|
Afrin harekatı: Dil değil, duygu birliği!

Afrin’e doğru yola çıkan Polis Özel Harekat ve Jandarma Özel Harekat birliklerine yapılan uğurlama görüntüleri, dünkü haberlere konu oldu. Vatandaşlar tarafından duaların edildiği, sıra sıra kurbanların kesildiği görüntülerde; sanki olası bir şehitlik ya da gaziliğe gidenler güvenlik görevlilerimiz değil de; onları yolcu edenlermiş gibi gözüküyordu. Gidenler öyle gururlu, kalanlar o derece mahzundu. Zira görev vatan savunmasıydı, bunu yapmak üzere görev alanlar ne kadar övünse haklıydı.



Onun öncesinde, Mehmetçiğe moral vermek için Hatay’a sınır boyuna giden bazı sanatçılar, Zeytin Dalı Operasyonu hakkındaki destek açıklamalarıyla ekrana gelmişti. Harekatın başından bu yana benzer görüntülere rastlanıyor, felçli teyzenin tek koluyla Mehmetçiğe ördüğü çorapları Afrin’e göndermesi ve benzeri haberlerle dolu gazeteler. Afrin şehidinin Karabük’teki cenaze namazının görüntüleriyse insanın içini titreten cinstendi. Öyle ki, şehidimiz için saf tutan binlerce kişiyi fotoğraf makinalarının kadrajları almadı. Sosyal medyada, operasyondaki askerlerimizle ilgili kullanılan kahramanlık ifadelerinin yoğunluğu, aksi fikirde olanların bile çenesini kapalı tutmasına yetiyor. “Bir Fırat Kalkanı, Bir Zeytin Dalı, Azgının boynuna, Zincir vurmalı” dizeleriyle başlayan marşın, Erhan Güleryüz tarafından bestelendiğine dair haber de dün geçenler arasında.

Bunlar delil değilse, araştırmaların da Zeytin Dalı Operasyonu’nun toplumda yüzde 90 oranında destek bulduğunu gösterdiğini söyleyelim. Kesin olan, bu konuda ortak bir duygunun oluşmuş durumda olduğu. Çünkü, YPG’nin aslında PKK demek olduğu, ABD’nin aslında DEAŞ’la değil Türkiye’yle savaştığı ve bölgede kendilerine koltuk değnekliği yapan teröristlere PKK devleti vaat ettiği ve Türkiye’nin bu planları engellemek zorunda olduğu Türk toplumu tarafından bal gibi biliniyor.

Tam da bu nedenle Türkiye’nin yaşadığının bir beka meselesi, bir varoluş mücadelesi, bir ölüm kalım savaşı olduğuna inanılıyor. Bu yüzden Erdoğan’a ölümüne düşman olanların büyük bir kısmı bile, Zeytin Dalı Operasyonu’nu destekliyor. Keza, PKK ve YPG’nin ABD’nin küresel hegemonyasının maymuncuğu işlevi gördüğünü düşünen Türkiyeli pek çok Kürdün de, PKK’nın Suriye’deki rolü ve pozisyonuna onay vermediği gözleniyor.

Geldiğimiz noktada; Zeytin Dalı Operasyonu, etnisiteden ve ideolojiden bağımsız bir şekilde, ortak bir “biz” duygusu oluşturmuş durumda. Türkünden Kürdüne, Kemalistinden İslamcısına, sünnisinden alevisine; ortak ırka mensup olmayanlar, ortak dil konuşmayanlar, ortak bir inanca sahip olmayanlar, Türkiye için ortak bir ideoloji ve ortak bir ülkü benimsemeyenler, bölgede yıllardır Türkiye aleyhine işletilen haksız durumun hepimizin zihninde oluşturduğu “ortak duygu” nedeniyle yüzde 90 oranında bir araya gelebildi. Hepimizi Zeytin Dalı Operasyonu’nu desteklemeye iten şey, aynı dili konuşuyor olmamız değildi; aynı ırka mensup olmamız da değildi.

Hepimizi bu konuda bir araya getiren; aynı tarihi tecrübeye ve aynı yurt anlayışına sahip olmamızdı. Yani aynı geçmişe sahip olmak ve bu toprakların ne kadar kıymetli olduğunu ve hangi bedeller ödenerek korunduğunu ortak semboller, hikayeler, mitler ve efsaneler yoluyla, yani kültürel olarak biliyor olmaktı.

Oysa milliyetçilik çalışmalarında etnik kimliğin neredeyse birincil bir rol üstlendiği öne sürülür. Hatta etnik kimlikler ne kadar güçlü ve inatçıysa bu kimlikten bir milletin doğma ihtimalinin de o derece yüksek olduğu düşünülür. Hatta Avrupa’da milliyetçiliklerin doğmasıyla ilgili açıklamalar; modern zamanlar öncesi etnik kimliklerin ana hattı oluşturduğu temeline dayanır. Buna göre birincil sebebi etnik kimlik olmayan bir milliyetçilik türü yoktur. Keza dil de, milliyetçiliğin sacayaklarından biridir ve ortak hikaye kurma, ortak ülkü yaratma anlamında milliyetçiliğin vazgeçilmez ögelerindendir.

Yine de günümüzde işler biraz değişiyor gibi. Milliyetçilik yani ortak bir “biz” oluşturma kıstasları arasında; ortak bir fikre, ortak bir tahayyüle inanmak daha çok öne çıkıyor gibi. Çünkü bugün Türkiye’yi bir araya getiren etnik bir kaygı değil, dil birliği değil, din değil ama beka meselesi oldu. Neden mi? Etnik kökler her zaman bulanıktır; soylar ve şecereler daima tartışmalıdır; teritoryal olarak birbirine yakın dillerin çoğu birbiriyle akrabadır (İngilizce, Almanca ve Fransızca’nın akraba olması, birini bilenin diğer ikisini öğrenmesinin çok daha kolay olması gibi); ama ortak tecrübe; ortak vatan ve bu ikisinin elden gidiyor olabileceğini imleyen beka sorunu buz gibi gerçektir.

Bununla bir alana siyasi olarak bağlı kalmayı kastetmiyorum; basit şekilde varoluş kaygısını kastediyorum. Can sözkonusu olunca tüm mensubiyetler anlamsızlaşır çünkü.

#Afrin
#Suriye
#TSK
6 yıl önce
Afrin harekatı: Dil değil, duygu birliği!
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset