Naklettiğimiz bu bilgileri vahiy, kağıt ya da kağıt cinsinden malzemelere yazılması, mushaflaştırılması ve çoğaltılarak İslam’a yeni açılan beldelere gönderilmesiyle ilgili süreç içinde değerlendirdiğimizde, hattatların, ilgili yeminde mündemiç olan tebrike, ödüle doğrudan “mürselât, âsıfât, nâşirât, fârikât, mülkıyât” sıfatlarından birine dahil veya bunlardan biri ya da birkaçıyla bağlantılı olarak muhatap kılınabilecekleri sonucuna ulaşabiliriz.
“Eğer kutlu sanat, İlahî İnayet’in, dini tâ kurulduğu günden beri terk etmediğinin yarı mucizevî bir işareti olarak alınır ve böylece zımnen o dinin İlahî Menşe’inin bir kefili haline gelecek olursa, bu durumda o, sonucun sebebin kısası olduğu şeklinde, sahihliğin bir kıstası olur. Bunun böyle olduğunu anlamak için, sadece, dinin işlevinin insanın aslî durumunun yenilenmesi olduğunu hatırlatmak yeterli olacaktır. Hangi şekilde olursa olsun her yeni Vahiy, belli bir kavim ya da toplumda, insanın Rahman’ın suretinde yaratıldığı ve O’nun temsilcisi olarak gökle yer arasında bir aracı olduğu bilincine yeni bir ivme kazandırması gayesi taşır. İnsan ila öteki yaratıklar arasındaki farklılık, sonrakiler çeşitli İlahî Sıfatları yansıttıkları halde, insanın tüm bu sıfatları kuşatan İlahî Zât’ı yansıtmasında yatar. İnsan ile arasındaki farklılık ise her biri Bütünlüğü yansıtmakla birlikte, bazı kişilerin belli bazı niteliklere tabiatlarının en belirgin yönleri olarak sahip oldukları halde, başka bazılarının, belirgin vasıf olarak, ötekilere asla benzemeyen daha başka niteliklere vs. sahip olmalarından gelir. Böylece her nefis (insan) Ulûhiyet’in damga ve etkisine karşı farklı şekilde düzenlenmiş bir alıcılık sergiler; öyle ki o damga Vahy’in etkisiyle yenilendiğinde, kişinin bundan kaynaklanan kendini mükemmelleştirmesi de farklı yönlerde gelişir.”
Hün-i hat planında her istif bir zarftır ve mazrufu değerli olanın zarfı da değerli olmak zorundadır.