|
“Sol ilahiyat” ve siyaset

Dikkatli okurlarımın farkedeceklerinden emin olmakla birlikte yine de vurgulamalıyım ki, “sol ilahiyat”la ilgili yazılarımda “sol”la kasettiğim, Birikim dergisinde “sol, ilahiyat”ı ya da “sol ilahiyat”ı tartışmaya “açma cesaretini” gösterenlerden “sol ahlâka” mensup olanlardır ki, onların da (mevcut yazılarından hareketle) niyet/siyaset planında, 12 Eylül''le birlikte solun düşen yıldızını yeniden parlatmak kastıyla, başkalarını kendi yanlarına çekme amacı taşıdıklarını düşünmenin abesle iştigal olacağına inanıyorum.

O halde bu tartışmadaki niyet ve siyaseti nasıl okumalı?

Uluslararası ekonomik, teknolojik, ekolojik, siyasi, sosyal ve kültürel entegrasyonun (küreselleşme''nin) “hız” kazanması nedeniyle üretim ilişkileri, mübadele biçimleri de değişmiş; söz konusu entegrasyon ve değişme kapitalizmin zaten var olan gücünü daha da artırmasıyla sonuçlanmıştır.

Hemen her metanın bir fetiş değeri kazanmaya başladığı; dinlere (sanat da dahil) yeni fetişe uygun ritüel dönüşümlerinin, daha acık bir söyleyişle “akide değişimi”nin “dayatıldığı” şu şartlarda düşünme mevkiinde olan herkese mevcut gücün hakim dili ve siyaseti dışında, dayatılan sistemi anlamlandıracak, onu “insani boyut”una yeniden “irca edecek” yeni bir dil ve dolayısıyla yeni bir siyaset üretme sorumluluğu “kendiliğinden” yüklenmiş olmaktadır.

“Herkes” kelimesini bilinçli olarak kullandım. Şundan ki, küreselleşmenin “sârî” oluşu, onu ve etkilerini olumsuz olarak niteleyenleri de öncelikle “ortak akıl cemaati”ne “mensup” olma “siyasetin”de “buluşma”ya artık mecbur kılmaktadır.

Tevhid düşüncesi gereğince, muvahhid''lerin felsefi planda tartışmaktan “müstağni” oldukları “sol ilahiyat” kavramını tam da yukarıda zikrettiğimiz nedenle ve öncelikle “yerel şartlarda” “ortak akıl cemaati”ne “iyi niyetli ve elzem” bir katkı olarak değerlendirmemiz mümkündür.

Bu niyetin “ilahiyat” nezdinde ve yine yerel planda ilkin Müslümanları muhatap alma “siyaseti” olarak belirmesi, sol''un İslam kültüründen “kendi inançlarına” uygun örnekleri “keşfetmiş” olmanın ötesinde, bizzat o kültürün içinde yer aldıklarını “bilinçli” olarak da farketmelerindendir.

Örneğin, bu kültür, Hallâc-ı Mansur''la birlikte İbn Teymiyye''yi, Farabî''ye birlikte İmâm-ı Gazâlî''yi, Şeyh Bedreddin''le birlikte İmâm-ı Rabbânî''yi üreten bir kültürdür ve ayrıca en az Sünnilik kadar heterodoksi de bu kültüre attir ki, bu kastettiğim “sol”un düşünsel birikimine dahildir.

Ele aldığımız zemine ilişkin “güncel”lik vurgumuzdan hareketle söyleyecek olursak, sol, söz konusu kültürel bilince göre ve mezkur tartışma bağlamında zımnen şu çok yalın olan soruyu sorma hakkına sahip bulunmaktadır:

“İslâm kültüründeki ''bir lokma, bir hırka anlayışı''nın, ''bir ihale bir Mazda anlayışı''na evrilmesi ne anlam ifade etmektedir?”

Konu buraya dayanınca, tartışmada ilk zeminle ilgili muvahhidlerin “müstağni” olma hali, yerini “sorumlu olma ve bir cevap üretme” haline terk etmektedir.

Çünkü, “fakir”liği de “zengin”liği de “olumlayan” İslam düşüncesinde, fakirlik insanı Allah''a daha yakın, O''na karşı daha boynu bükük kılan ve dolayısıyla onun Allah''a yönelmesine engel teşkil eden aidiyyetlerin yokluğunun varlığıyla değer kazanan bir husus olarak zenginlikten önce gelir. Nitekim tasavvufta da “Fakr, şeref elbisesi, peygamberlerin giysisi, salihlerin örtüsü, muttakîlerin tacı, müminlerin süsü, âriflerin ganîmeti, mürîdlerin uyarıcısı, itâatkarların kalesi, günâhkârların zindanı, kötülükleri reddeden, iyilikleri büyüten, dereceleri yükselten, gayelere ulaştıran, Cebbâr [olan Allah''ın] rızası, onun dostluğuna ehil olan ebrâr [iyi kullar] için kerâmettir. Fakr, sâlihlerin şiarı ve muttakîlerin âdetidir (Ebû Nasr Serrâc et-Tûsî, Kitâbü''l-luma'', Nakleden: Metinlerle Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Kalem Yayınevi, Trabzon, 2006)

Bu cümleden olarak, “sol ilahiyat”, “aslî” olanın (fakirliğin) unutturulduğu, ikincil olanın (zenginliğin) putlaştırıldığı şu ortamda, güç ilişkilerinden emperyalizme, sömürüye, işgale ve özgürlüğe kadar bir dizi “hayati” kavramı yeniden düşünülmesi, değerlendirmesi yönünde bir “işlev” yüklenebilir.

Güven kaygısı, huzur talebi, savaş korkusu, güç tutkusu vb. nedenlerle muvahhidlerin idrakinde “asli konularda” meydana gelen vaki çarpılmanın “görünür” kılınması da bu işleve dahildir.

“Çarpıtılmış düşünce” doğruluk algısını aynı oranda çarpıttığı için, onu doğrultmak, doğrunun aslını yeniden hatırlatmakla ve bu da ancak sel''in (tüm unsurlarıyla küreselleşmenin) dışında durmakla mümkün olabilir.

“Sol ilahiyat”, “selin dışında durarak ona müdahale edebilme siyaseti”nin “ortak akıl cemaati”nce insanlığa yeniden hatırlatılması, benimsetilmesi için neden bir “ilk adım” olmasın?

14 лет назад
“Sol ilahiyat” ve siyaset
‘Ne işimiz var oralarda?’
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim