|
Nezihe Meriç: o sağlam duruş!

Nezihe Meriç, vefat etti; dinince dinlensin. Adı, kocası Salim Şengil''in adıyla birlikte Türk öykücülüğüne hizmet edenler listesinin hep üst sıralarında yer alacaktır; dergi çıkarmakla, öykü yazmakla kalmayıp, birçok genç yeteneği öykü dünyasına kazandırmışlardı.

Geçmişte, "Salim Şengil, sağlam yayıncılık ilkeleri ve tutarlı davranışları doğrultusunda, Ekim 1947''den Temmuz 1957''ye Seçilmiş Hikâyeler, Ekim 1957''den 1973''e Dost dergisi ve yayıneviyle yaklaşık çeyrek asır, genelde edebiyatımıza, özelde öykücülüğümüze sürekli taze kan taşımış; edebiyatla yaşamış, edebiyat eylemiş ve edebiyatta bıraktığı ''temiz'' bir isimle gitmiştir" demiş ama konu Nezihe Meriç olunca, onu -kimilerine göre biraz haksızca- eleştirmişim. O sözlerimin de arkasında duruyorum çünkü orada Nezihe Meriç''in "ideolojik" keskinliğini eleştirmiştim asıl. Eleştirimin bu yönünü görmeyenler, onu Türk öykücülüğünde "kadın bakış açısının" ilk kurucu isimlerinden biri olarak önemle zikrettiğimi de görmediler, çünkü o yazımda, ''50''li yıllarda Nezihe Meriç''in de yakın arkadaşı olan Afet Ilgaz''la, Sevinç Çokum''u da zikretmiştim.

Metin eleştirisiyle, siyasal kimlik eleştirisinin aynı şeyler olmadığını, bir yazara muhabbet duymakla, hatta onunla arkadaş olmakla onun bir metnini eleştirmenin birbiriyle karıştırılmaması gerektiğini geçmişte Fethi Naci anlatamamıştı, şimdi de Ömer Türkeş, Semih Gümüş, Metin Celal dahil hiçbirimiz anlatamıyoruz; bakalım kaçıncı yüzyılda hangi eleştirmene nasip olacak bunu anlatmak.

Öykülerinin ve ideolojik bakışındaki keskinliğin eleştirisi bir yana, Nezihe Meriç''in "yazarlık duruşu"ndaki ciddiyet her zaman gıpta edilecek, örnek alınacak bir durumdur. Hiç kimse bununla ilgili olumsuz bir değerlendirmede bulunamaz.

Meriç''in ardından 18.8.2009 tarihli Zaman''daki yazar görüşleriyle desteklenmiş haberde, Refik Algan''ın şu kısacık sözleri onun söz konusu yazarlık duruşunu tamı tamına açıklıyordu: "....Türk edebiyatında yapılmamışları yapmaya soyunan bir kişiliği vardı. (...) Medyatik bir kişi olmaya da soyunmadı hiçbir zaman."

Algan''ın, "Soyunma ve soyunmama" vurgusu çok önemli.

Çok satmanın kötülük, az satmanın iyilik göstergesi olmadığı aşikardır. Ancak son 25 yıldır çok satmak için yırtınanların, önce sonra ruhlarını, sonra bedenlerini soyarak, insanlık ve yazarlık onurunu pazara peşkeş çekenler olmaları ve kitaplarından çok kendilerini teşhir ederek, kitaplarından daha değersiz bir nesne olmayı seçmeleri, "çok satma"yı a priori olarak tehlikeli bir eyleme, bir kötülük göstergesine dönüştürmüştür.

Benim ilk gençlik dönemimde Kemalettin Tuğcu''nun, Kerime Nadir''in… kitapları da peynir ekmek gibi satardı. Biz onların kitaplarını kendilerini görmeden, tanımadan okuduk. Örneğin Kemalettin Tuğcu''nun değil kendisini, fotoğrafını bile vefatından sonra yeğeni Nemika Tuğcu''nun onun hakkında hazırladığı kitap vesilesiyle gördüm.

Şimdi denilecek ki, o zamanlar medya bu kadar gelişmemişti. Peki gelişse ne olurdu? Hem bu yazarlar medyanın gelişme döneminde de yaşadılar. Ama biz yine de onların boy boy fotoğraflarıyla gazete sayfalarına kurulduklarını, gecenin son tv programından, sabahın ilk tv programına rahat geçmek için çantalarında pijamayla gezdiklerini de görmedik ve duymadık.

Teşhirin olduğu yerde sır, mahremiyet, kutsiyet, ahlak yoktur.

Çünkü teşhirin olduğu yerde edebiyat yoktur.

İşte Nezihe Meriç, bunu en iyi bilenlerden ve yazarlık duruşunu sağlam bir ahlakla tahkim edenlerdi. Türk edebiyatı ve öykücülüğü için önemli şeyler yapan biri olmasına rağmen, bundan bir paye beklemedi; çünkü o hep "eyleyen"di, teşhir eden ve teşhire rıza gösteren değil!

Onca yapıp etmelerimizden sonra bir gün mutlaka dünyaya veda edeceğimizin ve geride sadece bir "nam" bırakacağımızın bilincindeydi; o, tertemiz bir nam bırakmak için, insan kanıyla işleyen medya çarkından uzak durdu. Yazmakla, edebiyat ortamını beslemekle, gençlerin saygı ve hayranlıkla kendisine yönelişlerine güzel karşılıklar vermekle geçirdi son yıllarını. Onun adına düzenlenen "Edebiyattan Hayata Nezihe Meriç" adlı toplantıda Selim İleri, Nalan Barbarosoğlu, Berat Alanyalı, Reyhan Yıldırım, Leyla Ruhan Okyay, Müge İplikçi, Sezer Ateş Ayvaz, Karin Karakaşlı, Birsen Ferahlı ve Nazan Haydari''nin yer almaları onun söz konusu tutumunu teyid etmeye yeterlidir.

"İşte geldim gidiyorum, şen olasın Halep şehri" diyebilmenin rahatlığıyla yaşadı ve göçtü Nezihe Meriç. O, yüklendiği edebiyat yüküyle ceketini omuzlarından eskitenlerdendi. Yazarlığın sağlam duruşunu donandı ve sürdürdü; teşhircilerden olmadı, tasavvufçuluk oynayarak soyunmalarına dayanaklar bulmaya çalışan "hem dersini bilmez hem de şişman herkesten" tipleri hiç sevmedi.

Güle güle Nezihe Meriç!

Toprağın bol, eylemin bereketli olsun.

15 yıl önce
Nezihe Meriç: o sağlam duruş!
Ölüm düşüncesi
Haftanın ekonomik özeti ve beklentiler
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından