|
Teoloji bizim neyimiz olur?

Okurlarımca zaten “ağır” bulunan yazılarımı bu ve bunu izleyen üç yazıma mahsus olmak üzere daha da ağırlaştıracağım için üzgünüm.

Çünkü, Birikim dergisi tarafından tartışmaya açılan “Sol İlahiyat” ve bir grup Müslüman''ın sağcı-muhafazakar kesimle “akide” farklılıklarını belirtmek amacıyla kullandıkları “Müslüman Sol” kavramları çevresinde kişisel görüşlerimi iletmek dileğindeyim.

Bu kavramlar, “içerik” planında felsefî, “niyet” planında siyasî, “yöntem” planında ise idealist bir zeminde konuşmayı zorunlu kılmaktadır.

Diğer bir söyleyişle, bu kavramlar bir yanıyla entelektüel, bir yanıyla güncel, bir yanıyla da romantik olmakla mahiyetlerine denk düşen bir tartışmayı bize “dayatmakta”dır.

O halde, apriori olarak zihnî bir karışıklığa işaret eden bu kavramların zımnen “tartışılma” ve dolayısıyla “ortak bir kanaate” ulaşılma talebiyle gündeme taşınması öncelikle yukarıda belirttiğim zeminlerin aydınlatılmasını gerektirmektedir.

Konu ilkin, “felsefî planda” kaçınılmaz olarak “teolojik”tir.

Yalçın Koç''un “nihai sınır / çerçeve” kavramından hareketle belirttiği gibi, çerçeve olarak felsefenin ve teolojinin zeminleri “müşterek”tir. (Theologia''nın Esasları, Cedit Neşriyat, Ankara 2008)

Meraklıları gerekçelerini Henry Corbin''den de okuyabileceklerdir ki, felsefe ile teolojinin İslamî ilimlerle dolaylı bir “ilgisi” bulunsa da içsel bir “ilişkisi” bulunmamaktadır.

Yalçın Koç''un kelimeleriyle:

“Theos”, Grekçe''dir; “tanrı” anlamına gelir. Sözcüğün çoğulu “theoi”dir; “tanrı''lar” anlamında. “Thea”, “kadın tanrı” belirtmek üzere kullanılır.

“Grek mutho-graphia''sı” itibariyle, “theos”, bulunduğu yerden, dünya''yı seyr''eder”.

“Theoros”, “seyr''eden” anlamındadır. Bu bakımdan “theos, theoros''tur” Türkçe''de ifade edersek, “tanrı, seyr''eden''dir”; “Grek mutho-graphia''sı” itibariyle.

Bu bakımdan, “theo-logia” sözcüğü ile geniş manada kastedilen, “theoros-logia''dır”.

“Theoros-logia”, “seyr''eden''e dair fikriyattır”.

Bu ifade aynı zamanda “theo-logia''nın” anlamını da belirler. Şöyle söyleyebiliriz: “Theo-logia” ile kastedilen, “seyr''eden''e dair fikriyat''tır”.

“Theoros”,”theoria” icra eder.

“Theoria”, “manzara” esnasında “seyr''et''mek''tir”; buna, “nazariyat” deriz.

Burada, “nazariyat” ile kastedilen, elbette ki, “kuram''lar”, yani “kavram''sal (düşün''sel) yapı''lar” değildir. (A.g.e.)

İslam düşüncesindeki (olumlu ya da olumsuz / şer''i ya da gayr-i şer''i) tanrı tasavvurlarının Yalçın Koç''un belirttiği “nazariyat”la hiçbir iç-ilişkisi yoktur.

Çünkü İslam düşüncesindeki tanrı tasavvurları “Tenzih ve Teşbih” esasına göre yapılanır.

“Tenzîh, Hakk''ı halka benzetmemektir. Teşbîh, Hakk''ı halka benzetmektir. (...) mütekellim demiş ki; “Bîzârım ol tanrıdan ki, küllîde zuhûr eyleye. Ve sûfî demiş ki; Bîzârım ol tanrıdan ki küllîde zuhûr etmeye. İkisinin dahi adem-i küfrüne hükm olundu. Zira kelamları meâldir ki, i''tikadlarına râci''dir.” (Seyyid Mustafa Rasim Efendi, Tasavvuf Sözlüğü, İnsan Yay., İstanbul 2008)

Allah''ın zâtını akılların tenzîhinden tenzîh ettiğini söyleyen İbn Arabi de Allah ile Peygamberimiz arasındaki hüviyet ilişkisinden hareketle Peygamberimizin hüviyetindeki teşbîhin, Allah''ın hüviyetindeki tenzîh için sabit olduğunu belirterek “İşte bunun için biz, tenzîhin aynında teşbîh ile teşbihin aynında tenzîh ile kâil olduk” der. (Marifet Kitabı, İz Yay., İstanbul 2008)

Tenzîh ve Teşbîh''in kelâmî ve tasavvufî hemen tüm yorumlarına bakıldığında açıkça görülür ki, bu yorumlar “tevhid”ten başlar ve sonuçta yine “tevhid”te tamamlanır.

Nazariyat ile “tevhid” aynı düzlemde yer almadıklarına ve birbirlerine indirgenemeyeceklerine göre “Sol, İlahiyat” gibi ikili kavramı nasıl tartışacağız?

Nazariyat / ilahiyat, “sol paradigma” ile uyuşur mu ya da ne oranda uyuşur?

Tevhid ile “sol paradigma” uyuşur mu ya da ne oranda uyuşur?

Bu durumda, her iki soruya cevap vermek de sadece sol düşünceye sahip olanlara düşmektedir.

Çünkü, ne nazariyatın ne de tevhidin kendilerini bir başka kavrama göre konumlandırmaya ihtiyaçları yoktur; asıl ihtiyaç bu kavramlara göre “sol ilahiyat”ın kendini “yeniden” konumlandırmasından ibarettir.

Diğer bir söyleyişle sol, ister nazariyat''a ister tevhid''e göre, tanrı tasavvuruna mahsus düşünsel bir yenileşmeyi gerçekleştirmelidir ki, gerek “theologos”lar (tanım, Yalçın Koç''a aittir), gerekse muvahhid''ler bu düşünsel yenileşmenin sonuçlarına göre “sol ilahiyat”ı tartışma “gereğini” duyabilsinler.

Nazariyatçılar da bir yana, muvahhitlerin ilm-i hikmet ve ilm-i irfan bağlamında “sol ilahiyat” tartışmalarına katılmaları örtülü bir tebliğde bulunmalarından başka bir şeye yaramayacaktır.

O halde solun, nazariyat ve tevhid bağlamında bir tartışma açmadan önce “Teoloji bizim neyimiz olur?” diye kendisine sorması gerekir.

Solun, mevcut sol düşüncenin içinden bu soruya vereceği cevap, son tahlilde bu tartışmanın gereksizliğine çıkabilecektir.

Nasip olursa gelecek hafta, bu konuyu niyet/siyaset planında ele alacağım.

14 yıl önce
Teoloji bizim neyimiz olur?
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset