|
Mehmet Akif’in dilemması
Siyasetnamelerden, manzum edebiyata, klasik şiirlerden pendnamelere, hikayelerden, sanata ve kitap kültürüne... kadar el attığı her kitabı Osmanlı Türkçesi, Latinize edilmiş metni ve sadeleştirmesiyle birlikte azami özenle okurlarına sunan
Büyüyenay Yayınları
(sahibi
Mustafa Kirenci
), geçtiğimiz günlerde bir güzelliğe daha imza atarak,
Mehmet Akif
merhumun kendi eliyle yazdığı ilk iki cüzü içeren
Kur'an Meali
'ni de yine orijinal (Osmanlı Türkçesiyle) ve Latinize edilmiş olarak yayınladı.


Akif'in Kur'an Meali'yle ilgili, dinlenilecek onlarca rivayetin, okunulacak bir çok hikayenin, bilenin de bilmeyenin de fırsat düştükçe üfürdüğü onlarca güzellemenin hatta efsaneleştirmenin bulunduğu malumdur.



Ben işin bu tarafında değilim. Hatta, söz konusu mealin, kendi lazımını aşarak tali lazımların (örneğin, Ekmelettin İhsanoğlu'na baş efsaneci olarak isim yaptırmasının) melzumu olmasından (ve dolayısıyla bilinerek veya bilinmeyerek putlaştırılmasından) da rahatsızım.



İşin beni ilgilendiren yanı, o mealin Akif'e,

bugün bizlerin de halen farklı açılarla tesiri altında olduğumuz çok önemli bir dilemmayı yaşatmış olmasıdır.


Şöyle ki, Akif,

Elmalılı Hamdi Yazır

'ın yapacağı tefsirde yer alması kaydıyla Kur'an meali yazma konusunda, 26 Ekim 1925 tarihinde Diyanet'e bir taahhütte bulunmuş, 22 Mayıs 1932 tarihinde ise (o güne kadar yaptığı meali de Elmalılı'ya teslim ederek) taahhüdünden vaz geçmiştir.



Çünkü, aradan geçen yedi yılda Türkiye'de şunlar olmuştur:



1925'te başta şapka giymek olmak üzere Batılı kıyafete geçilmiş ve tarikatlar kaldırılarak, tekke ve zaviyeler kapatılmıştır.



1926'da Batı tarzı medeni kanun kabul edilmiştir.



1928'de laikliğin kabulüyle ilgili ön açıcısı ilk düzenleme yapılmış; hutbelerin Türkçe olarak okunmasına karar verilerek, ezan ve duaların da Türkçe okunmasına yönelik nabız yoklamalarına başlanmış; Arapça elifbadan latince alfabeye dönülmüştür.



1931'de miladi takvime, Batılı saat ve ölçülerin kullanımına geçilmiştir.



1932'de ezanın Arapça olarak okunması ve okutulması yasaklanmış; (Akif'in meal çalışmasını bırakışından yaklaşık bir buçuk ay sonra da) Türk Dili Tektik Cemiyeti kurularak kabile diline dönüş çalışmaları başlatılmıştır.



Diyanet İşleri Başkanlığı 3 Mart 1924 tarihinde kurulduğuna ve 1932'ye kadar zikrettiğimiz değişiklikler gerçekleştiğine göre, bu süre içerisinde Akif'in yaşadığı hal (eski kelimelerle

mülemma

veya

tenakuz

olarak değil, doğrudan doğruya)

dilemma

olarak şöyle şekillenmiştir:



a)Adım adım ilerleyen karar ve uygulamalarla müesses hale getirilen Kemalizm'in aleti olmak, b) Batılılaşma baskısıyla değiştirilmeye çalışılan dinde Kur'an bilgisini ve bilincini bizzat korumak.



Diğer bir ifadeyle Akif, Kur'an mealini yazmayı kabul etmediği takdirde, bunun cahil ve hoyrat kimi Kemalistlere yaptırılabileceğini düşünüp, zikredilen çalışmayı imani ve siyasi bir zorunlulukla üstlenmiş, ancak giderek bu çalışmasının gerçekleşen şeyler üzerinden Kemalizm tarafından istismar edileceğini görerek ondan vaz geçmiştir.



Nitekim, kendisi de söz konusu dilemmasını şu kelimelerle dile getirmiştir:



“Tercüme güzel oldu, hatta umduğumdan daha iyi. Lakin onu verirsem namazda okutmaya kalkacaklar. Ben o vakit Allahımın huzuruna çıkamam ve Peygamberimin yüzüne bakamam.”



Devlette, devletle ve devletli

olup olmamakla, Müslümanca sorumlulukları yerine getirip getirememek arasında gerçekleşen bu dilemmanın ağırlığını ancak yaşayanlar bilir.



Akif, eksiğiyle veya fazlasıyla, doğrusuyla veya yanlışıyla görevini yapıp gitmiştir. Rabbimiz ondan razı olsun, rahmetini üzerinden eksik etmesin; aynı ya da benzeri bir dilemma ile bugüne kalanlarımızın kararlarını ve fillerini ise hayra tebdil etsin.



Akif'in Meali'yle ilgili ilk Latinize metni hazırlayan Mustafa Runyun'a rahmet ve o metnin kitaplaşmasında emeği geçenlere teşekkür ederek, yeni mealle ilgili şu bilgileri de paylaşayım:



Meal, Akif'in “

Elmalılı Muhammed Hamdi Efendi Hacemize

” hitabı ile Mısır'dan gönderdiği defterde yer almış ve 2016'da Elmalılı'nın torunu M. Hamdi Yazır tarafından, hazretin diğer evrakları arasında

Necmi Atik

'in incelemesine sunulmuş. O da konuyu yazdığı bir makaleyle edebiyat dergilerinden birinde kamuya duyurduktan sonra aldığı olumlu tepkiler üzerine kitaplaştırmaya karar vermiş.



Atik, işinin ehli olduğu kadar, yine işiyle mütenasip olarak son derece müeddep ve mütevazı bir hattat. Geçmişte Müslüman sanatları üzerine çalışmalar yapmış. Halen Antalya'daki şahsi atölyesinde hat, tezhib, minyatür ve ebrunun yanı sıra Arapça ve Osmanlı Türkçesi dersleri veriyor.



Kendisinden nakledeceğimiz bir müjde ile bağlayalım yazımızı:



Atik, halen Elmalılı'nın mektupları ve yayımlanmamış eserleri üzerinde çalışıyormuş. Bunları belli bir sıra ile kitaplaştırmaya niyetli.



Bize de inşallah yine

Büyüyenay

'ın özenli basımından onları okumak nasip olur.


#Siyasetname
#Mısır
#Arapça
#Türkçe
#Diyanet İşleri Başkanlığı
7 yıl önce
Mehmet Akif’in dilemması
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler