|
Velîye mürit, sanatçıya çırak olmak
Kıymetli okurlarımızı, “Her sûfî belli oranda sanatçıdır ama her sanatçı sûfî değildir.” tespitini ilettiğimiz
Hülya Küçük
tarafından -tetkik-tercüme-metin olarak- dilimize kazandırılan
Kuşeyrî
ile
İbnü’l-Arabî
’nin
İlm-i Hurûfla ilgili Üç Risâle
’sine (Litera Yayıncılık, İstanbul 2020) yönlendirerek dil, yazı, bina, âlem ve yapı(landırma) ilişkisi, diğer bir söyleyişle bir sanatçının tasavvuftan beslenme neden ve sonuçları üzerinde biraz daha duralım:
“Velîye
mürit
, sanatçıya
çırak
olunur” ibaresinde, mürit ve çırak kelimelerini zarf olarak eşitlemekle birlikte, bunların mazrufunu eşitlemiş olamayacağımız gibi,
talip
olma
esasında bunların düzeylerini ve şartlarını da birbirlerine benzetmekle birlikte, aynılaştırmış da olamayız. Ancak,
hâl/sır ilmi
olarak tasavvufla, son tahlilde bir hâl beyanı olarak sanat arasında bir berzahı işaretlemiş oluruz.

“Berzah” der İbnü’l-Arabî, “iki durumu ayıran ve hiçbir zaman uç olmayan bir şeydir. (...) Duyu onları ayırt etmeyi başaramasa bile, akıl o ikisinin arasında onları ayıran bir engelleyici bulunduğuna hükmeder. İşte bu akledilir engelleyici şey berzahtır. Duyuyla algılanırsa o zaman söz konusu olan berzah değil, başka bir şeydir. Birbirine komşu olan ve -birleşmemek için- berzaha muhtaç olan her iki şeyi var saydığımızda, berzah onlardan hiçbirisi değildir. Ancak her birinin gücü berzahta bulunur.”

Bu manada
vav
ve
ya
harfleriyle kardeş;
e
,
lam
,
ya
ve
fe’
ye mekan olan
elif
harfinin, hâl ilmi tahtında
îrâbü’l-kulûb’
e ait; hat sanatı bakımından özel formlara konu olması cihetlerinde bir müştereklik/benzerlik vardır ancak bunlar, uygulama düzeyleri ve şartları yönünden aklen münferit/farklı şeylerdir.
Nitekim, Kuşeyri, tercümesi yukarıda zikrettiğimiz Üç Risâle’de yer alan
er-Risâle Fî’n-Nahvi’l-Müevvel
’inde Îrâb ve Binâ Bâbı’nda, Îrâb’ı
“Îrâb
üç hareke (fetha, kesra, zamme) ve cezm ile olur. Ehlü’l-işârenin etrafında döndüğü şey, arzularının Allah’a
ref
’i, bedenlerinin Allah’a tâatte
nasbı
, nefislerinin Allah’a tevazu için
hafdı
/
cerri
, kalplerinin Allah’tan başkasından
cezmi
/
kesilmesi
ve Allah’a sükûnlarıdır (O’nunla sükûna ermelerindir).” şeklinde okurken,
Mârife ve Nekre
’yi de, “İsimler ya mârife ya nekre olurlar. Kullar da böyledir. Bunlardan mu’arref olanlar (harf-i târif alanlar) vardır: Bunlardan, kavm (sûfîler) indinde kendisiyle
ma’rûf
olduğu bir nasibi; kendisiyle
mevsûf
olduğu sıdkta bir makamı olanlar olduğu gibi, bu kavimin indinde hiçbir nasibi, yemek ve uyumaktan başka payı olmayan
münker
olanları (
nekreler
) de vardır.” şeklinde yorumlar. Ki, bunlar aynı zamanda bir müridin hâl/sır ilmine vakıf olmasına, bu ilim üzere terbiyesine mahsus hususlardır.
Bir hattata talebe/çırak olan ise, ustası tarafından önce
nefes
ine –kendi
nefsi
ne yani şahsiyetine- ve bir yüzeydeki
boşluğa
muhatap edilir. Diğer bir söyleyişle hat sanatında bir çırağın buluştuğu ilk şey kendi nefesi ve boşluk bilgisidir.

“Boşluk” der İbnü’l-Arabî “...âlemin yeri ve zarfıdır, çünkü âlem olmasaydı, boşluk ortaya çıkardı. Boşluk, cisim olmayan her şeydeki mevhum uzanımdır. Bu amâ vasıtasıyla her şeyin yaratıldığı Hakk’tır. ‘Hakk’ diye isimlendirildi, çünkü nefesin ta kendisidir. Nefes ise nefesi verende gizlidir ve böyle akledilir. O halde nefes bâtın özelliğindedir. Ortaya çıktığında ise zuhur etme özelliği kazanır. Öyleyse nefes bâtında evvel, zâhirde âhir olandır.”

Nefes ve boşluk bilgisi, ses/harf/kelime ve varlık bilgisinin temelidir. Çünkü, her harf/kelime,
ses ile nefesin kiyazması
dır ve her nefes, harflere mahsus seslerin uzunluğuna ya da kısalığına tabi olarak bir terbiyeye girerken, bu ilişkide ilk bakışta var olan nedensizliği, ancak bir boşluk idraki içinde sahih nedenlere tebdil eder. Bu tebdilin bir çırağın şahsında işleyişi ise, boşluktan doğan kendi nefesini sanat öğrenimi için önüne konulan yüzeysel boşlukta tecrübe ederek, hem kendi nefsini, hem de boşluğu asıl sahibine, İbnü’l-Arabî’nin söyleyişiyle
Hakk
’a döndürmesi şeklindedir.
Dolayısıyla mürit bir velîye intisab etmede “olma”yı, çırak da bir hattata tabi olmada “yapma”yı murat etmedeki farklarına rağmen,
Hakk’ı bilmede ortak
hale gelirler ki, bu bilme tasavvuf ve sanat gibi iki ayrı alanın berzahında
“ol ve yap; yap ve ol”
iç-sesine tabidir ve bu tabilik, onların taleplerindeki biricikliği ortadan kaldırmayacağı gibi, velîye çırak, hattata mürit olunmaya mani de değildir.

Çünkü, “Her insan, berzah aleminde kendi kazancıyla rehin ve amellerinin suretinde hapistir.” (İbnü’l-Arabî)

#sanatçı
3 yıl önce
Velîye mürit, sanatçıya çırak olmak
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak