|
Türkiye kırmızı çizgiyi aştı
Türkiye'nin kırmızı çizgiyi aştığını önce Avrupa Parlamentosu Başkanı
Martin Schulz
söylemiş, sonra da Avusturya Dışişleri Bakanı
Sebastian Kurz
tekrarlamıştı.


İkisi de bununla, Cumhuriyet gazetesindeki casusların tutuklanmalarını kastetmiş olsalar da, aslında bilerek ya da bilmeyerek çok önemli bir gerçeği dile getirmişlerdi.



Bu gerçek, Gezi eşkıya kalkışmasından bu yana Türkiye'nin dost ve düşman tanımını yeniden yapmaya başladığı ve yüz yıldır sözünü dinlediği Batı'ya artık eskisi kadar itibar etmediğiydi.



Dolayısıyla onlara göre Türkiye, Batı'nın (AB ve ABD'nin) kendisi için çizdiği sınırları zorlamaya başlamıştı.



Örneğin, Haziran 2015 seçimleriyle, Türkiye'ye gerekli ikazı yaptıklarını düşünmüşler ve onu

özyönetim

aldatmacasıyla bölünmeye razı edebileceklerini sanmışlardı.



Bu planı

Cumhurbaşkanı Erdoğan

tek başına bozdu. O, “Biz çözüm sürecini hiçbir zaman teröre meşruiyet kazandırma, teröre alan açma süreci olarak düşünmedik. Biz demokratik açılım derken, düşüncelerimiz sadece temel hak ve özgürlükler ve demokrasiydi. Biz milli birlik ve kardeşlik projesi derken milletçe bir olalım, iri olalım, kardeş olalım, diye bunları söyledik. Ve çözüm süreciyle de bunu taçlandıralım dedik. Ama bunlar ne yazık ki, çözüm sürecini filan anlamadılar, anlamak istemediler. Öyleyse, şu anda bu buzdolabındadır. Çünkü yapılanlar açıkça ortadadır. Bu süreci, sorunları siyasetin meşru araçlarıyla çözmek isteyenlere, fırsat tanıma vesilesi olarak gördük. Hem terör örgütü, hem onun siyasi uzantısı olan parti bu imkanı değerlendiremedi. Hiçbir devlet toprakları üzerinde kendi meşru otoritesi dışında, paralel yapının oluşmasına, vatandaşlarına musallat olmasına izin veremez” demekle, sadece HDP=PKK'nın kötü niyetlerini ifşa etmekle kalmadı, AB'nin ilgili planlarını da kadük hale getirdi.



1 Kasım 2015 seçimleriyle yeniden sağlanan siyasi istikrarın, Türkiye için HDP=PKK ile anlaşma ihtimalini tümüyle ortadan kaldırdığını fark eden Batı, şu planın uygulamasına geçti:



PKK, AB ve ABD destekli terörüyle Türkiye'yi uğraştırırken, YPG, PYD v.b. PKK uzantılı örgütler, önce kanton yapılandırmasıyla Irak ve Suriye'nin kuzeyindeki denetimsiz bölgeye yerleştirilecekti. Kantonların birleştirilmesiyle Türkiye'nin güney sınırı abluka altına alındıktan sonra, Türkiye, PKK denetimli bir Kürt devletine razı edilecek, razı olmazsa, buradan işgale uğratılacaktı.



Ancak bu planın başarısı için Türkiye'yi sadece PKK ile uğraştırmak yeterli görünmüyordu, çünkü hem siyasal istikrara hem de yoğun bir dış politika birikimine sahip olan Türkiye'nin potansiyel sürprizleri canlarını sıkıyordu.



15 Temmuz başarısız darbe girişiminin FETÖ / paralel yapı üzerinden sahnelenmesinin nedenlerinden biri buydu.



Batı'nın bu planını da Erdoğan'ın yönlendirmesiyle

millet bozdu

.



Bu sonuç, nihayetinde Batı'nın Türkiye için öngördüğü taşeronluk rolünün ve onun üzerinden değiştirilmeksizin uygulanmasına çalıştığı planlarının boşa çıkarılması demekti ki, Türkiye bununla onların kırmızı çizgilerini itibarsızlaştırma sürecini bitirip, onu tümüyle iptal etme sürecini başlatmış oluyordu.



Türkiye'nin PKK ve uzantılarıyla, yine Batı'nın tetikçiliğini yapan IŞİD v.d. diğer örgütlerle topyekün mücadelede gösterdiği kararlılık, ortaya koyduğu başarı da zaten Türkiye'nin söz konusu iptal sürecini başlattığını gösteriyordu.



Batı, Türkiye'yi terör yoluyla ölüm ülkesi haline getirerek zayıf düşürme planına tekrar döndü. Sadece 2016'nın ilk on bir ayında, (15 Temmuz dahil) 418 kişinin şehadetine neden olan 14 olay böylece meydana geldi. Yaşatılan o acıların nedeni, Türkiye'nin Batı'nın belirlediği kırmızı çizgiyi aşmada kararlılık göstermesiydi.



Türkiye'nin söz konusu kararlılığı geçtiğimiz ağustos asında, PKK, YPG, PYD ve İŞİD saldırılarıyla bunaltılmasına karşı Fırat Kalkanı Harekatı'nı başlatmasıyla pekişti.



Türkiye, bu harekatla sadece kendi sınırlarının güvenliğini sağlamayı amaçladığını, Irak ve Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunmasındaki hassasiyetinde de samimi olduğunu tüm ilgililerine karşı ispat etti; besledikleri örgütler yoluyla örtülü olarak Batı'yla savaştığı halde, haklılığının ve muhtemel sonuçlara hazır olmasının da etkisiyle Fırat Kalkanı Harekatı'nı bugüne kadar başarıyla sürdürdü.



Bundan sonra Türkiye'nin malum devletler tarafından, en şeytani yöntemlerle daha fazla ölüme, acıya maruz bırakılmak isteneceği gün gibi aşikardı. Beşiktaş'taki son terör vahşeti de bunun ilk habercisi oldu.



Bu bakımdan Türkiye'nin şimdi öncelikle kendi yönetim sistemini (karar mekanizmasını), muhtemel terör faaliyetlerine karşı tedbirleri azami hızla alacak ve uygulayacak şekilde acilen güçlendirmesi gerekiyor.



Batı'nın kırmızı çizgisini aşabilen Türkiye'nin yolu da zaten bu yeni menzile ulaşmak üzere.


#Martin Schulz
#Sebastian Kurz
#AB
#PKK
#PYD
7 yıl önce
Türkiye kırmızı çizgiyi aştı
Çatışmanın kökleri
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir