Anadolu Mektebi Yazar Okumaları, lise ve üniversite öğrencilerine yönelik olarak Tarım ve Köyişleri eski Bakanı
tarafından oluşturulmuş bir projenin adıdır.
Şu anda 28 ilde yürütülen bu proje, çeşitli okullardan seçilen okuma meraklısı gençlere her yıl belli bir yazarın eserlerinin okutulmasını ve bu okumalara mahsus verimlerin inceleme, tebliğ metni olarak yine o öğrenciler tarafından değerlendirilmesini ve bilahare edebiyat severlere panel, seminer, konferans olarak sunulmasını içeriyor.
2013 yılında Necip Fazıl ile başlayan bu etkinlik için, bu yıl da Mustafa Kutlu seçilmiş.
Salt
dayalı olarak yürütülen bu faaliyette 21 ilden 92 öğrenci, Mustafa Kutlu'nun eserlerinde halk temasından modernleşmeye, kentleşme sorunundan sevginin işlenişine kadar, bir yazar ve eserleri çevresinde araştırılması, konuşulması gereken her ne varsa, özenle ortaya döktüler.
Benim ve daha birçok yazar arkadaşın orada bulun(durul)ma amacı ise, öğrencileri dinleyerek,
hükmü gereğince haklarını teslim etmekten; uygun bir zaman ve ortam oluştuğunda da onlarla sohbette bulunmaktan ibaretti.
Güçlü, merhum
'yla aynı soy düşünce ve idealleri taşıyan bir serdengeçtidir. Zikrettiğim projeye kendisini vakfetmiş, dur durak bilmeden koşturuyor. Bir süre siyasetle de uğraşmış olması, projeye Milli Eğitim, Kültür ve Gençlik bakanlıklarından gereken katkıyı sağlamasını kolaylaştırmış sanki. Örneğin Milli Eğitim, okuma gönüllüsü gençler için, yine gönüllülük esasıyla öğretmenler görevlendiriyor ve onlar öğrencileri verimli okuma, okuduklarını doğru inceleme, tartışma konularında yönlendiriyorlar. Kültür ve Gençlik bakanlıkları ise okuma verimlerinin panel, konferans gibi etkinliklerle görücüye çıkarılması için yer temin ediyorlar.
Ben zaman darlığı nedeniyle ancak bir panele katılabildim. Öğrencilerin Kutlu'nun eserlerine hakimiyetlerinin yanısıra, çalışmalarını sunmadaki özgüvenlerine, dil kabiliyetlerine ve sağlam bakış açılarına hayran kaldım. Eminim ki, diğer panellerdeki öğrenciler de böyleydiler. Nitekim öğrencilerle yapabildiğimiz “edebiyat bizim neyimize” konulu kısa sohbette bana yönelttikleri nitelikli sorular bunun delili gibiydi.
Cuma günkü kapanış oturumunda, kardeşim
'ı bulup, dönüş saatime kadar onunla muhabbet etmeyi kurarken, benim sevgili mollam
'nın kardeşi
'dan geliveren bir telefon mesajıyla, Konya'daki hayatın edebiyat hâlinden hüzün hâline geçiverdim.
Çünkü Harmancı, ağabeyim
.
Edebiyat öğretmeni olan Cemile Sümeyra da (d. 1978), babası ve eşi gibi bir yazardı. Türk edebiyatında intiharı incelediği
(2007) ile hayat-edebiyat-kurgu üçlüsünü incelediği
(2013) adlı iki kitabı,
arasından çıkmıştı.
Her baba için çocukları biricik ve aynı oranda değerlidirler. Fakat çocuklardan biri bazen biriciklikte ve değerlilikte değilse de daha yakin ilgide kardeşlerinden bir adım öne geçer.
Cemile Sümeyra da babası Hüseyin Su için böyleydi. En azından onun
bir evlat olduğunu ben biliyorum. Susarak konuşmak deyip geçmeyin. Hüseyin Su'nun Nuri Pakdil'den tevarüs ettiği hu haslet adeta onun kimliği gibidir; susarak söyler o en etkili sözlerini ve ancak onu duyabilenlerle sürdürür gönül birlikteliğini.
'nın kapanış oturumu tamamlanınca, bize üstlenilebilecek bir görev düşer umuduyla ilgili mekana koştuk ama orada sanki Hızır Aleyhisselam
'de bedenlenmiş de her meseleyi külliyen halletmiş gibiydi. Dolayısıyla bize sadece orada bulunmak ve susmak düştü.
Ölümü, “karşısında susulan şey” olarak tanımlar kimi felsefeciler. Çünkü som bir gerçek olan, ancak gerçekliği hiçbir gerçek kelimeyle anlatılmayan şeydir, ölüm.
Su ve Alver ailelerinin yakınları, dostları ve tanışları Kırıkkale, Ankara ve İstanbul başta olmak üzere çevre şehirlerden akın akın Konya'ya geldiler. Cumartesi günü öğle namazını takiben Cemile Sümeyra, kalabalık bir cemaatin Yasinleri, Teşrik Tekbirleri ve duaları eşliğinde yolcu edildi.
Ben de buradan tekrar Su ve Alver ailelerine başsağlığı, Cemile Sümeyra'ya rahmet diliyorum.