|
Sanat ve istidat
Örneksiz yaratmanın /ibda'ın doğru anlaşılabilmesi için üç terimin daha doğru anlaşılmasına muhtacız: İstidat, istihkak ve istikamet.

Arapça istidat ('add kökünden: isti'dat) yerine, bugün, Türkçe “yet-“ kökünden türetilmiş “yet-enek” kelimesini kullanıyorsak da, bu kelime, istidadın çağrışım (ve türetme) gücüne sahip olmadığından, zanaat, sanat, sınaatla ilgili bahislerde, meramı gereğince anlatabilmek için çok yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle biz istidat kelimesinde sabit olacağız.

Sayı, sayılmış, ömür, hisse, mühimmat ve levazım(ıtedarik etmek)... ile aynı kökten türeyen istidat, Kâmûsu'l-Muhît Tercümesi'nde,
bir emrin vukû'una teçhizatlanarak âmâde olmak
şeklinde açıklanmış.

Dolayısıyla, burada istidadın emir ve ta'lim'e (öğretmeye, eğitime, ilim sahibi olmaya) taalluk eden yanı öne çıkarılmış ki, bu da (yine sanat planında) onun tasavvufta yer tutmasına (doğru karşılığına ulaşmasına) neden olmuş gibidir.

Nitekim İbn Arabi, “Bilmelisin ki, Allah'tan öğrendiğimiz bilgi bize kabiliyetlere ait istidatların gaybın anahtarları olduğunu gösterdi. Çünkü sadece genel ve mutlak vergi ile cömertçe ihsan edilen feyiz vardır. Gerçekte gayb olmadığı gibi müşahede de yoktur; sadece nihayetsiz bilinenler vardır; bir kısmı vardır, bir kısmının varlığı yoktur, bir kısmı sebeplidir, bir kısmının sebebi yoktur, bir kısmı varlığı kabul eder, bir kısmı kabul etmez. Öyleyse anahtar, açma ve bu esnada açılan, açılma esnasında açılanın üzerinde perde olduğu şey vardır.
Anahtar senin istidadındır. Sen onun vasıtasıyla öğrenir ve bilgiyi kabul edersin
. Bu yönüyle açılma talim, yani öğretmek demektir. Açılan ise önünde durduğun kapıdır. Orada durmayıp yürürsen, her ayak attığında görmediğin şeyleri görür ve bilmediklerini öğrenirsin. 'Allah'ın senin üzerindeki ihsanı büyüktür' (en-Nisa. 4:113). O halde
istidatlar kazanılmış değil, aksine ilahi vergidir
. Bu nedenle de onu sadece Allah bilebilir. Bu bağlamda gaybın anahtarı olduğu bilinir, fakat özel ve tekil bir gaybın anahtarları olduğu bilinemez. Allah'tan istidat meydana geldiğinde, anahtar da meydana gelir ve talim gerçekleşinceye kadar açılma geride kalır.” derken (Fütuhât-ı Mekkiyye, Cilt: 14); Seyyid Mustafa Rasim Efendi de “İstidâdât-ı İlmiyye” kavramını açıklarken şunları söylemiştir:

“Ezelden Hakk'ın ilminde zahir olan hakikatler isti'dâdât-ı ilmiye olarak adlandırılır. Şu var ki, isti'dâdât ile adlandırılması, isimlerin hükümlerini ve eselerini kabul edici olmasındandır. Ve insanın isti'dâdı her ne kadar yaratılmış değilse de Hakk'ın lütfuna (ihsanına) nispet edilir. Zira bu lütuf yaratılmamış ise Hakk'ın yaratıcılığı o ihsanın ihrâcı için kendi yerine (o kişiyi) vekil kılmıştır. Yani havâle olunmuştur. (Haliyle isti'dâdât) kesedeki mal gibi kendinden ele gelmez. Belki de mahrecin ihrâcına ve yere vaz'ına bağlıdır” (Tasavvuf Sözlüğü, Haz.: İhsan Kara, İnsan Yay., İst., 2008).

Bunlardan baktığımızda istidatın, 1-Arfiler için genel, sanatçılar içinse özel bir zevk olduğunu, 2-İstidatın ihracına vekil olmaları bakımından (
Efâl-i mükellefin
olmanın ötesinde, belki de tam onun içinde) farklı bir mükellefiyeti içerdiğini, 3-Bu mükellefiyetin, onlara (bizim bugünkü kullandığımız anlamının çok fevkinde) büyük bir özgürlük alanı açtığını söyleyebileceğimiz gibi, örneksiz yaratmada / ibda'da, el-Bedi' olanın yaratışındaki sınırsızlıkta, istidat sahibine (sanatçıya) erişen lütfun (ihsanın, nasibin) bir bezerlik ilişkisi üzerinden yürüdüğünü söyleyebiliriz.

Bunu, İbn Arabi'nin “
İnsanı saptıran şey benzerliklerdir
” sözüyle birlikte okuduğumuzda ise zikrettiğimiz özgürlüğün sanatçı için ferdî bir çerçevele(n)meyi zorunlu kıldığını, din ve sanat (şeriat ve sanatçı) ilişkisinin de ona yaslandığını ileri sürebiliriz.

Öte yandan, ariflerin durumunu parantez içine alıp, sanat ve sanatçı merkezli olarak baktığımızda istidatın, bir yönüyle zevkin anahtarıyken, başka bir yönüyle de kimi anahtarların yokluğuna sebep olduğunu görürüz.

Diğer bir ifadeyle sanki, zevkin bir yönden tam tahakkuku, başka yönlerden tahakkunun geriye çekilmesiyle ortaya çıkmaktadır. Örneğin, bir ressam, resim yapmada istidat sahibi iken, sair işlerde (ticarette, hitabette, yazmada…) istidatsız olabilmektedir ki, bu da kulun bir şeyi örneksiz yaratmada, başka şeyleri yaratamama acziyetini eş-zamanlı olarak idrak edip, mazhar olduğu lütfun (istidadın) kadrini, mazharı olamadıklarıyla birlikte kavramasını; diğer bir söyleyişle sanatçı olmak bakımından diğer insanlardan farkını, kul olmak bakımından ise diğer kullardan farksızlığını anlamasını beraberinde getirmektedir.

Dolayısıyla, istidat eşliğinde “İslam'da sanat” denildiğinde, kimi düzeylerde zevk ilmine mahsus bir yönün kastedildiğini, bu zevkin muhatabı olabilmenin ise talime (öğrenmeye) bitişik olduğunu, bunun da ancak tasavvuf terbiyesiyle gerçekleşebildiğini belirterek, ilgili notlarımızı paylaşmayı sürdürelim inşallah.
#İbn Arabi
#Sanat
#istidat
8 yıl önce
Sanat ve istidat
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset