|
Korku üretiminden umuda yürüyüş…

ABD askerlerinin PKK (YPG-PYD) teröristlerinin armasıyla Rakka operasyonundan başlayarak sınırlarımızda boy göstermesi üzerine, ABD muhibbi olan ekran bülbüllerinin büyük bir korkuya ve telaşa düştükleri malumdur.



ABD'yi terörle mücadelede yalnız bıraktığımıza, ilgili talepleri karşısında ayak sürüdüğümüze dair suçlamalardan tutun, stratejik müttefik olarak ABD nezdinde neden olduğumuz güvensizliğin, onun tarafından dışlanmamıza ve olumsuz tutumlarımızı iyi gözlemleyen düşmanlarımız tarafından bunun bir fırsata dönüştürülmesine kadar bir dizi tez, görüş, iddia, iftira öne sürüldü.



Yine bu minval üzere, FETÖ koşullandırmasıyla gerçekleşen uluslararası yalnızlaştırma çabasının hedefine ulaşmakla kalmadığı, bizi kenara itip PKK ile ittifak kuran ABD'nin de bizi terk etmesiyle imkan denizimizin tükendiği sıkça, hem de saç baş yolunarak gazete köşelerinden, ekranlardan haykırıldı.



Morallerin dibe vurması için elinden geleni ardına koymayan malum medyanın bu ABD düşkünü kalemleri, ekran bülbülleri yüzünden 2016 Mayısı handiyse karanlık bir aya dönüşmüştü.



Terörist armasının kullanılması da dahil, diğer ilgili fenomenler açısından baktığımızda durum gerçekten kara kara düşünmeyi gerektiriyordu.



Çünkü son otuz beş yıldır Güneydoğumuzda ülkemizi bölmek için kadın, çocuk ihtiyar demeden her türlü cinayeti işleyen, canlı bombalarla ve güçlü patlayıcı yüklü araçlarla vahşetini büyük kentlerimize de taşımaya başlayan PKK, ABD'nin faş etmekten çekinmediği himayeyle güçlenmekle kalmıyor, ABD'nin güney sınırımızı abluka altına alarak Irak ve Suriye ile bağımızı koparma, dolayısıyla bizi bölgeyle ilgili planların, muhtemel pazarlıkların dışına itme arzusunu kuvveden fiile aktarma görevini de üstlenmiş oluyordu.



Ki, bu görev, stratejik önemi haiz yerlerin ABD desteğiyle PKK tarafından işgal edilerek kantonlaştırılmasını, bilahare o kantonların birleştirilmesi yoluyla, Türkiye'yi Ortadoğu'dan koparan uzun bir hat içinde PKK'nın devletleştirilmesi ödülüne bitişik bulunuyordu.



Güney sınırımızda ABD kontrol ve güdümündeki PKK tarafından oluşturulabilecek bu tip bir hükümranlığın ne anlama geldiği ise malumdu: Türkiye için güvenlik ve istikrar ortadan kalkacak, ABD'nin arzuladığı takvime göre Türkiye bir bölünme sürecine girecekti. Bu süreçte ABD'nin taşeronu ve ödül avcısı sıfatıyla PKK yine sahnede olacaktı.



Söz konusu oluşumların ve potansiyel durumların Türkiye tarafından iyi izlendiği, sıcak gelişmelere karşı anında tepki verilmesinin ötesinde, karşı planların da anında oluşturularak uygulamaya hazır tutulduğu, şunca ani gelişmelere karşı verilen ve son derece olumlu ve başarılı sonuçları beraberinde getiren tepkilerden anlaşılmaktadır.



Bu manada 15 Temmuz darbe girişimi, milletin devletine güvenini, istikrardan, bütünlükten ve milli birlikten yana kararlı duruşunu pekiştirince, Türkiye'yi yönelenlerin de ABD ve AB başta gelmek üzere ittifaklara, dostluklara ihaneti çok açık şekilde görünür hale gelen ülkeleri, ikiyüzlülükleri, samimiyetsizlikleri, teröre destek vermeleri nedeniyle kınamaları, uyarmaları da daha bir mümkün hale geldi.



Millet ve devlet nezdindeki bu bütünleşme, dayanışma ve bilinçlenme, Türkiye'nin müttefiklerinin ikiyüzlü tutumları nedeniyle yaşadığı ve daha fazlasını da yaşamaya hazır olduğu hayal kırıklığından kendi lehine yeni faydalar üretmesini beraberinde getirdi.



Böylece, Suriye konusundaki politikası sürekli eleştiriye uğrayan Türkiye, zikredilen oluşumlar, olaylar, gayretler ve çabalar üzerinden nihayet haklılığını da ispat edebilme imkanını kazandı; Başından beri Türkiye'nin Suriye probleminde müdahil olma konusunun, insani ve tarihi zorunluluklarla kaim olduğu daha iyi anlaşıldı.



Türkiye'nin el'an yürüttüğü Fırat Kalkanı Harekatı'yla bir değil onlarca sinsi planı bozduğu; özgürlükçü Suriyelilerle birlikte teröristlerden temizlediği alanların, zulme uğrayan Suriye halkının korunarak barındırılması yönünde nasıl bir değer taşıdığı da artık gün gibi aşikardır.



Aynı zamanda, Türkiye'nin sergilediği net politika, şanlı askerinin canı ve onca şehidinin kanı pahasına yürüttüğü bu şanlı mücadele, DEAŞ'ın ABD tarafından üretilmiş bir terör örgütü olduğunu saklayarak, Türkiye'yi ona yardım etmekle suçlayanların suratında okkalı bir Osmanlı tokadı olarak patladı.



Bu sayede akılları başlarına geldi mi, en azından yüzleri kızardı mı diye soracak olursanız, cevabım olumsuzdur. Çünkü ahlaktan, milliyet duygusundan, hamiyet hasletinden yoksun bir malum medya çetesinden, ancak ABD bayrağına sarıldıklarında uyku uyuyabilen casuslar şebekesinden söz ediyoruz.



Ama şunu da gayet iyi biliyoruz ki, Türkiye düşmanlarının, hain planlarını koltuklarının altında tutanların haklarından geldikçe bunların haklarından da gelinmiş olacaktır.



Çünkü bunlar birer maşadır; maşayı tutan eller kırıldığında, o maşalar zillet içinde atıl kalacaklardır.




#Rakka operasyonu
#DEAŞ
#Fırat Kalkanı Harekatı
7 yıl önce
Korku üretiminden umuda yürüyüş…
Sazan
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü