|
Sol İlahiyat

Yunus Emre''nin “İlim ilim bilmektir” dizesini, ilim kelimesinin açıklaması (ilim, bilgi bilmektir) olarak okumak mümkün olduğu gibi, “İlim, bilmeyi bilmektir” şeklinde okumak da mümkündür ve asıl bu şekilde okunduğunda ilgili şiirin ikinci (“İlim kendin bilmektir”) dizesinin anlamı daha açık hale gelmektedir.

Çünkü “kendini bilmek” evrensel bir imgedir ve ilk kaydi bilgi olarak Platon''un diyaloglarında yer almaktadır.

Örneğin bizde “kendini bilme terbiyesi” tasavvufun en önemli meselelerinden birisidir. İlim yakin bilgi, arif olma, marifete ulaşma, vukufiyet şeklinde yeni anlamlar yüklenerek çeşitlense de her yeni kelime onun ilk anlamını yani bilgiyi mündemiçtir. Böylesine bir bilmede, örneğin Bayramiyye''de üç esas olarak formüle edilen “cezbe, muhabbet ve sırr-ı ilahi” mertebeleri “bilmek, bulmak, olmak” merhaleleriyle tamamlanır. Bunun da dayanağı şu Hadis''tir: “Men arefe nefsehu fekad arefe rabbehu / Kendini bilen Rabbini bilir”.

İbn Arabi''nin, bu Hadis''e ilişkin yorumlarından biri şöyledir: “...insanın Rabb''ını bilmesi de kendi nefsini bilmesinin neticesidir. Bu hakikati belirtmek için Hazret-i Muhammed ''Nefsini bilen Rabb''ını da bilir'' buyurdu. Şu hale göre sen dilersen bu haberde onu bilmenin imkansızlığına ve ona erişmek hususundaki aczine kail olursun ki bu inanış Tanrı hakkında caizdir; dilersen marifetin sübutu ile hükmedersin. Evvelki bakıma göre sen kendi nefsini bilmediğini anlamış olursun, ikinci bakıma göre de nefsini bilmiş, bu suretle de Rabb''ını bilmiş olursun”.

Franz Rosenthal''in Lami Göngören''ce “Bilginin Zaferi” adıyla çevrilen kitabının ilk sayfasındaki alıntıyı da aktararak asıl meseleye geleyim: “Bilgi öyle bir şeydir ki, sen kendini tamamen ona vermedikçe o sana kendinden bir parça vermez ve sen kendini tamamen ona verdiğinde ancak o zaman, emin olamasan da, bir parçasını elde etme şansına kavuşmuş olursun (el-Câhiz''in rivayeti ile en-Nezzâm)”.

AK Parti iktidara gelip, burjuvalaşma eğilimi kendini iyiden iyiye belli ettikten ve bu etkiyle kimi Müslümanların mazlumlardan, yoksullardan, gariblerden uzaklaşmakla kalmayıp, yeni elde ettikleri maddi imkanları kendilerinin bir başarısı olarak görmekle kibre düşmeleri karşısında Ebu Zer Hazretleri''ni yeniden hatırlayan kimi Müslümanların da Sosyalizm''i -yetmişli yıllarda olduğu gibi yeniden- ona yamamaya kalkışarak bir itiraz geliştirmek istemeleri beni yukarıdaki hususları düşünmeye yöneltti.

Allah''ın izniyle emin olduğum bir şey var ki, bir mümin zaman zaman asıl yolu terk edip dikenli patikalara düşebilir; gereksiz yere didinir, zahmet çeker, yorulur ama neticede mümin oluşuyla tekrar asıl yola geç de olsa, yaralı da olsa, mahçup da olsa döner.

Benim asıl hayret ettiğim, kimi Solcuların (ki bunların içinde sevdiğim, değer verdiğim isimler de yer almaktadır) söz konusu müminlerin geçici tutumlarından cesaret alarak “Sol İlahiyat” kavramı çevresinde İslam''la Sol düşünce arasında dar çerçeveli de olsa bir uyum noktası aramaları, özellikle onu “halk İslamı” daha açık bir söyleyişle kültürel heterodoksi üzerinden Anadolu halkının idrakini kuşatmayı öğrenmeye (halkla bütünleşmeye) vesilesi saymalarıdır.

“İyi de bunun nesine hayret ediyorsun?” diye sorabilirsiniz. Haklısınız neticede bir niyettir, arayış gayretidir, uzun vadeli bir projedir, bir idealdir, düşünme çabasıdır ve bu yanlarıyla takdire de şayandır.

Benim hayretime neden olan şudur: Batılı anlamdaki bilgiyle, İslami bilgi arasında çok büyük farklar bulunmaktadır. Her şeyden önce İslam''da bilgi “bilgi bilmek”ten öte “bilmeyi bilmek” esasına bağlıdır ve büyük harfle yazılması gereken bu “Bilgi” doğrudan Allah ve peygamberleri ile irtibatlıdır. Bu irtibatın sahih işleyişi içinde yer almak da koşulsuz olarak onlara inanmakla, bağlanmakla mümkündür.

Bu irtibatı saklı tutarak, Sol İlahiyat kavramı çevresinde tartışmaya açacağınız ya da hadi diyelim ki iyi niyetle konuşmaya teşebbüs edeceğiniz bilgide Allah Müslümanların Tanrısı, Resul Müslümanların “değerli adamı” olarak hep “öteki” olma vasfını yüklenecektir.

Yukarıdaki “bilmek, bulmak ve olmak” üçlüsüne göre söylediğimizde ise Sol İlahiyatın, bunları yazılı bilgi olarak bilmesi ve küçük bilginin içinden okuması malumat zenginliğinden öte bir değer taşımayacaktır.

Demem o ki, Kürdün, Türkün, Farsın, Arabın... Mültezem''de gömleğini parçalarcasına yakarışına neden olan “Bilgi”ye (tasavvuftaki bir karşılığıyla da “bilgisizliğin Bilgisi”ne) bağlanmamışsanız, yeni zamanın Kant''ı da olsanız ne o davranışa neden olan Bilgi''ye, ne de o davranışının asıl nedenine vakıf olamazsınız.

Hüseyin''i zulme başkaldıran olmaktan önce Peygamberin torunu olarak sevmezseniz, onun isyan bilgisinin özüne yaklaşamazsınız.

Hallac''ın “ene''l-hak” nidasını İbn Arabi''nin yüreğinden okumazsanız, heterodoksi sizi sadece sapkın kılar.

Aman bu sözlerimden Solcuları hidayete ermeye zorladığım sonucu da çıkarılmasın. Hâdî olan Allah''tır ve Kâfirun Suresi boşuna nazil olmamıştır.

12 yıl önce
Sol İlahiyat
Bir Kadın Tanıdım
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…