|
Ankara dedikoduları...

Bir yıl aradan sonra geçen hafta Ankara"ya bir sempozyum nedeniyle gitmek durumunda kalınca, toplantı bittiğinde nasıl kaçtığımı bilemedim.

Ülkede tek başına iktidar olan bir parti var ama, çok fazla dedikodu var.

Bunlardan bir kısmına aşağıda temas edeceğim.

Fakat önce, İstanbul sevdalıları ve Ankara bağımlılarının "şehir algıları" üzerine birkaç kelam edelim.

İstanbullulara Ankara dar gelir...

Ankaralılar İstanbul"a geldiğinde ise, şehir üstleri üstlerine geliyor gibi olur.

İstanbullular Ankara"nın tekdüzeliğinden ve stabil görüntüsünden rahatsız olurlar, Ankaralılar da İstanbul"un keşmekeşinden çekinirler...

Ankaralılar İstanbul"a geldiklerinde kenti üstlerinde bir ağırlık gibi hissederler ve şehir kendilerini yorar...

İstanbullular Ankara"ya gittiğinde ise kent ayaklarının altında adeta serilmiş gibi durur ve bir boşluğa düştüklerini hissederler.

İstanbul Ankaralıların bedenini yorar ruhlarını dinlendirir, Ankara İstanbulluların bedenini dinlendirir ruhlarını yorar.

İstanbul, İstanbul"dur.

Her Türkiyeli vatandaşın, bu kentle genetik kodlara dayalı bir bağı vardır.

Anadolu"nun yönü tarihsel olarak Ankara"ya değil, İstanbul"a dönüktür.

Örneğin Melih Gökçek Ankara"nın değil de İstanbul"un belediye başkanı olarak şu ana kadar yaptığı hizmetleri yapmış olsaydı, kendisinin de merkezi siyasette ciddi bir aktör olarak Anadolu insanında siyaseten önemli bir karşılığı olurdu.

Fakat halkımızın uzun yıllar boyunca ülkenin kötü yönetilmesinden kaynaklanan fakirlik ve adaletsizliğin faturasını Ankara"da oturan siyasetçilere kesmesi ve bu nedenle Ankara"ya duyulan genel öfke, Ankara"da yapılan başarılı belediyecilik hizmetlerinin dilden dile Anadolu"ya aktarılamamasına neden olmuş, daha doğrusu vatandaşlar, Ankara"nın bu hizmetleri hak etmediğini düşünmüştür.

Sayın Gökçek, Başbakan Erdoğan"ın partileşme sürecinden çok daha önce Anadolu turlarına başladığı halde, Ankara siyasetine yönelen genel öfke, belediye hizmetlerini basamak yaparak siyasette yükselmek isteyen Melih Gökçek"in Anadolu insanından beklediği elektriği alamamasına neden olmuştur.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak Sayın Erdoğan"ın çeşmelerden akıttığı su tüm Türkiye"nin çeşmelerinden su akmış gibi algılanırken, İstanbul"da yaptığı yollar tüm Türkiye"nin yollarını yapılmış gibi gönüllerde karşılık bulmuştur. Biz bu duruma akademik değerlendirmelerimizde, "Beklenti Etkisi" adı veriyoruz.

Yapılan hizmetler itibariyle "yakışır İstanbuluma" denildiği kadar, "yakışır Ankarama" da denilebilseydi, Sayın Gökçek bugün çok farklı yerlerde olurdu. Ankara"ya duyulan genel öfke, Sayın Gökçek"in Ankara üzerinden Türk siyasetinin genelini etkileyen ciddi bir siyasi aktör olmasının kümülatif etkisini minimize etmiştir.

Bugünkü yazımdaki amacım elbette bir Ankara & İstanbul değerlendirmesi yapmak değil.

Sempozyum vesilesi ile gittiğim Ankara"da kiminle karşılaşmışsam, kiminle görüşmüşsem, hemen konu, hükümet ile "hizmet hareketi" arasında var olduğu iddia edilen gerginliğe getiriliyor ve buna delil olabilecek somut örnekler sıralanıyor.

O kadar çok örnek aktarılıyor ki, anlatılanların onda biri bile doğru olsa insanın midesinin bulanmaması, "yok artık, bu kadar da değildir..." dememesi elde değil.

Birşeyi görmezden gelmek, var olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaya yetmiyor.

Eskiler, "Şuyuu vukuundan beter" derler. Yani "bir konudaki dedikodunun başını alıp gitmiş olması, olmasından da beterdir" anlamında... Şu an öyle bir görüntü var Ankara"da...

İstanbul"un büyüklüğü yanında küçük kalan bu tür dedikoduların, Ankara"nın küçüklüğü yanında bu kadar büyük algılanması doğrusu beni çok şaşırttı ve rahatsız etti. Can sıkıcı hikayeler dinledim.

Uçağa binmeden önce havaalanında hem AK Parti"nin önde gelen bir yöneticisine, hem de hükümette önemli bir isme SMS attım ve bu görüntünün ortadan kaldırılamaması durumunda dedikoduların giderek artan boyutta daha farklı algılamalara neden olabileceğini paylaştım. Hatta bu algılamayı az da olsa telafi etmeye yarayabilecek küçük çaplı bir öneride de bulundum.

Başbakan Erdoğan ABD"ye hareketinden önce havaalanında gazetecilerin sorularını cevaplandırırken, bugün Beyaz Saray"da gerçekleşecek olan Obama görüşmesinden sonra, muhtemel ki yarın eğer programı müsait olursa, Sayın Fethullah Gülen"le görüşüp görüşmeyeceği yönündeki bir soruya da muhatap oldu.

Verdiği cevapta ise, "Şu anda resmi programımızda böyle bir şey yok ama, gökten ne yağar ki, yer kabul etmez, ayrı bir konu" dedi.

Böyle bir görüşme gerçekleşir mi, gerçekleşmez mi, Sayın Erdoğan veya Sayın Gülen böyle bir görüşmeye sıcak bakar mı, bakmaz mı bilemem...

Üniversitede "Siyasal İletişim" ve "Algı Yönetimi" dersleri veren bir hoca olarak bildiğim bir şey var ki, Ankara"da şahit olduğum "şuyuu vukuundan beter" hale gelmiş dedikodu çarkı dalga dalga Anadolu geneline de yayılırsa veya yayılmışsa, bunun sosyal ya da siyasal etkilerinin hiç önemsenmeye değmeyecek ölçüde olacağını varsaymak yanılgı olur.

Sayın Erdoğan ve Sayın Gülen arasında sembolik anlamı olabilecek böyle bir görüşmenin gerçekleşmesi mümkün olmasa bile, şu an ki mevcut görüntüyü izale edecek başka adımların atılmaması durumunda yaranın cerahat bağlamaması, hatta kangren haline gelmemesi zor görünüyor.

Gerçi hoş, böyle bir görüntünün var olması hepten şer midir, hayra yorumlanabilecek başka yönleri de yok mudur, kim bilebilir ki?

Bunu da elbette zaman gösterecek...

11 yıl önce
Ankara dedikoduları...
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı