|
Öykücülüğümüzün ikonografisi

Post Öykü'nün son (Mart-Nisan 2016) sayısında Cemal Şakar'ın “İslamcı Öykünün Uzlaşımları” adlı bir yazısı var.



Şakar, belli ki “İslamcı” terimini de uzlaşımsallığı nedeniyle kullanmış. Aynı inanç, ideoloji, ideal, edebi anlayış ve tekrarda buluşanları, yani “bizim mahalleyi” tek kelimeyle başka nasıl ifade edebilirdi ki.



Uzlaşımı da İslamcı öykünün imgesel müşterekliklerinden, izledikleri simgesel düzenden, tek-tip atmosferden hareketle oluşan, güvenli aşinalığa dayalı bir vasatın karşılığı olarak kullanmış, Şakar.



Onun söyleyebilecekken söylemediğini ben söyleyeyim: Modern dindarların sanat / edebiyat planında uzlaşımlarından söz ettiğimiz yerde, aslında bir ikonografiden söz ediyoruz demektir.



Erwin Panofsky'nin kelimeleriyle, “(B)iz sanatsal motifleri ve sanatsal motiflerin bileşimlerini (kompozisyonları)

temalar ve kavramlarla

birleştiririz. Böylece ikincil veya

uzlaşımsal anlamın taşıyıcıları

olarak anlaşılan motiflere

imgeler

denilebilir; ve imgelerin bileşimlerine de eski sanat kuramcıları 'invenzione' (buluş) demişlerdir; biz bunlara

hikayeler

ve

alegoriler

demeye alışmışızdır.

Benzeri imgelerin, hikayelerin ve alegorilerin saptanması kelimenin dar anlamıyla ikonografyanın alanını oluşturur.



Üzerinde durduğumuz konunun önemi bakımından Panofsky'nin tezini pekiştirmek için verdiği şu örneği de zikredeyim:



“Kelimenin dar anlamıyla doğru bir ikonografik analizin, motiflerin doğru saptanmasını öngördüğü açıktır. Eğer Aziz Bartholomew'i tespit etmemizi sağlayacak

bıçak

, bıçak değil de

tirbüşonsa

o figür Aziz Barthelomew değildir.” (İkonografi Araştırmaları, Pinhan Yay., İst.)



Dolayısıyla Şakar, mezkur yazısını gerçekte öykücülüğümüzün ikonografik bir karakter taşımaya başladığı endişesiyle yazmış gibidir. Nitekim yazısını da şu cümlelerle bağlamıştır:



“Şimdi İslamcı öykü bu uzlaşımlarla kendine meşru bir alan açtı ve içinden üç-beş iyi öykücü çıkardı. Zaten bir kuşak bu üç-beş öykücü için yürür. 2000'lerden sonra yeni bir dönemin eşiğindeyiz, hatta eşikten içeri atladık bile. Dünyanın küreselleşmesi, edebiyatımızın dünyayla eşzamanlı yürümesi ve bunun hem teorisine hem de pratiğine açık hale gelmemiz, internetin ve sanallığın aşırı etkisi, postmodern hakikatsizlik... Dünya değişiyor, bu değişen dünyada İslamcı öykünün ürettiği uzlaşımlar giderek bir hapishaneye dönüşüyor. Bu öykü anlayışı değişen dünya karşısında, sanki hiçbir şey değişmemiş gibi davranmaya devam ediyor. Dahası bu değişimler karşısında giderek muhafazakarlaşıp köklerine sıkıca tutunuyor. Gerek kuşağın mensupları gerekse genç öykücüler bu uzlaşımlarla hızla yüzleşmeli, hesaplaşmalıdır. Aksi halde bu kuşağa mensup öykücüler kendilerini tekrar etmiş olacaklardır. Gençlerse ya kendilerini güvenli bir liman olarak söz konusu uzlaşımların içine atıp, abilerini/ablalarını taklit edip çoğaltacaklar ya da içine doğdukları yeni durumların dil dünyasını kurup, aralarından üç-beş kişiyi çıkarmak üzere yola çıkacaklar.”



Şakar'ın “hapishaneye dönüşen uzlaşımlar” dediği şeyi, ben bir ikonografinin kuruluşu olarak alıyorum ki, Şakar'ın konuya esas olan şu belirlemeleri (vasatlaşmış imgeler) de bunu gösteriyor:



“-(Modernite) öykülerin genel atmosferidir, her şey burada olup biter. Öykü için bu karşılaşmanın dışı yoktur. Modernite bizatihi kötüyü, çirkini ve yanlışı; gelenekse bizatihi iyiyi, güzeli ve doğruyu temsil eder. Gri bölge hiç yoktur. Bu sert kontras nedeniyle öyküler siyah-beyazdır; renklilik hafifliktir.



-Eşya hep öteleri imler. Ama bu öte genellikle belirsizdir; daha çok Platon'un idealarına tekabül eder.



-Aşka yer yoktur.



-Tasavvufun dönem öyküsü üzerindeki belirgin etkisi simge kullanımı, nedenselliğin terki ve zaman-mekan arasındaki çizgisel akışın kırılması şeklindedir.



-(İslamcı öykü) Seçkincidir. (S)ıradan konuların yüksek estetiğe zarar vereceğini düşünür.



-Mesaj meselesine uzaktır.



-Ciddidir. Yaşam sevinci, neşe, muhabbet, kıvanç, gülmek gibi kimi hallere mesafelidir.



-Sterildir.



-Yeraltına ilgi duymaz. Yeraltının kirli dünyası sterilliğe mugayirdir.”



Evet, İslamcı öykünün mevcut hapishanesi ya da ikonografisi bunlardan oluşmaktadır. Daha fazlası (temellendirmeler ve detaylar) için yazının tümünü okumak gerekir.



Öyle sanıyorum ki, mevcut ikonografiden değil de, işi daha temelden alıp,

hikayemizin arkeolojisi

üzerinden baktığımızda daha farklı sonuçlar (sapmalar) ortaya çıkabilecektir.



Çünkü mevcut tablo, İslamcı öykünün, Kemalizm'in kendi edebiyatını oluşturmaya çalıştığı ağır siyasal şartlara (kuşatmaya) rağmen, var olma ve tutunma azmiyle de yakından ilgilidir.



Diğer bir söyleyişle, İslamcı öykü kendi kültürel şartları içinde yürü(ye)memiş ve dolayısıyla kendi kültürel imkanları içerisinden yeni bir yol üret(e)memiştir. Bilakis, kendisine dayatılana (Batıcı, Kemalist-Sol edebiyata) kimi yerli-dini imgeler giydirerek, buradan da var vara ancak bir ikonografiye (kendi mevcut imgelerine, uzlaşımına, vasatına) varabilmiştir.



Bu manada Şakar'ın mezkur belirlemeleri ve uyarısı özel bir önem taşımaktadır.


#Post Öykü
#İslamcı öykü
#Tasavvuf
#Cemal Şakar
#Batıcı
#Kemalist-Sol edebiyat
8 yıl önce
Öykücülüğümüzün ikonografisi
Reklam ile hakikat arasında
Ah o son on dakika
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!