|
İslam sanatlarını konuşabilmek
İsmail Raci Faruki ile Luis Lamia Faruki'nin (ş. 1986), İslam sanatlarına mahsus önemli bilgileri de içeren
İslam Kültür Atlası
adlı ortak çalışmalarında, şu iki hususa dikkat çekerler:


1-“Allah'ın mükemmel, ezeli ve ebedi bir dini olduğundan İslamiyet herhangi İslam tarihi ile bağdaştırılamaz. İslamiyet, bütün Müslümanların uğrunda savaştıkları ve onunla kişiliğini bulacağı bir hedeftir. Dolayısıyla gerçek tarafsızlık, İslamiyet'in İslam tarihinden ayırt edilmesini ve özü, kıstasları ve ölçüsü itibarıyla nazar-ı dikkate alınmasını gerektirir.”



2-“İslam vizyonu, bir kültür ve medeniyet üretmek üzere yön verecek şekilde tarihe hükmetmeyi amaçlamalıdır. Bunun İslam tarihiyle bağlantısı bu yüzden çok önemlidir. Zira İslam kültür ve medeniyeti onun ürünü olup, onun tarafından sürekli olarak yaşatılmakta ve desteklenmektedir. Fakat söz konusu olgu (fenomen), asıl görüntünün gerçekleşmiş bir hali mi, yoksa ihlali mi olduğunu gösteren bir tahlil yapılmadan bir anlam ifade etmez.”



Bu ve buna bağlı nedenlerle Farukiler, İslam Kültür Atlası'nda, “bir bütün olarak fenomenolojik yöntemin İslam'a ve medeniyetine” uygulanmasını benimseyerek, “İslam din, kültür ve medeniyetinin oluşturduğu potanın dikkatle tetkik edilmesine” gayret etmişlerdir.



Mezkur çalışmalarından bakıldığında Farukiler'in bunda başarılı oldukları da kuşku götürmez. Ancak, onların fenomenolojik yöntemi, son tahlilde kalbe ve hale mahsus olan sanatın, maddi miras yönüyle anlaşılmasını sağlamakla sınırlı kalır; dolayısıyla sanat, metafizik boyutuyla yine merak konusu olmayı sürdürür.



Çünkü söz konusu yöntemde, sanatın özünü Kur'an ve Sünnet'ten aldığını söyleyerek, maddi örneklerini vermek, bunun nasıl gerçekleştiğine, bir şey ya da durumun sanat eserine dönüşmesinin kalbe ve akla bağlı boyutlarına, süreçlerine mahsus merakı ortadan kaldırmaz.



Aslında Farukiler'in bu noktada bir çelişkileri de yoktur. Onlar işin ilk yani maddi (fenomenal) boyutunu esas almakla yetinmiş, ikinci safhaya geçmemişler, hatta (son tahlilde muhataplarının, işitme kültürüne bağlı Müslümanlardan çok, görme kültürüne tabi Batılılar olması nedeniyle) bilinçli olarak geçmek istememişlerdir.



Bu noktada asıl çelişkiyi yaşayanlar, onlar değil, Ali Şeriati ve Muhammet Arkoun vb. gibi fenomenolojik yöntemi izlerken gerçekte metafizik anlayışın içinde durduklarını ve örneklerini de buradan verdiklerini fark edemeyen zorunlu modernlerdir.



Örneğin, Şeriati ile Arkoun'un Hacc / Kabe ile ilgili yorumlarına bakıldığında, her ikisinin de konuyu nesnel boyutuyla ele almaya çalışırken, simgesel çözümlemelerinde spekülatif (yer yer romantik) bir dilin tuzağına düşüverdikleri hemen görülebilecektir.



Bunlardan varabileceğimiz ilk sonuç şudur ki: Ne sadece fenomenal ne de metafizik dile (tasavvuf bilgisine) tabi bakış açılarıyla İslam sanatını anlamak / başkaları için anlaşılır kılmak mümkün değildir.



Belki ikisini de esas alan, ikisinin

sentez

ini değil, en doğru kelimeyle

vasat

ını gözeten bir bakış açısına ihtiyaç vardır.



Sorun, bizden öncekilerin bu vasata göre bir bakış açısı, bir dil üretememiş olmaları, üretmeye çalışanların da kendilerine göre kesinleşmiş ilmi ya da bilimsel beğenileri nedeniyle iki durumdan bir diğerine daha fazla yaslanmış olmalarıdır.



Bu noktada Tradisyonalistler'in, bunu kısmen başardıklarına dair sanat ortamında oluşan yaygın kanaatin de sorunlu olduğuna işaret etmekte yarar vardır.



Evet, Tradisyonalistler, İslam sanatları konusunda, kendilerinden önce kimseye nasip olmayan kimi orijinal tespitlerde bulunmuşlar ve yetkin yorumlar yapmışlardır.



Ancak yukarıda değindiğimiz “muhatap farkı” onlar için de geçerlidir. Batı irfanının ve felsefesinin içinden, “ezeli dini” merkeze alarak, salt Batılılar için konuşan Tradisyonalistler, Ehl-i Sünnet inanışı açısından, daha açık bir söyleyişle “akide” bakımından, birçok hususta bizim

içimize değil

, ancak

dışımızın içine

denk düşerler.



Sorunun diğer bir yanında ise, bizim kendi sanatçılarımızın, uzunca bir zamandır belirtilen bağlamda sergiledikleri samimiyetsizlik yer alır.



Daha açık bir söyleyişle, konu siyaset olunca İslamcı bir vizyon çizen sanatçılarımızın, söz sanata gelince örneklerini Batı'dan devşirmeleri, İslam sanatına mahsus düşünme çabalarını da mülemmalı bir hale getirmiştir. Buradan türetilen yanlışlıklar, pratik arayışlara (fiili ihtiyaçlara) denk düşmeleriyle, zaman içinde doğru olduklarına hükmedilen şeyler haline gelmişlerdir.



Sonuç olarak, İslam sanatlarını anlama ve anlatma konusunda yukarıda belirttiğimiz vasatı gözeten bir bakış açısının ve buna mahsus bir dilin yeniden kurulmasının kolay olmayacağı görülebilmektedir.



Ama aslolan da yeniliktir ve ancak bu yeniliğe ulaşanlar hem Doğu'nun hem de Batı'nın ilgili ihtiyaçlarına doğru cevaplar verebileceklerdir.




#İsmail Raci Faruki
#Tradisyonalistler
#İslam sanatları
8 yıl önce
İslam sanatlarını konuşabilmek
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti