Hocamızın ismini zikrettikten sonra, “O'nu tanırsınız.” diyerek ayrıca bir bahis açmama gerek yok. Çünkü onu tanıyanlar iyi tanırlar, tanımayanlar da şu saatten sonra tanımasınlar zaten; tanırlarsa bir düşünürün düşüncesi üzerine zihin yormak zorunda kalırlar ki, bu da boşluğuyla rahat başlarının ağrımasına sebep olabilir.
Nazariyat dergisinin İhsan Fazlıoğlu Hoca'mızın gayret ve emekleriyle yayımlandığını da belirterek, Karabatak’taki konuşmasından altını çizdiğim iki hususu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu yöntemli olma hassasiyetiyle, kendi yöntemini bulmaya davet etme arasında salınan nazari bakıştan, oluşu ve uygulanışı itibariyle sürekli pratiğe bitişen bir olgunun muhteviyatını da şöyle çerçeveler Fazlıoğlu:
“Hakikat ile siyaset hayatın birbirini tamamlayan iki farklı tecellisidir. Önemli olan bu hakikatin sarih ve sahih olmasını temin etmektir ki, siyaset de istikamet verici olsun. Siyasetin bir milletin varlık duyuşu olduğunu düşünüyorum; o halde varlığa ilişkin bir hakikat araştırması siyasetten bağımsız olamaz. Bu çerçevede sarih ve sahih bir hakikat çanağında yol almayan bir siyaset de insanlara muhkem istikamet veremez. (...) Her zaman söylediğim gibi, geleceğe ilişkin hesabı olan milletler, geçmişte bu hesabı nasıl gördüklerini merak ederler. Yine de unutmayalım ki en derin siyaset bilgidir; çünkü siyaset beka-i devleti, bilgi ise beka-i milleti sağlar.”
Sizlere tavsiyem, İhsan Fazlıoğlu Hoca'mızın konu edindiğim söyleşisinin tamamını Karabatak dergisinden okumanızdır.
Okuyunuz; eminim ki, düşünceleriniz okuyuşunuzdan önceki gibi kalmayacak ve zihniniz hemen en yeni, en sahici ve en sizin olana doğru kanat çırpmaya başlayacaktır.