|
Sanat yolunda İbn Arabi ile yürümek

İbn Arabi (ra), Fusûsu'l-Hikem'i dahil diğer eserlerinin de içinden süzüdüğü, açıldığı Fütuhât-ı Mekkiyye'sini bir Müslümanın din ve dünya bilgisini öğrenmesine mahsus olarak yazmış gibidir.



Nitekim, bir derviş samimiyetiyle, değerli bilgiye olan açlığınızla Fütuhât'ı okumaya başladığınızda, size ilkin “nasıl bir Tanrı"ya inanmanız gerektiğini anlatarak, sizi tevhit inancının içine çeker. Sonra harflerin, kelimelerin sembolik dünyasında, lafzın ve mananın nasıl kurulduğunu ve kurulabileceğini anlatarak, itikat, fiil ve terk yönleriyle ibadetleri, makamları, mertebeleri, onlardaki hikmetleri ve zevkleri anlatmaya geçer.



İbn Arabi, sanki Gazali'nin el-Münkızu mine'd-Dalal'inde bir tamamlanmışlığa hükmetmiş gibi, tasavvuf konusunu müstakil bir ilim olarak sistemleştirmeyi seçer.


Bunu derken onun doğrudan bir fakih, bir kelamcı gibi konuşmadığını ancak onların temsil ettiği bilginin ve üslubun dışına da asla düşmediğini belirtmemiz gerekir.



Bu yanıyla İbn Arabi, aynı zamanda bir fakih, bir kelamcıdır ama her zaman onlardan daha fazlısıdır.



Bunlardan bakıldığında, lafzen güzel (hatta doğru gibi) görünen yazı başlığımızın, mana itibariyle büyük bir yanlışlığı içkin olduğu ortaya çıkmaktadır.



Şöyle ki, İbn Arabi'de muamele ve mükaşefe ilmi bir bütündür; ilki olmadan diğeri olmadığı gibi, onlardan belli hususları ayırarak müstakil bir dünya bilgisi kurmaya kalkışmanın da bir hükmü yoktur.



Dolayısıyla sanat nazariyatı konusunda diğer alimlere göre çok daha fazla şey söylemiş, belirlemiş olan İbn Arabi'nin ilgili düşünce ve görüşlerini muamele ve mükaşefe ilminden ayırıp, sanat vb. salt dünyevi bir bilgi olarak kullanıma açmak mümkün değildir.



Gerek İbn Arabi'nin, gerekse başka alimlerin kimi kitaplarının giriş metinlerinde, verecekleri bilgilere inanmayacak olanları okumaktan men etmelerinin asıl nedeni de budur.



Kötü niyetli kişilerce “eserin kutsallaştırılması" olarak değerlendirilen bu husus, gerçekte ilim ve amel olarak zorunlu bir bütünlüğün korunma çabasına tekabül etmektedir.



Örneğin, İbn Arabi'de Kabe simgeciliğine dair verilen bilgilerin, İslam sanatı açısından değerinin tam olarak keşfi, ancak Hac farizasındaki (namaz, tavaf, vakfe vb.) emirlerin sadece öğrenilmesiyle değil, bizzat yapılarak yaşanmasıyla bağlantılıdır.



Bu bakımdan “İbn Arabi'de sanat" ya da “İbn Arabi'nin sanat görüşleri" şeklinde yapılacak bir ayrım ve değerlendirme, daha başlangıçta sakat ve dolayısıyla bereketsiz bir çabanın ürünü olmaya mahkumdur.



Öte yandan, bu manada “Sanat yolunda İbn Arabi ile yürümek", nazariyat olarak mümkün, ancak pratik (zamansal) olarak mümkün değildir.



Çünkü bu yönde beyan edilecek zamansal bir sabitlik, kendisinin

“Dinler yalnız ilahi ilişkilerdeki farklılıktan dolayı farklı olur. / İlahi ilişkiler yalnız durumlardaki farklılıktan dolayı farklı olur. / Durumlar yalnız zamanlardaki farklılıktan dolayı farklı olur. / Zamanlar yalnız hareketlerdeki farklılıktan dolayı farklı olur. / Hareketler yalnız teveccühlerdeki farklılıktan dolayı farklı olur / Teveccühler yalnız gayelerdeki farklılıktan dolayı farklı olur. / Gayeler yalnız tecellilerdeki farklılıktan dolayı farklı olur. / Tecelliler yalnız dinlerdeki farklılıktan dolayı farklı olur" şeklinde belirlediği, dini (ve dünyevi) çeşitlilik, diğer bir ifadeyle değişiklik esasına aykırıdır.



Bunu şiir üzerinden açacak olursak: Şiirsel duygu, duyuş ve sunuş insani öze bitişiktir. Dolayısıyla şiirin hakikati ve insanın ona bitişikliği değişmez ancak onunla (artma ya da eksilme yönünde) kurulan ilişkiyle, onun formu değişir.



Örneğin şiir başlangıçta “söylenilen"di, sonra “yazıldı"; aruz, hece ölçüleriyle estetize edildi, ardından da serbest vezne geçildi. Bu değişiklikler, şiirin ila-nihaye serbest vezinle sürmeyeceğinin de delilidir.



Nitekim görselliğin egemen olduğu bizim zamanımızda şiir, artık görüntülerle yazılmaya başlanılabilir ya da sinemanın kendisi doğrudan şiiri de içkin bir tür haline gelebilir.



O halde İbn Arabi'den “sanat nazariyatı adına biz neyi alabilir ve nasıl onunla birlikte yürüyebiliriz?" sorusuna doğru bir cevap aramak ve bulmak durumundayız.



İbn Arabi, mahkum edilmek istenildiği gibi bir aşk tutkunu, dini anlayışı ve mezhebi geniş biri değildir. O bir İslam alimidir ve eserleri de doğrudan Müslümanların din ve dünya menfaati içindir.



Bu bakımdan, onun bilgisiyle bilgilenmek ve haliyle hallenme yönündeki gayretimiz, sanat konusundaki kendi özel ilgimize, istidadımıza ve istihkakımıza denk düşerek, bizde düşünsel bir bereketlenmeye neden olabilir. Bu bereketlenmeyi onun kendi zamanındaki sanatla sınırlı tutarsak tekrarcılığa, kendi zamanımızdaki sanata uygularsak yep yeni açılmalara neden olabiliriz.



Değilse, “Sanat yolunda İbn Arabi ile yürümek" dediğimiz yerde, onun düşüncelerini sekülerleştirmek suretiyle sadece istismar etmiş, gaybı ihmal ederek onları kendi sekülerleşmemiz yönünde istiskal etmiş oluruz.




#İbn Arabi
#Sanat
#gayb
#sekülerleşme
#Gazzâlî
#namaz
#tavaf
#vakfe
8 yıl önce
Sanat yolunda İbn Arabi ile yürümek
“Benim çarşaflım masumdur”/ Senin çarşaflın hain!
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak