|
Münâdî olarak hattat

Elmalılı
, tefsirinde
Mürselat
suresinin birinci, üçüncü ve beşinci ayetlerinde geçen
urf / urfen; naşîrâti / neşran; zikr / zikran
kelimleri hakkında şu bilgileri verir:
Urfen
, “Hâl olduğuna göre at yelesi demek olan urften müstear olarak, peyderpey birbiri ardınca aralıksız izleme ve uzayıp gitme anlamına gelir. Ki bu durumda ihsan etmek veya tanınmak anlamına gelen urften, ‘urf için, yani tanınması gereken bir iyilik yapılmak, bilinen bir şeyi yeniden ortaya koymak için’ demek olur.
Neşran
, Yaymak, dağıtmak anlamına gelir. Yahut da nüşur yapmak, yani ölüleri diriltmek, harekete geçirmek anlamındadır.
Zikir
din kitabı, öğüt, va’z ve nasihât, ibret, hatırdan çıkarılmayacak anıt anlamına geldiğine göre, zikir telkin eden her şeyden önce peygamberlere vahiy getiren melekler demek olursa da, genellikle insanlara öğüt telkin eden ibret ve hatıra bırakan ilham meleklerini, olayları, kuvvetleri kapsayabilir.”
Elmalılı, Mürselat suresinin ilk beş ayeti için
Keşşâf
‘ta yapılan anlamlandırmaya gönderme yaparak, peygamberleri ve melekleri yeminin muhatapları şeklinde tekrarladıktan sonra, “bu ayetlerde yalnız sıfatlar anıldığı için mevsuflarının belirlenmesine kalkışılmama” tavsiyesinde de bulunarak şu kaydı düşer: “Bundan başka bu anlamlar Kur’an ayetleri veya nebilerin gönderilmeleri ve insanın kalbine gelen hatıraları ile içten içe gelen bir duyguyu teşvik edici haller hakkında da düşünülmüştür.”

Naklettiğimiz bu bilgileri vahiy, kağıt ya da kağıt cinsinden malzemelere yazılması, mushaflaştırılması ve çoğaltılarak İslam’a yeni açılan beldelere gönderilmesiyle ilgili süreç içinde değerlendirdiğimizde, hattatların, ilgili yeminde mündemiç olan tebrike, ödüle doğrudan “mürselât, âsıfât, nâşirât, fârikât, mülkıyât” sıfatlarından birine dahil veya bunlardan biri ya da birkaçıyla bağlantılı olarak muhatap kılınabilecekleri sonucuna ulaşabiliriz.

Bu manada hattatlar gerek Kur’an yazımına, gerekse hüsn-i hat hüneriyle ayetlerin mimari yüzeylere, muhtelif yazım tarzlarıyla işlenmesine hizmet etmeleri bakımından, İlahi kelamın
hayırlı münâdîliğiyle
şereflenen kimselerin şerefinden pay aldıkları da ileri sürülebilir.
Nitekim,
Kur’an Hat ve Tezhibinden Parıltılar
’da “Gaybın telafisi bir var bulunuşun (presence) uzatılmasında yatar ve ikonun âdeta bir köşe taşı olduğu Hıristiyan kutlu sanatında açıkça yürürlükte olan fonksiyon tam da budur. Ama Hz. Muhammed’in ilk ve temel fonksiyonunun Vahy’in aracı olmak olduğunu hatırlatacak olursak, böyle bir şeyin Kur’an hat ve tezhibi açısından da söz konusu olduğu açıkça görülecektir.” diyen
Martin Lings
, hattatları ve müzehhibleri de kapsayan şu tespitlerde bulunur:

“Eğer kutlu sanat, İlahî İnayet’in, dini tâ kurulduğu günden beri terk etmediğinin yarı mucizevî bir işareti olarak alınır ve böylece zımnen o dinin İlahî Menşe’inin bir kefili haline gelecek olursa, bu durumda o, sonucun sebebin kısası olduğu şeklinde, sahihliğin bir kıstası olur. Bunun böyle olduğunu anlamak için, sadece, dinin işlevinin insanın aslî durumunun yenilenmesi olduğunu hatırlatmak yeterli olacaktır. Hangi şekilde olursa olsun her yeni Vahiy, belli bir kavim ya da toplumda, insanın Rahman’ın suretinde yaratıldığı ve O’nun temsilcisi olarak gökle yer arasında bir aracı olduğu bilincine yeni bir ivme kazandırması gayesi taşır. İnsan ila öteki yaratıklar arasındaki farklılık, sonrakiler çeşitli İlahî Sıfatları yansıttıkları halde, insanın tüm bu sıfatları kuşatan İlahî Zât’ı yansıtmasında yatar. İnsan ile arasındaki farklılık ise her biri Bütünlüğü yansıtmakla birlikte, bazı kişilerin belli bazı niteliklere tabiatlarının en belirgin yönleri olarak sahip oldukları halde, başka bazılarının, belirgin vasıf olarak, ötekilere asla benzemeyen daha başka niteliklere vs. sahip olmalarından gelir. Böylece her nefis (insan) Ulûhiyet’in damga ve etkisine karşı farklı şekilde düzenlenmiş bir alıcılık sergiler; öyle ki o damga Vahy’in etkisiyle yenilendiğinde, kişinin bundan kaynaklanan kendini mükemmelleştirmesi de farklı yönlerde gelişir.”

Bu farklılığın taşıyıcıların biri olarak hattatların, İslam sanatlarının ilk programı olan
Kubbetü’s-Sahra
’ya işledikleri İlahî Mesajlarda, Yahudilerin ve Hıristiyanların Tanrısından, öncelikle
müetâl olması
bakımından farklılaşan Allah’ı, O’nun kelamıyla herkesin fikrine sunma konusundaki gayretlerine işaret etmemiz gerekir. Sanatla bağlarını belirleyen husus ise şudur:

Hün-i hat planında her istif bir zarftır ve mazrufu değerli olanın zarfı da değerli olmak zorundadır.

#Münâdî
#hattat
3 yıl önce
Münâdî olarak hattat
İnsan dönmeli artık insana...
En iyisi Livakovic en kötüsü Numanoğlu
Gerçekçi tercih!
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…