|
Şeyh Muhyiddin’den seçilmiş sözler

Şeyh Muhyiddin, okurlarını, daha genel söyleyişle tâliplerini şu iki konuda uyarır:

Birincisi, kendisinin fikirleri sayesinde bilmenin rahatlığına erişenlerin, o bilgilerin yaygısında oturmaları, ancak yayılmamaları; ikincisi, kendi fikirlerinden alıntı yapmaları ama onları aşırmaya kalkışmamaları.

Çevirmeni Ekrem Demirli Hocamızın hoşgörüsüne sığınarak, Hazretin Fütûhât-ı Mekkiyye’sinden yaptığımız -şimdi on ikincisini sunacağımız- alıntılarda, mezkur iki uyarıya okurlarımızın da tabi olmasını istirham ediyoruz. Çünkü, bilenin bilgiden tasarrufu herkes için aynı düzeyde gerçekleşmez. Birinde sahih bir çizgiyi gösterirken, diğerinde bir sapmaya neden olabilir. Bu bakımdan, bilenin yeni bilgisinin kendindeki durumunu murakabe etmesi gerekir. Öte yandan, has bilgiler miri malı sayılsalar bile, onu ilk telaffuz edenin belirtilmesi, genel olarak düşünme emeğine karşı saygının korunmasını sağlar.

Şeyh Muhyiddin diyor ki:

“Eksiklik ve yanılma duyulardan değil, hüküm verenden -ki o akıldır- meydana gelir. Çünkü duyuların algısı, hakikatleri bunu verdiğinde, zorunludur. Akıl da zorunlu olarak idrak ettiği şeyde yanılmaz. Duyular veya fikir vasıtasıyla idrak ettiği şeyde yanılabilir. O Halde duyu, asla yanılmaz ve idraki zorunludur. (...) Yanılma gerçekte tanığa değil, her zaman (tanığın söylediğini yorumlayan ve hüküm veren) hakime nispet edilir.” (FM, 2:163)

“Arapların sözleri, insanlar nezdinde, hakikat ve mecaza dayanır. Gerçi biz bu meselede Kur’an söz konusu olduğunda onlardan farklı düşünürüz. Çünkü biz Kur’an’da mecaz olduğunu reddediyoruz. Bilakis mecaz Arapların sözlerinde bulunur. (Ek açıklama: ‘Hakikatin dili mecazi olmaz.” (FM, 2:276)

“İnsanların bir kısmı, takva’dan meydana gelen ilimlerin verilen ilimler olduğunu zanneder. Halbuki iş böyle değildir. Onlar sadece takva sayesinde elde edilen ilimlerdir. Çünkü, takvayı Allah, bu bilginin gerçekleşmesinde bir yol yapmış ve şöyle buyurmuştur: ‘Allah’tan takva ederseniz, sizin için furkan yaratır (el-Enfal 8:29). Başka bir rivayette ise şöyle buyurmuştur: ‘Allah’tan korkunuz, o size öğretir’ (el-Bakara 2:282). Nitekim Allah, doğru düşünceyi de bilginin gerçekleşme sebebi yapmıştır. Fakat doğru düşüncenin bilginin gerçekleşme sebebi olması, öncüllerin düzenlenmesine bağlıdır. Aynı zamanda, gözü de görülen şeylere dair bilginin gerçekleşmesinin sebebi yapmıştır.” (FM, 2:276-7)

“Akıl, doğru sözlüden açık bir nass veya açık bir keşif geldiğinde onu reddetme hakkına sahip değildir.” (FM, 2:304)

“(Bir) Düşünür, sadece yaratılmışlar hakkında düşünebilir.” (FM, 2:326)

“Düşünceler, beşincisi olmayan dört kısımdır: Rabbânî düşünce, melekî düşünce, nefsî düşünce ve şeytanî düşünce.” (FM, 2:354)

“Ledünnî bilginin belirli bir madde olması gerekmez. İlham ise her zaman maddelerde olmalıdır. Ledünnî bilgi mutlaka isabet eder. İlham ise bazen doğru, bazen yanlış olabilir. Doğru olan kısmı ilham bilgisi diye isimlendirilirken, yanlış olanı ise ilham bilgisi olarak değil sadece ilham diye isimlendirilir.” (FM, 2:372)

“Nispetler, meydana gelen mümkünlerin kendileriyle ortaya çıktığı şeylerdir.” (FM, 2:373)

“Bizi en fazla şaşırtan durumlardan biri, insanın kendi fikir ve teorik düşüncesini taklit etmesidir. (Halbuki) fikir, insanın kendisi gibi bir yaratılmış ve Allah’ın ondan yarattığı güçlerden biridir. Allah bu kuvveti akla hizmetçi yapmıştır, akıl ise bu gücün verisinde onu taklit eder. Halbuki onun kendi mertebesini aşamadığını ve gerçekte hafıza, musavvire, tahayyül gücü gibi bir gücünün bulunmadığını bildiği gibi, dokunma, tatma, koklama, duyma ve görmeden ibaret olan güçlere sahip olmadığını bilir.” (FM, 2: 374)

“Allah kulağa yaratılışını vermiş(tir), dolayısıyla kulak kendi idrakini aşamaz. (...) Aynı şey görme gücü için de geçerlidir. (...) Duyuyla bilinen bütün güçlerde durum böyledir. Hayal de duyulara muhtaçtır, dolayısıyla hayal ancak bu gücün kendisine verdiği şeyleri kabul edebilir. Hafıza gücü ise, bu güçlerden meydana gelen şeyi hayalde tutmaz ise, onlardan bir şey hayal gücünde kalmaz. O halde hayal duyulara ve hafıza gücüne muhtaçtır. (...) Mütefekkire gücü ise, hayale geldiğinde musavvire gücüne muhtaçtır. Bunun nedeni, kendisiyle hayalin zapt ettiği şeylerden herhangi bir konuda ya da kendisiyle duyulara ve zorunlulara dayandığı kesin kanıt hakkında bir delilin formunu oluşturmasındaki muhtaçlıktır. Söz konusu şeyler, yaratılışta toplanmış şeylerdir.” (FM, 2:374-5)

“Göz, hem hayal hem de duyu gözüyle görmeyi sağlar.” (FM, 2:421)

#Şeyh Muhyiddin
#Takva
#Ekrem Demirli
٪d سنوات قبل
Şeyh Muhyiddin’den seçilmiş sözler
Kara dinlilerle milletin savaşı
Kendini bil, Rabbini bil, haddini bil. Ya da: Kültürel olarak “iktidar” değilseniz, siyasî olarak iktidar olamazsınız!
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar