun paylaşma ihtiyacı duydum:



22 Şubat 2012 tarihinde, sevgili

Münir Üstün

ile

Alparslan Durmuş

'un öncülüğünde,

Basın Yayın Birliği

'nin Ustalarla Sohbet Söyleşisi için merhum

İlhan Akıncı

'ya yapacağı ziyarete katılmam istenmişti. Ziyaret mahalli olarak seçilen İstiklal Caddesi'ndeki İnsan Yayınları'na gittiğimde, sadece yayıncılık değil, insani ilişkiler bakımından Akıncı'nın yakınlık kurduğu hemen her ismin orada bulunduğunu gördüm.



Bulaç ile Ünal da (geçmişteki editörlük ilişkileri nedeniyle) oradaydılar.



Üstün–Durmuş ikilisinin Akıncı ile söyleşilerinden sonra sözün ortaya düşmesiyle birlikte Ünal sazı kapıverdi. Herkes onu Akıncı'yla ilgili olarak konuşacak diye beklerken, o sanki tek muhatabı Bulaç'mış gibi, bakışlarını ve hatta zaman zaman işaret parmağını ona yönelterek, FETÖ hakkında, şu mealde bir dizi güzelleme yaptı:



Hocasıyla ilgili eleştirilerin farkındaymış. Onu eleştirmek çok gereksiz bir çabaymış. Örneği ise Bulaç'mış. Hocasına karşı ağır eleştirilerde (hatta hakaretlerde) bulunan Bulaç, bir gün gerçeği kavrayıp, pişmanlığını belirtince, hizmetin kapıları onun için bir bir aralanmış. Dolayısıyla o da vicdan yönünden müsterih, imkan yönünden kaygısız olarak mutlu, müreffeh bir hayata başlamış. Aslına herkesin (yani kalem ehli olanların) akıbeti de hep böyle olacakmış. O nedenle hocasını eleştirmekten vaz geçilmeli, tez elden onun çatısı altında toplanılmalıymış.



İlk kez gördüğüm biri ve misafir olarak bulunduğum bir ortam... Adı kavgacıya çıkmış biri olarak, Ünal'ın söylediklerine itiraz ettiğimde, onun lehine işleyen bir sonucun üreticisi olacaktım.



Üstelik Ali Abimizden de hiçbir itiraz sadır olmamış, yüzünü yere yıkarak, hakkında söylenenleri ilgiyle, hatta zaman zaman başını onaylama anlamında sallayarak dinlemişti.



Mekanı terk etmekten başka yapabileceğim bir şey yoktu. Bu maksatla ayaklanıp, iznini istemek için Akıncı'yla görüştüğümde, biraz daha kalmamı istedi. Ben de Ünal'ı göstererek

biraz daha kalırsam bu herifi döveceğimi

söyleyerek, gitme konusunda ısrar ettim. O ara hareketlenişimi fark eden Bulaç'ın da “dur sana soracaklarım var" demesine rağmen oradan ayrıldım.



Bundan yaklaşık bir ay sonra, dershanelerin kapatılacağı haberiyle birlikte FETÖ kalkışmalarının ilk ayak sesleri de duyulmaya başladı.



O günden itibaren Ünal'ın, önce dershaneleri savunmak, ardından Gezi eşkıya hareketini desteklemek ve bilahare 17/25 Aralık seçim ayarlı darbe kalkışmasını mazur ve makul göstermek adına kolları hep sıvalı oldu; bu uğurda din istismarından, ayrancının rüyasını FETÖ'cü bozacının fiillerine delil saymasına kadar işlemediği fikri bir cürüm, yöneticiler hakkında yapmadığı bir iftira nerdeyse kalmadı.



İşte bu Ali Ünal, sanki

müfteri olan mu'terif olmaya da mecburmuş
gibi

, şimdi itirafçı olmak istiyormuş. Bu maksatla yazdıklarını (yani itiraflarını) okuyunca güldüm.



Çünkü, hâlâ ilk görüşümdeki kibirli halinde ısrarlı olarak, kendisini çok akıllı sanıp, herkesi aptal yerine koyuyordu.

Havarisiz İsa ve ona ihanet etmeksizin havari olunmayacağını

bilerek, malum sözleriyle hem hocasını kutsuyor hem de onun İslam ümmetinin başına bela olan diyalogcu misyonunu ihanet perdesi altında sürdürmenin yeni gayretine düşüyordu.



İtiraf dediği şeyler de, kahveci Resul Efendi'nin bile bildiği şeylerdi üstelik; sözlerinden vıcık vıcık samimiyetsizliğin, perdelenmesi imkansız bir takiyyeciliğin akması ise cabasıydı.



Devletin onun itiraflarına ihtiyacı var mıdır, kazaen de olsa ona bir itibar eden çıkar mı bilemem ama itirafçılığının bence denize düşen yılana sarılır hükmüne tabi olmaktan öte asla ve asla bir değeri yoktur.


#FETÖ
#Ali Bulaç
#Ali Ünal
#Salih Tuna
#Hasan Öztürk
7 yıl önce
Havarisiz İsa, ihanet etmeksizin havari olunmaz
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset