|
Yanlış demlenenler için

Fıkra bu ya, Hitler''le Stalin, Almanya-Rusya sınırındaki bir lokantanın loş köşesinde fısır fısır konuşuyorlarmış. Dışarıdan gelen biri onları görünce sormuş lokantacıya: “Bunlar Hitler''le Stalin değil mi?” “Evet” demiş lokantacı. “E, ne konuşuyorlar?” diye sorunca, “Ben ne bileyim, git kendin sor” demiş Lokantacı. Adam da gidip sormuş, “Siz iki düşman diktatör, fısır fısır ne konuşuyorsunuz burada?” Hitler: “Biz” demiş, “Üçüncü dünya savaşını planlıyoruz. Bu savaşta altı yüz bin insan bir de bisikletçi ölecek!” Adam gayri ihtiyari gülerek, “E, niye bisikletçi?” diye sorunca, heyecanlanan Hitler, Stalin''e dönüp “Bak ben demedim mi sana, bisikletçi altı yüz bin insandan daha önemli” demiş.

Bu fıkrayı geçenlerde yayınlanan “Söyle bakalım Sadık!” başlıklı yazım için anlattım. O yazıyı okuyan bir arkadaşım beni arayıp, “Bu yazıdan sadece tuvalet, banyo ve hıyar sözcükleri hatırlanacak” demişti de inanmamıştım, aynen öyle oldu.

Edebiyatmış, türlermiş, okurun güzel duygularının istismarına engel olmaya çalışmakmış… kimin umurunda… “Tuvalet, banyo ve hıyar” var ya, sen ona bak!

Aman aman, yanlış anlaşılmasın, bu sözcükleri bilerek kullandım, bundan yana bir pişmanlığım da kesinlikle yoktur; sadece Can Yücel''in kemiklerini sızlatmış olabileceğime ve yetmiş yıllık bir insan ömrünün yirmi yılının tuvaletle banyoda geçtiğinin hatırlanmayışına üzüldüm.

Yazının daha ilk satırında sevinçle ya da üzüntüyle gerildiklerinden olmalı, tepki gösterenlerin hiç birisi yazıyı gereğince okumamışlar.

En ilginci, asıl “Vur vur inlesin” nidaları eşliğinde okuyanlar hiç mi hiç anlamamışlar.

Sanmışlar ki ben Sadık''a ders vermek, haddini bildirmek derdindeyim.

Sadık benim yirmi yıllık dostumdur. Onunla edebiyat için kavga da ederim ama dostluğuna, insanlığına, kadirşinaslığına toz kondur(t)mam. Edebiyat adına mükemmel olana birlikte yürüme azim ve gayretinin ortak eylemimiz olduğunun farkındadır. Çünkü önce eser vardır; teoriden önce o gelir. Tahir Sami Bey''in Özel Hayatı, La: Sonsuzluk Hecesi, Çö/deniz: Hz. Hatice, Sahipkıran, Gezgin, Dem, Aşk ile Hu: Rabia.. vb. yazılmasalardı ben “Hikayemize sahip çıkalım” deme hakkını kazanamazdım. Öncelikle bu nedenle “vur vur inlesin”cilerin hevesleri kursaklarında kalacaktır.

İlgili e-postaları okuyunca dedim ki içimden, yazı atölyesinin namlı isimleri Ali Ural, Jale Sancak, Murat Gülsoy, n''ola bir de yazı okuma dersi koysalar atölyelerine; ben bila bedel bu dersi vermeye hazırım. Onlardan bir çağrı gelinceye kadar, söz konusu yazının ne olduğunu ve nasıl okunması gerektiğini tepkiler üstünden birkaç cümleyle belirteyim:

Üstadımızın hikayesini yazmış Sadık; Asım Öz de o kitap çevresinde onunla konuşmuş. Sadık, “Bu yazdığım roman değil, hikayedir; hikayeden kastım öykü değildir; bizim bu tarz eserlerimiz için telaffuz edilebileceğimiz müstakil bir türdür. Yayınevi eserimin daha çok satması için ''roman''ı yakıştırmış olabilir; ben de kazançlarına mani olmamak için içime sinmese de bunu sineme çektim” deyip kurtulmak yerine, karıştırmış da karıştırmış konuyu. Buna karşılık ben de “yaptığın hayır olmamış” dedim; yazının içi-dışı, altı-üstü, sağı-solu, önü-arkası bundan ibarettir.

Diyor ki, muterizlerden biri: “Sadık abimin kitabı çok güzeldir, sizin kötülemeniz onun güzelliğini örtemez.”

İyi de güzel kardeşim, senin Sadık abinin eserini kötülemedim, böyle bir maksadı gösteren tek bir sözcük yoktur orada; sen hangi yazıyı okudun da bu hükme ulaştın?

Demiş ki biri de: “Siz objektif değilsiniz, derdiniz Sadık abimin eserini kötülemek!”

Hay emi, objektiflerin en büyüğü düşsün kafana; belki anlayışın bu kaza sayesinde açılır da yazıyı adam gibi okursun.

Objektif olmayı ya da olmamayı gerektirecek hangi durum var bu yazıda? Objektiflik nedir, neden gerekir, hangi tür yazılarda aranmalıdır hiç düşündün mü? Ben bir kavram kargaşasından söz ediyorum, sen örümceklenmiş bir kafayla o kargaşayı kendin için bir kördüğüme dönüştürmekle kalmayıp, anlayış körlüğünü de ifşa ediyorsun.

Demiş ki biri de, “Kitap kötü bile olsa, Üstadımızı anlattığı için kötülememeliydiniz; artık bizden değilsiniz”

Aklı, mantığı, basireti, tecessüsü, tefekkürü dumura uğratan, edebiyat sevdalılarının ve sahici yazarların içini kanatan, malum yayınevlerine kitch''in, pespayeliğin, köylülüğün, yobazlığın dibini bulduran işte bu mantıktır.

Buna karşılık “Allah ıslah etsin” demekten başka yapabileceğim bir şey yoktur; som bir mermer gibi katılaşmış olan, içine işleyebilecek bir tek kıvrım, bir yiv bile bulunmadığı için bu mantığı üretebilen beyine bir damla su niyetine de olsa akıtılacak bir bilgi kırıntısına bile acırım.

Kendi vehimlerinde boğulsunlar, ben geçmişte de onlardan değilim, hiç olmadım, biiznillah onlardan olmaya da hiç niyetim yoktur.

15 yıl önce
Yanlış demlenenler için
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi