|
Meczuplar ve sol eleştiri

Gerekçesi ne olursa olsun, hedefi ve boyutu ne olursa olsun şiddet onaylanamaz.

Tophane''deki sergi baskınıyla ilgili ilk tahlilde söylenmesi gereken budur…

Ancak son tahlilde söylenebilecek başka şeyler var…

Arzu ederdim ki, bu söylenebilecekleri akıl ve vicdan sahibi bir solcu söylesin…

Çünkü, zalim kapitalizmin durdurulması neredeyse imkansız olan "toplumsal değişim" sürecinde sayıları gittikçe çoğalan mazlumlara sahip çıkmak "önce" onlara düşerdi…

Ama ne yazık ki, "sol eleştiri", solcu olduklarını iddia eden ancak zihniyet ve yaşantı itibariyle sol''la hemen hiçbir bağlantıları bulunmayan, sanatçı şapkalı üç-beş meczubun eliyle popülizme kurban edilmiş durumdadır…

Sanatçı şapkalı o meczuplar, gözleri dönmüş, dilleri basitleşmiş, basiretleri bağlanmış bir halde, malum medyanın kendilerine gösterdiği teveccühle gaza gelerek, hiç de üstlerine vazife olmayan konularda yerli yersiz konuşup, "sol eleştiri"nin çanına ot tıkamayı başarıyla(!) sürdürüyorlar…

Uluslararası bir değer olduğu iddia edileni, köprü-altı çocuklarının bile kullanmaya tenezzül etmeyecekleri bir dille arabeski kötülüyor…

Mevcut zekasını sadece fular bağlamaya harcayan bir diğeri, "toplumsal" nedenlerini düşünmesinin mümkün olmadığı bir olay hakkında "Madımak" benzetmesi yapabiliyor…

Referandum sonuçlarıyla idraki felç olmuş bir diğeri, içki içtikleri için kendilerine saldırıldığını söyleyerek kurgulanmış bir korkuyu sendroma dönüştürmeye çalışıyor…

Peki, aslında ne oluyor…

Bugün Dolapdere''de, Tarlabaşı''nda, Beyoğlu''nda, Cihangir''de, Kılıçali Paşa''da olan nedir?

Yarın Sirkeci''de, Tahtakale''de, Balat''ta, Üsküdar''da, Kadıköy''de, Moda''da olacak olan nedir?

İstanbul, çok partili demokratik hayata geçildiğinden beri yoğun göçe maruz kalan bir şehir…

Topraktan kopup gelenler adlarını zikrettiğim mekanlarda, üfleseniz uçacak durumdaki yapılarda ikamet ya da iş amaçlı olarak yer tutmuşlar…

Belki de çoğunun tapusu yoktur ama onlar en az üç kuşaktır bu mekanlarla kaynaşmışlar…

Vahşi kapitalizm ise tam da buralarda devasa otellerin, rezidansların, iş yerlerinin, hiper marketlerin, eğlence parklarının, yeme-içme sahalarının açılmasını "zorunlu" görüyor…

Çünkü buralar İstanbul''un "merkezi" ve kapitalizm merkezleri kimse ile paylaşmaksızın istila etmek ister…

Sol popülist eleştirinin dilindeki nitelemeyle, buraların yavşak, koyun, göbeğini kaşıyan "kimseleri", bugün vahşi kapitalizmin bu niyetini çok iyi görerek, yasal olan ya da olmayan bir savunma biçimi geliştirmeye çalışıyorlar…

Biliyorlar ki, vahşi kapitalizmin istediği erinde gecinde olacak ve onlar "burada" kalmayı seçtiklerinde, kendi mekanlarının yeni sahibi olacak "beyaz"ların hizmetçilerine dönüşecekler…

Yeni oluşacak yerli Manhattan''daki devasa binaların havalandırma panellerinde, kanalizasyonlarında, blok boşluklarda karton kutular içinde ikamet edecekler…

Burada kalmayıp gitmeyi seçenlerse "yeni zamanın siyahları" olarak kendi Harlem''lerini kurmaya çalışacaklar…

Onlar biliyorlar sonucun böyle olacağını…

Biliyorlar, belki birkaç ahşap evin, iş yerinin tıpkı Dubai''deki gibi "ilk yerleşenlerin mekanları" tabelasıyla turistlerin ziyaretine açılacağını…

Bunun dışında kendilerinden bir eser, bir iz bırakılmayacağını…

Her şey bir yana, sergi salonu, lokanta, kafe niyetiyle donatılan yerlerin isimlerinden görebiliyorlar bunları…

Manhattan''dan çalınmış isimlerle hiç ünsiyetleri yok…

O amerikanî isimler, hem de amerikan düşmanı olduklarını söyleyen solcular tarafından modernliğin, güya incelmiş bir beğeninin temsili olarak kullanılıyor…

Sanatçı şapkalı o meczuplar, laiklikle, anayasa değişikliğiyle, içkiyle, tesettürle öylesine bozmuşlar ki kafalarını, zikredilen yerlerdeki halkın bilgisini ve hissiyatını tercüme etmekten, anlamaktan fersah fersah uzağa düşmüşler…

Asıl problemin vahşi kapitalizm tarafından içten içe körüklenen bir siyah –beyaz çatışması olduğunun farkında değiller…

Modernlik, çağdaşlık, ilericilik adına kapitalizmin retoriğini içselleştirdiklerini idrak edemiyorlar…

Zengini zenginliği, yoksulu yoksulluğu üstünden kendisine bağlayan faşizmin dayattığı bakış açısını kırarak, mezkur olaya "farklı" bakmanın ihtiyacı içinde değiller…

Dedik ki, gerekçesi ne olursa olsun, hedefi ve boyutu ne olursa olsun şiddet onaylanamaz…

Ama sol eleştirinin, yerini sanatçı şapkalı meczupların popüler eleştirisine bırakması da onaylanamaz…

Sol, bu topraklarda varlığına ihtiyaç duyulan bir "bakış biçimi"dir…

Sol eleştiri yapılmadığı sürece olan biten birçok şey kuru gürültüden ibaret kalacaktır…

14 yıl önce
Meczuplar ve sol eleştiri
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler