sık sık
’ten
’e,
’a ve gazeteye varmak üzere metroya binerim.. üç gün önce yine bindim..
’e kadar yanıbaşıma oturan yaşlı bir zatla sohbet ettik..
nasıl tanıştığımızı da anlatayım.. adam oturunca benim başım onun omuzuna ancak yetişiyordu.. dayanamadım:
– iki metre var mısınız, dedim..
– hayır efendim, belki bir seksen olabilirim.. yıllardır ölçtürmedim..
o da benim gibi konuşkan bir kişi imiş.. dereden tepeden, sözün kendiliğinden girip çıktığı mevzulardan bahsederken,
’e nasıl geldiğimizi farkedemedik..
uluslararası inşaat şirketi (sezai türkeş-fevzi akkaya) firmasında çalışmış, uzun seneler inşaat faaliyetlerine devam ettikten sonra emekli olmuş..
..
kulağımda bu şirketin izleri var, dürüst, başarılı bir kuruluş olduğuna dair intibalar kalmış hatırımda.
– o şirket şöhretli bir firma idi.. başarılı ve şöhretli oluşundaki hikmet nedir, dedim..
– yaptığımız inşaat daima sağlam olmuştur.. sezai bey bir gün bir işçinin çimentoya fazla su kattığını görmüş, işçiyi sorguya çekti ve çürük yapı yapmamıza sen nasıl sebep olursun.. iyi adımızı kötüye mi çıkaracaksın, diyerek işine son verdi.. dürüstlük, iyi iş ve iyi hizmet kurumun şiarı idi.. işçisini iyi yemekle iyi gıda ile beslerdi.. hak ettiği ücreti noksansız öderdi..
-şimdi o şirket devam ediyor mu?
-tabii hâlâ faaliyettedir.. bostancı’da merkezi var.. başında
’in kızı
var..
-malum
nın iki ortağı da rahmete kavuşmuştur..
ölmeden evvel maddi varlığı ile bir vakıf kurdu.. bu vakıf hayır faaliyetine devam ediyor..
94 yaşında,
de yine doksan küsur yaşında bu dünyaya veda etmiştir..
’a şu sözü söylemekten kendimi alamadım: insanın vicdanı doğruluk-dürüstlük iyi niyetle dolu olursa.. insanlığa ve milletine hizmet aşkı ile meşbu olursa yani huzur içinde bulunursa elbette ki bu ahval, ömrüne de tesir eder..
bugünkü iş âlemine, bugünkü gençliğe bu iki insanı örnek almalarını tavsiye edersek herhalde yersiz konuşmuş olmayız..
aziz okuyucularım; gençliğimde ben bir haber yazarken, bir yerlerde veya bir kişiyle röportaj yaptıktan sonra onu kahvelerde, pastahanelerde yazıya dökerdim.. gürültüden, konuşmalardan hiç etkilenmezdim.. yanımda davul çalsalar aldırmazdım.. o alışkanlıkla bu yazıyı yazarken kahve-çay içebilmek için
’te
diye bir yemek ve çay salonu var; oraya girdim, orta şekerli kahvemi höpürdetir, ardından kan kırmızı çayımı yudumlarken içeriye bir adam girdi.. ceketini çıkardı, gömleğinin kolunu sıyırdı; oradaki gençlere dönerek:
-bakın, ben 73 yaşımdayım.. haftanın üç günü salı, perşembe ve cumartesi günleri jimnastik salonuna giderim.. kollarımın kaslarını gördünüz, beni görenler 40-50 yaşındasın derler, bana bakın, ibret alın, sporu ve kültür-fiziği ihmal etmeyin.. ben doktor nedir bilmem.. sağlığın ve başarının sırrı beden hareketidir.. sağlam kafa sağlam vücutta bulunur..
sözünün burasında lafa karışmaktan yine kendimi alamadım:
-benim mesleğim dış memleketlere yük taşıyan tır şoförlüğüdür.. dünyayı dolaştım.. bilhassa avrupa’ya çok seferim var..
-avrupalıları tanıdınız demektir.. avrupa milletleri hakkında neler öğrendiniz?
-
kadar akıllı, planlı, disiplinli çalışan millet görmedim..
da iyi, merhametli insan çoktur.. yaramaz takımı da vardır..
birlik ve beraberlikte örnek bir millettir..
da bulunurken
konuşmuştum.. niye
konuşuyorsun, dediler
konuş, tercüme ettirelim, dediler.. bu sayede hâlâ
ingiliz milletler toplulğu
nu muhafaza ediyorlar..
kanada, avustralya, yenizelanda, İrlanda
,
.. bir de bize bakalım..
da 700 yıl devam eden bir imparatorluk kurmuşuz.. onlara ne dinimizi, ne de dilimizi öğretmişiz.. istesek yapamaz mıydık?
adı
olan bu yollar fatihi son sözünde haklı mıdır, bunu fikrimde ben de halledebilmiş değilim.. acaba dilimizi, dinimizi
hatta
zorla öğretmeye kalksaydık ne netice alırdık, reaksiyon görür müydük.. imparatorluklarda dil birliği yapılabilir mi? bunu
bir derece başardılar.. hatta
bir dünya dili haline geldi.. bu konu çok su götürür.. her imparatorluğun tâbî olduğu şartların değişik olduğunu unutabilir miyiz? tarihte kalmış bir meseleyi analiz etmenin ne faydası var, bir de işin bu tarafı var..
öyle değil mi aziz okuyucularım!..