|
15 Temmuz, Batı ve Batıcılık

Avrupa Birliği Komiseri Günther Oettinger Türkiye'nin AB üyeliğinin Cumhurbaşkanı Erdoğan sonrasının konusu olduğunu söylemiş. Görünen o ki, Oettinger, Erdoğan yönetimindeki Türkiye'nin AB'ye giremeyeceğini ima etmeye çalışmış.



Diplomatik nezaket kurallarına pek uygun bir cümle sayılmaz bu. Üstelik sehven de değil, çünkü ilk değil; Shultz'un Erdoğan'ı muhatap kabul etmedikleri açıklamasından tutun, sabık İngiltere Başbakanı Cameron'ın Türkiye'nin AB üyeliği için üçüncü binyıla gün vermesine, bu tavrın daha toplumsal gözüken diğer ayağı olarak; İsveç ve Avusturya havaalanlarındaki rezaletlere dek, dozu gittikçe yükselen kasti bir kabalıkla yüz yüzeyiz. Üstelik sadece bu da değil; Avrupa'nın hemen her yerinde Türkiye hakkında gerçeğe ilişkin yanlış bilinçlendirme kampanyaları yürütülüyor.



ABD'ye gelince; hem Erdoğan'a yönelik tavrını açıktan gösterdi ve göstermeye devam ediyor, hem de zaten ikinci dünya savaşından bu yana Avrupa'dan kritik konularda yükselen hemen her sesin asıl çıkış yerinin Atlantik olduğu bir sır değil.



Batı dünyasında Erdoğan'a karşı politik bir dil kuruluyor. Sözlerden, jestlerden, tavırlardan, davranış biçimlerinden oluşan bu dil, bir söylem olarak ilmek ilmek örülüyor. Amaç, sadece Batılı vatandaşın değil, Türklerin de Erdoğan hakkındaki anlama, kavrama ve eylemelerini negatif yönde örgütlemek…



Dolayısıyla Oettinger'in, Erdoğan Türkiye'nin lideri olarak kaldıkça Türklerin AB vatandaşı olamayacağını ima ettiği politik sözleri, sadece Batı'nın Erdoğan karşıtlığında geldiği delirme noktasını göstermiyor, bu laflarla Türk vatandaşları da hem hizaya çekiliyor, hem de tehdit ediliyor. Türklerin Erdoğan'ı AB yolunda bir engel ve Türkiye'nin sırtında bir yük varsayması isteniyor. Aba altından sopa göstererek “Aksi takdirde AB vatandaşı olma lütfundan mahrum kalırsınız” deniliyor.



Çünkü Avrupalı varsayıyor ki, Türkiye'de vatandaşlık kimliğinin sacayaklarından birisi belki de en önemlisi, çağdaşlık, Batıcılık ya da muasır medeniyetler seviyesidir. Bizim, Türk vatandaşlarının öylesine etimize, kemiğimize, iliğimize işlenmiş bir mottodur ki bu; Cumhuriyet rejimine ya da Kemalizm Türkiyesi'ne en ciddi eleştirileri ya da reddiyeleri düzen toplumsal kesimlerin bile içten içe yumuşak karnıdır. Sekülerinden İslamcısına, kadınından erkeğine, yaşlısından gencine, Sünni'sinden Alevi'sine söz konusu Batı olduğunda, her sosyal grubun içinden Batılı caddeleri daha temiz, Batılı insanları daha kültürlü, Batılı demokrasileri daha özgürlükçü, Batılı moral değerleri daha kıymetli bulan hayranlık dolu birer aşağılık kompleksi başını gösterir. En azından gösterirdi.



15 Temmuz, sosyolojik olarak son derece verimli bir gözlemdi. Mesela 15 Temmuz'dan, Adnan Menderes'in idamına engel olamamanın bu toplumun bağrında derin bir yara olarak kaldığını; mesela koyunlukla itham edilen ve varlığını sadece sandıkta gösterdiği düşünülen kitlelerin demokrasi için kıyama kalkabileceğini, sözgelimi dışarıdan gelen uluslararası bir tehdit karşısında Kürt'ten Türk'e, CHP'liden AKP'liye her görüşe mensup insanın kavgayı bırakıp aynı hizada saf tutabileceğini; gerçek bir tehdit ortaya çıktığında yeniden millet olabileceğimizi ve daha pek çok şey öğrendik…



Tahkim edilenler olduğu gibi; bir de sarsılanlar vardı ama. Mesela toplumu oluşturan bireyler arasında Batıcılık hayalinin, muasır medeniyetler seviyesinin eskisi kadar popüler olduğundan artık emin değilim. Sebep sadece küresel güçlerin Türkiye gibi yarı çevre ülkelere artık iyice açık hale gelmiş üstü kapalı müdahale biçimleri değil; bu müdahalelerde “Erdoğan'ı vermezseniz, ülkenizi başınıza yıkarız” derecesinde histerik hale gelmiş olmaları da değil. Hayır, sadece her özgürlük bahsinde hepimizin örnek gösterdiği ülkelerin göçmenlere yaptıkları, kendi vatandaşı olan Müslümanlara reva gördüğü muameleler de değil…



Sorun, küresel güçlerin Erdoğan'a yönelik tavrının asıl nedeninin çıkarlar olmasıdır. Her devletin kendi çıkarını korumak isteyeceği gerçeğidir. Bazılarının çıkarları Erdoğan'ı küresel çember dışında bırakmak için sürekli oyun çevirmeyi gerektiriyorsa; Türklerin de Erdoğan'a sonuna kadar sahip çıkması gerektiği içgörüsünün ağır basmasıdır.



Batı dünyasının, küresel hegemonyanın Erdoğan'dan kurtulmak istemesini, irrasyonel ve gündelik gerekçelere bağlayanlar bence yanılırlar...


#Batıcılık
#Avrupa Birliği
#Oettinger
8 yıl önce
15 Temmuz, Batı ve Batıcılık
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler