|
Şiblî’nin söylediği şekilde haccetmek mümkün mü?

1440/ 2019 haccı için az bir zaman kaldı.

Kurban arefesi ve bayramında gerçekleştirildiği için mahdut zamanlı bir farz olan hac,
Hz. Adem
’den beri yapılmaktadır.


Hacca mahsus ilk nişanlar
Hz. İbrahim
ile
Hz. İsmail
’in talepleri (Bakara 2/128) üzerine Allah tarafından gösterilmiştir (Bakara 2/158).
Hicrî 8. yılda
Mekke
’nin fethiyle birlikte,
Peygamber Efendimiz
hac mahallini şirk unsurlarından tamamen temizletmiş ve böylece Allah’ın nişanlarını tekrar işaretleyerek; yapılacak ibadetleri de bunların çevresinde (Hicrî 10. yıldaki
Veda Haccı
’nda) bizzat göstermiştir.
Dolayısıyla bizler bugün, Hz. Adem ile başlayan, Hz. İbrahim ile Hz. İsmail’in inşası ve dualarıyla insanlığa miras kalan, Peygamber Efendimiz tarafından
Tevhid
içinde (çıkarma, ekleme ve yenileme esasında) tashih edilen bir haccı ifa ediyoruz.
Haccın farzı üçtür: Harem alanında
İhram
lı olmak, Kabe’de
Tavaf
etmek (Sa’y Tavaf’a dahildir) ve
Arafat’ta Vakfe
yapmak. Suret ve mekan şartlı olan bu üç farz, aynı zamanda
İslam metafiziğinin üç rüknü
gibidir. Bu nedenle
hac yapmak, İslam metafiziğinin içinde durarak varlığın ve hac esasında fiillerinin anlamını öğrenmektir.

Bu niyettendir ki, öncelikle tasavvuf ehlinin hacca dair paylaştıkları bilgiler ve deneyimler her zaman değerli olagelmiştir.

İstidraden söyleyecek olursam, bizim zamanımızdan
Ali Şeriatî
’nin (Rabbimiz rahmet eylesin), bu bağlamda telif ettiği
Hac
kitabının (Fecr Yayınları, Ankara 2007) emsallerinin en iyisi olması bir tesadüf değildir. Zira Şeriatî -son tahlilde- bir tarikat olan
Şiiliğe
mesuptur ve hacla ilgili kimi yaklaşımları, Şiilik’teki suretlendirme (tasvir etmede serbestiyet) ruhsatından beslenen değerli kimi vurguları ihtiva eder ve ayrıca o, materyalizm etkili bir sosyolog oluşu yönünden de konuyu siyasallaştırarak güncellenmiştir.
Sünnî metafizikte
ise (ki, bundan kastımız, malum bir ideoloji değil, İslami vasat’tır) hac, ilk mutasavvıflardan beri muhtelif mecazların, sembollerin, Hakk ile varlığın hakkını teslim eden ahlakın ve etkili bir terbiyenin konusudur.
Bu bağlamda akla gelebilecek ilk isim,
Ebû Bekir eş-Şiblî
’dir.
Şiblî’nin hayatını ve fikriyatını merak edenleri,
Abdurrahman es-Sülemî
’nin (v. 946)
Tabakât’s-Sûfiyye
’sine (Çev.: Abdürrezzak Tek, Emin Yayınları, Bursa 2018),
Ebû Nasr Serrâc
’ın (v. 988)
el-Lüma
’sına (Çev.: H. Kamil Yılmaz, Erkam Yayınları, İstanbul 2012),
Feridüddîn Attâr
’ın (ş. 1221)
Tezkîretü’l-Evliyâ
’sına (Çev.: Süleyman Uludağ, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2007) ve
Abdurrahman Câmî
’nin (v. 1492)
Nefahâtü’l-Üns
’üne (Çev.: Süleyman Uludağ – Mustafa Kara, Pinhan Yayıncılık, İstanbul 2011) yönlendirerek, onun hac konusunda (adlarını zikrettiğim bu eserlerde bulunmayan), İbnü’l-Arabî’nin Fütûhât-ı Mekkiyye’sinin 62. kısmında yer alan (çev.: Ekrem Demirli, 5. cilt, Litera Yayıncılık, İstanbul 2007), uzun sayılabilecek bir diyaloğunda dile getirdiği hususları, anlam-çevirisiyle nakletmek isterim:
1.
Sen, hacca
niyet
ettiysen, Allah ile
sözleşme
yapmışsın demektir. Bu sözleşme, yaratıldığın günden beri, buna aykırı olarak yaptığın bütün söz(leşme)leri geçersiz kılmanı gerektirir. Bunu yapmadıysan, sen hac için gerekli olan ilk şeyi yapmamışsın demektir.
2.
Hac için
elbiseni
çıkarmışsan
tüm olumsuzluklardan,
temizlenmişsen
tüm hastalıklardan soyutlanmışsındır. Elbiseni çıkarmana ve temizlenmene rağmen bu soyutlanmaya muhatap olmadıysan, sen elbiseni çıkarmış ve temizlenmiş sayılmazsın.
3.
Eğer hac üzere “
Lebbeyk
” dediysen ve sana hemen “Lebbeyk” denildiğini duyduysan “Lebbeyk” demişsin demektir. Demişsen sen halen dilsiz ve sağırsındır.
4.
Harem-i Şerif
’e girerken yasaklanmış her şeyi geride bırakmış olman gerekir. Bırakmamışsan oraya girmemişsin demektir.
5.
Mekke-i Mükerreme
’ye girerken sana Hak’tan bir şeref erişmiş olmalıdır. Bu şerefi yüklenmemişsen, oraya varamamışsındır.
6.
Mescide
girebilmek için Hakk’a yakınlığı hak etmiş olmalısın. Bu hakkı kendinde görmüyorsan mescide girmiş olamazsın.
7.
Tavaf
ettiğinde, dünyadan sanki kendisinden ayrılır ve koparcasına kaçmış; Tavaf sayesinde vardığın dünyada güvene kavuşmuş ve bundan dolayı Allah’a şükrünü artırmış olmalısın. Bunlara bizzat tanık olmadıysan ve artırmadıysan şükrünü sen Tavaf etmemişsindir.
8.
Hacer-i Esved
’e el süren kimse, hiç kuşkusuz Hak ile tokalaşmış demektir. Hak ile tokalaşan kimse ise, emniyete ve güvene kavuşmuştur. Sen, ona dokunduğun halde bunları hissetmemişsen ona dokunmuş olamazsın.
9.
Makam-ı İbrahim
’de iki rekat namaz kıldığında, Rabbinin mertebesindeki bu makamda durduğun için sana niyetin aşikar edilmiş olmalıdır. Sen bu açıklığa muhatap olmadıysan orada namaz kılmış sayılmazsın.

Şiblî’nin hacdaki ibadetlere ve bunların sıhhatlerine mahsus yorumları İhram’dan çıkma (haccın bitiş) safhasına kadar sürmektedir.

Şimdi elimizi şakağımıza koyup düşünerek soralım:

Şibli’nin söylediği şekilde haccetmek mümkün mü? Eğer mümkün değilse, yine de neden hacca gideriz?

Yolu için yüzümün Harem-i Şerif’e döndürüldüğü şu vakitte, aklımı işgal eden bu iki soru yüzünden beni ter basıyor.

#Hac
#Ebû Bekir eş-Şiblî
5 yıl önce
Şiblî’nin söylediği şekilde haccetmek mümkün mü?
Sahadaki restleşme yerini masada müzakereye bırakıyor
Türkiye’de milliyetçiliğin serencâmına dâir notlar
Kılıçdaroğlu ve Özgür Özel Fuat Oktay’a neden saldırdı?
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek