Görüşme masasında, İran ile nükleer anlaşma, DAEŞ'le mücadele, askeri işbirliği ve güvenlik konuları varmış gibi gösterilse de, asıl Yahudi oylarının pazarlığı vardı.
Malum,
ki, bu İsrail'deki Yahudi nüfusundan iki milyon daha fazladır. Dolayısıyla Yahudi oyları, ABD'de her seçimde, en büyük rüşvet sebebi olarak taraflarca masaya konulur.
, söz konusu pazarlığın
ile yapılmasına gerek yoktu. Nitekim kampanya sırasında onunla da yapılan görüşmede, İsrail'in güvenliğiyle ilgili görüş ve temennilerin dile getirilmesiyle yetinilmişti. Diğer bir söyleyişle Hillary Clinton, Yahudilerle (ve İsrail'le) zaten birlikte hareket ettiği için onunla bir seçim pazarlığının yapılmasına gerek yoktu.
Bu yargıyı güçlendirme tahtında istitraden iletelim: FETÖ tarafından 2012 Şubat'ında gerçekleştirilen ve
adıyla tarihe geçen
; onun Fetullah Gülen'e “şimdiye kadar biz sana yardım ettik, yardım sırası şimdi sende. Erdoğan'ın iyilikle, olmuyorsa kötülükle İsrail ile barışmasını sağlayacaksın” dediği herkesçe bilinmektedir.
Haliyle, Yahudi oylarıyla ilgili asıl pazarlığın Trump'la yapılması gerekiyordu. Ki, bu pazarlık aynı zamanda Hillary Clinton'ın seçilmemesi durumunda, uygulanabilecek
hükmündeydi ve mümkündür ki Hillary Clinton da bu planı oluşturanların içindeydi çünkü,
.
Nitekim Hillary Clinton'ın Yahudilerle ilişkisini iyi bilen Trump da, Netanyahu ile görüşmesinde, seçim rüşvetini
teklif etti.
Görüşme sonrasında yapılan açıklamada dile getirildiği gibi,
.
Kudüs'ün ABD Büyükelçiliği'nin taşınması suretiyle İsrail'in başkenti olarak tanınma yetkisi, zaten 1995'te Kongre tarafından ABD başkanına verilmişti.
ile
bu yetkiyi kullanmamış,
ise güvenlik gerekçesiyle söz konusu yetkiyi kullanamayacağını 2011'de Kongre'ye bildirmişti.
Dolayısıyla Trump, kendisi yeni bir şey yapmış olmayacak, muhtemel tepkileri de bu gerekçeyle göğüsleyerek, önceki başkanların kullanmaktan kaçındıkları hak edilmiş bir yetkiyi (hem de Kudüs'ün Yahudilerin üç bin yıllık ezeli başkenti olduğuna inanmasının verdiği rahatlıkla) kullanmış olacaktı.
Netanyahu Trump'ın bu vaadini bir an olsun aklından çıkarmamış olmalı ki, geçtiğimiz Pazar günü ajanslara şu haber düşüverdi:
“Netanyahu, “Yeni seçilen Başkan Trump ve ben yakında bir araya gelerek İsrail ve ABD'nin gündemindeki tüm önemli konuları görüşmeye karar verdik' dedi. Geçtiğimiz hafta Trump'la bir telefon görüşmesi yaptıklarını da hatırlatan Netanyahu, bu görüşmede Trump'ın İsrail'le olan 'derin dostluğunu' ifade ettiğini ve bu dostluğun sadece Trump tarafından değil 'çevresindeki ekibi tarafından da paylaşıldığını' kaydetti. Netanyahu-Trump görüşmesinin nerede ve ne zaman gerçekleşeceğine dâir bir bilgi ise henüz paylaşılmadı.”
Bu haber için bizim dilimizde, “görünen köy kılavuz istemez” veya “dudağını büzüşünden Ömer diyeceğin belliydi” denir.
Durum budur, ancak şöyle küçük bir ihtimal var: Trump, Hillary Clinton ile malum muhabbetlerinden ve kendi aldığı oyların dağılımından hareketle, Yahudilere “siz oylarınızı bana vermediniz “diyebilir.
Sahi, diyebilir mi?
Bence zor. Çünkü
Kaldı ki o, her şeyden önce
ve yukarıdaki haberde belirtildiği üzere o
!
Görünen odur ki Kudüs, besili bir kuzu olarak Trump'ın rüşvet dağıtım masasına konulmak üzere şimdiden kızartılmaktadır.
Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.