|
Kamûs nâmûstur

Tuncer Gülensoy, “söz”ü, “Bir düşünceyi eksiksiz olarak anlatan düşünce dizisi lâkırdı, kelâm” olarak açıklayıp sözcük, sözde, sözle, sözleş, sözlü ve sözlük kelimelerinin de “söz”den türediğini belirterek, “sözlük”ü [sö-z+lük] “Lûgat, kaamus” kelimeleriyle karşılamış (Köken Bilgisi Sözlüğü, TDK, Ankara 2007).

Lûgat, “kelime, söz” demek; “Lûgat-ı Nâci” dendikte Nâci''nin Sözlüğü, keza, ilm-i lûgat, ehl-i lûgat, lûgaviyyun gibi söyleyişlerde de yine sözcükçülük, sözlükten anlayan, sözlükçüler kastedildiğinden, doğrudan sözlük manasında kullanılıyor. Tıpkı, Tietze''nin Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı''ndaki gibi.

“Denizin ortası” anlamındaki kamûs ise, mecazi olarak “lûgat kitabı, sözlük” demek. Şemsettin Sami Bey, sözlüğünü bu kelimeyle nitelemeyi tercih ediyor: Kamûs-ı Türkî...

Arapça''da lûgat ve kamûsun yanısıra “mu''cem” kelimesi de kullanılıyor. Örneğin, El- Mu''cemu''l–vasît, Mu''cem''ü-l müfehres gibi…

Bunlardan ayrı olarak, sözlük bağlamında kullanılan iki kelime daha var: Istılâh ve elfâz.

Istılâh, “ilim sözü, tâbir, terim” demek.

Elfâz ise, “söz”ün çoğulu.

Adında kamûs, lûgat, mu''cem kelimesi bulunan sözlükleri, “söz denizi” olarak tanımladığımız yerde, “Istılâh, elfâz” kelimeleriyle nitelenen bir sözlüğü de “o denizden bir parça” olarak almamız gerekiyor. Örneğin, Muallim Nâci''nin Istılâhât-ı Edebiyye''si, Râgıp El-İsfahani''nin Müfredât Elfâz''il Kur''ân''ı gibi...

Gerçi bugün söz konusu ince ayrımın farkında olarak tematik sözlük üretenler zaman zaman “terim” destekli bir isimlendirmeyi tercih ediyorlarsa da (Örneğin, Edebiyat Terimleri Sözlüğü /Turan Karataş), sözlüğe konu olan temanın kendisi de sözlüğün adı olarak kullanılıyor. Örneğin, Edebiyat ve Tenkid Sözlüğü (Mustafa Nihat Özön, 1954), Yıldız Adları Sözlüğü (Mustafa Pultar, 2007), Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü (Doğan Hasol, 2005), Büyük Argo Sözlüğü (Hulki Aktunç, 7. Basım, 2010), Fars Mitolojisi Sözlüğü (Nimet Yıldırım, 2008) gibi...

“İnce ayrım”ı belirtip geçişim, onları açıklamaya kalkıştığımızda bu yazının maksadı dışına çıkacağımızdandır. Genel tanımlar olarak birbirlerinin “yerine” kullanılsalar da lûgat, kamûs, mu''cem, ıstılâh, elfâz kelimeleri, adında kullanıldıkları sözlüklerin içerikleriyle doğrudan ilgilidir. Diğer bir söyleyişle sözlüğü niteleyen kelime o sözlüğün diğerlerinden farkını, sadece ona mahsus olan kimliği de doğrudan belirlemektedir.

Örneğin, Suad el-Hakîm''in Türkçeye “İbnü''l Arabî Sözlüğü” adıyla çevrilen “El-Mûcemu''s Sûfî El-Hikmetû fi Hudûdi''l-Kelime”si ile (Ekrem Demirli, Kabalcı, 2005), Seyyid Mustafa Rasim Efendi''nin, “Tasavvuf Sözlüğü” üst başlığıyla yayınlanan Istılâhât-ı İnsân-ı Kâmil''i (Haz.: İhsan Kara, İnsan, 2008) zikrettiğim “fark” ve “kimlik” bakımından önem arzediyor.

Suad el- Hakîm, tasavvuf terimlerinin öncelikle Şeyhü''l-Ekber''den neşet etmesi nedeniyle, “mu''cem” kelimesini tercih etmiş olmalıdır. Çünkü, “mu''cem”, “bir ilmi, bir konuyu tüm ayrıntılarıyla belirten eser” anlamında da kullanılıyor. O halde, Şeyhü''l-Ekber''in eliyle müesseleşen tasavvuf bir ilim olarak alındığında, onu tesis edenin kullandığı kavramları da ayrıntılı ve tüm eserlerindeki kullanışlarıyla ilişkili olarak vermek yani mu''cem kılmak bir zorunluluğa dönüşüyor.

Seyyid Mustafa Rasim Efendi''nin, “Istılâhât-ı İnsân-ı Kâmil”ini yayına hazırlayan İhsan Kara''nın, müellifin eserine verdiği asıl adı kitabın yeni basımında alt başlık olarak koruması, onun eser ve içeriğiyle ilgili gösterdiği büyük hassasiyeti ortaya koyuyor. Çünkü, “Istılâhât-ı İnsân-ı Kâmil” olmadan “Tasavvuf Sözlüğü” eser için yeterli bir fikir vermediği gibi, yeterli bir kimlik de oluşturmuyor.

Tam da bu nedenle, “El-Mûcemu''s Sûfî El-Hikmetû fi Hudûdi''l-Kelime”nin, “İbnü''l Arabî Sözlüğü” şeklinde Türkçeleştirilmesine eleştirel yaklaşmamız gerekiyor. Çünkü, yazarının kullandığı “mu''cem” ve “Hudûdi''l-Kelime” nitelemeleri olmaksızın, sözlük olmasının dışında kitabın içeriği ve kimliği konusunda bir bilgi ortaya çıkmıyor. N''ola, “Tasavvuf Sözlüğü - Istılâhât-ı İnsân-ı Kâmil”deki gibi bu kitabın tam adı da “”İbnü''l Arabî Sözlüğü - El-Mûcemu''s Sûfî El-Hikmetû fi Hudûdi''l-Kelime” olabilseymiş.

Kültürümüzde, sözlüğün mütreadifi olarak kullanılan zengin anlam ve çağrışımlara sahip kelimeleri yoksayarak, kabile dilinden sadece “sözlük”e mahkum edilişimizi, söz konusu eserlerin asıl adlarını görmezlikten gelerek ya da budamalı şekilde kullanarak perçinlememizin mantıklı bir izahı olamaz.

Çünkü “kamûs nâmûs”tur, “sözlük” değildir.

14 yıl önce
Kamûs nâmûstur
Taliban'la aynı dalga boyutunda
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir