|
Sanat ve dekorasyon

Dekor, sanat planında daha çok tiyatroyla özdeşlemiş bir kelimedir.



Çünkü “Theatron ile kastedilen 'manzara seyr'edilen yer'dir; veya 'manzara seyir yeri'i. 'Tehatron 'matafora' yoluyla tesis edilir. 'Matafora', 'theatron'u ve bu itibarla da 'theatron'da, theorya'yı mümkün kılan 'mekhane'dir, diyebiliriz; yani, 'manzara seyir yeri'ne, nazariyatı mümkün kılan makine.” (Yalçın Koç, Theologia'nın Esasları – Felsefe'nin ve Teoloji'nin Nazariyatı Üzerine Bir İnceleme, Cedit Neşriyat, Ankara 2008)



Bu bakımdan tiyatro, oyun(laştırma / temsil) yoluyla düşünmenin ve (dekorasyon aracılığıyla üretilmiş) mekanın birlikteliğiyle

çifte katlanmış bir seyre

imkan sağlayan yeridir; dolayısıyla tiyatro sadece dile ve kulağa değil, aynı zamanda görüşe / görmeye (manzara seyri'ne) bitişiktir.



Antik Yunan'la kadim bir irtibat kurma konusunda çok gayretkeş olan Batı'nın tiyatro üzerinden dekor(asyon)la kurduğu onca ünsiyete rağmen, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren mimaride ve resimde dekorasyona ve dolayısıyla dekoratif olana karşı duyduğu şiddetli tepkiyi açıklamak oldukça zordur.



Gerçi, Batı'daki sanat nazariyatçılarının, eleştirmenlerinin, sanatçılarının ilk planda dekoratif olandan

Araplar, İranlılar ve Giritlilere mahsus
biçim oyunlarının
örgütlenmesi

'ni anladıkları ve

medeniyet farkını

vurgulamak için bundan kaçınmaya çalıştıkları malum olsa da, Picasso, Braque, Le Fauconnier'in “dekoratif spekülasyona sürüklenmemeye özen gösteren cesur ressamlar” olarak alkışlanması, öte yandan Kandinsky ya da Matisse'in süslemeci, dekoratif eğilimli olmaları bakımından suçlanmaları, ünlü mimar Loos'un (1870-1933) “dekorasyon cinayettir” sözünün hayranlarının ağzında bir sakıza dönüşmesi, pratiğe çarptığında param parça olmakta ama yine de son iki yüz yıldır Batılı zihinlerin bir köşesinde süslemecilikten kaçınma fikri sabit bir şeklide durmaktadır.



Pratik ve parçalanma derken şunu kastediyorum:



Bir ressam, dekoratif formüllere ne kadar mesafeli durmuş veya mimari bir eser dekorasyon fikrinden ne kadar kaçınılarak yapılmış olursa olsun, son tahlilde o ressamın tablosu bir binanın süslenmesinde (dekorasyonunda) kullanıldığı gibi, mimari eserin kendisi de doğada yapılmış bir süsleme (dekoratif bir fenomen) olmaktan kurtulamamaktadır.



Örneğin, bu manada Fiugeres'teki “Dali Tiyatro-Müzesi”ni,

Beyaz Küp

'ün ürettiği o nevi şahsına münhasır sahte mistik aura içinde, biraz abartılı bir söyleyişle mest olarak, Dali'nin elinden çıkan eskizlere, tablolara ve heykellere hayranlık duyarak gezdikten sonra, dışarıya çıktığınızda şu soruyu sormaktan kendinizi alıkoyamazsınız:



Dali'nin elinden çıkan eserler, bu tiyatro-müze binasında mı hıfzedilmiştir, yoksa bu tiyatro-müze binası Dali'nin elinden çıkan eserlerle mi süslenmiştir?


Söz buraya dayanmakla kalmayıp, konu kendiliğinden bir de sanat pazarına (Kapitalizm'e) bağlanınca, sonuçta bir ressamın dekoratif olanla ilişkisine bakılmaksızın, eserlerinin söz konusu pazarda bir metaya dönüşmesi gerçeğine toslayıp, aslında Batılı nazariyatçıların, eleştirmenlerin ve sanatçıların dekorasyon düşmanlığından sadece bir tiyatronun doğduğuna tanıklık ettiğimizin farkına varırız.



Bu bahsi niye Batı'dan açtığıma gelince:



Gerçekte “kitap sanatları”ndan ibaret olan geleneksel sanatların, Batı'yla yarışma arzusu içinde çerçevelenip, (holdinglerin bekleme salonlarını süsleyebilecek şekilde) duvarlara asılabilir hale getirilmesiyle, mevcut sanat çabamızın ne kazandığını ya da ne kaybettiğini sormak için bu bahsi açtım.



“Batı'yla yarışma arzusu” deyişime, dekorasyon, dekoratif formülasyon çabası dahildir ve geleneksel sanatlar planında bizim Batı'daki (yukarıda kısmen zikrettiğimiz) tartışmaları gözetmemiz gerekmemektedir.



Çünkü süs-le(n)me konusunda Batı'yla, öncelikle inanç planında çok bariz bir farkımız vardır.



Süs-le(n)me, insan hayatına bitişiktir ve Geçici Olmayan'ı işaret ettiği kadar, asıl sanatta temsilsizlik (temsil çabasının hoş görülmemesi ve dolayısıyla gereksizliği) açısından da ayrıca bir öneme sahiptir (Bkz.: Rad Suresi, 13/17).



Hal böyle olunca geleneksel sanatların, dekoratifliği nedeniyle yadsınması değil, bilakis bu yanıyla değerli sayılması mümkün hale gelebilmektedir.



Diğer bir söyleyişle, geleneksel sanatlar, Batı sanatına karşı ne bir inadın ne de bir kompleksin vesilesi olmaksızın, salt kendi oluş şartlarına göre kendisi olarak var olabileceğinden dolayı değerli sayılabilmeli ve dolayısıyla bu ayrım aracılığıyla, (nazariyat ve uygulama planında) Batılı benzerliklerden korunabilmelidir.



Elbette, son tahlilde geleneksel sanat eserleri de, sanat pazarının (Kapitalist) işleyişine tabi olmaları bakımından, Batılı sanat eserleriyle eşitlenmiş bir kadere mahkummuş gibi görünmektedir.



Buna ragmen, geleneksel sanatlar adına üretilebilecek yeni bir fark, belki de burada aranmalıdır.



Geleneksel sanatlarla uğraşanların bir gözlerinde Dolar, diğer gözlerinde Euro şekillenirken, söz konusu farkın üretilmesinin çok zor olacağını ben de biliyorum.



Ama bir ihtimal diyorum yine de; hani

bizim sanatçılarımız sanat yaparken ibadet ettiklerini düşünürlermiş

ya.




#Dekor
#sanat
#kitap sanatları
8 yıl önce
Sanat ve dekorasyon
Sumudica yeni bir sayfa açabilecek mi?
ABD sorunun başının Esed olduğunu yeni mi anladı?
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’