|
“Dünya 5’ten büyüktür” ne demek?

Obama birkaç gün önce Birleşmiş Milletler açılış konuşmasında, dünyadaki fakirliğin azalması ve çatışmaların son bulması temennilerini belirtti; radikal eğilimlerin ve göç krizinin sona ermesi gerektiğini söyledi. Obama, konuşmasında Suriye'den, Filistin'den, Ukrayna'dan da bahsetti.



BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon ise dünyada büyümekte olan güvenlik sorunlarının ve aşırılıkçı şiddetin önlenmesi gerekliliğini vurguladı. Katar Emiri El Sani, Suriye ve Libya'daki karışıklığın bir an önce çözüme kavuşturulması gerektiğini söyledi. Fransa lideri Hollande, verdiği röportajda, yardım konvoylarına saldırıldığını, insanların açlıktan öldüğünü, bölgede kimyasal silahların kullanıldığını söyleyerek Suriye'deki durumun uluslararası toplum için bir leke olduğunu vurguladı. Liderlerin çoğunun konuşmaları da benzer sorunlar üzerineydi.



Konuştular yani, birer izleyici gibi, büyüklü küçüklü egemen devletlerin temsilcileri değillermiş gibi. Şiddetin yükselmesini, dünyanın belirli bölgelerinin yangın yerine dönmesini, insanların kitleler halinde ölmesini engelleyecek güçleri, endişe ve üzüntü bildirmekten başka yapabilecekleri hiçbir şey yokmuş gibi… Konuşmalar vicdanlıydı, görevler gönül rahatlığıyla icra edildi. Ama o kadar…



Aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın odaklandığı sorunlar da benzerdi. Erdoğan, mülteci krizinden Suriye'de yaşanan gelişmelerden, Irak'tan ve Filistin'den sözetti. Ama Erdoğan'ın tek sözünü ettiği bunlar değildi. “Dünya 5'ten büyüktür” sözünde kristalize olan sistem eleştirisini, yani BM'nin yapısının değişmesi gerektiğine yönelik inancını bir kez de, BM'nin kendi evinde, o daimi 5'linin yüzüne söyledi. Mültecilerin sınırlarından girmemesi için köşe bucak saklambaç oynayan ülkelere; “Dünya, Batı bu insanları almayabilir, ama biz alacağız. Çünkü insanız” dedi.



Erdoğan sadece BM 5'lisini değil, aslında kurulu küresel düzeni hedef alıyor. O'nun meydan okuması bu nedenle yüzlerin asılmasına neden oluyor.



Çünkü, bu düzenin tarif ettiği, ülke temsilcilerinin artan şiddete, savaşlara ve yoksulluğa karşı fiyakalı laflar ettiği; ama aynı ülkelerin ya kaosu el altından manipüle etmek için yollar aradığı ya da hiçbir şey yapmadan oturduğu bir dünya. Küresel güçlerin hayal ettiği dünya, onlar güçlerini ikame ederken çelimsiz ve aciz devletlerin giderek hem daha zayıfladığı hem de sayıca çoğaldığı bir gezegen tasavvuru. Küreselleşme zaten ulus-devletleri zayıflatmış durumda, ulus-üstü şirketlerin ve piyasaların koca koca devletleri sarsabilecek hatta batırabilecek bir güce eriştiği gerçekliğinden bahsediyoruz. Büyük kararların alındığı yerler de artık yerel, orta siklet devletlerin başkentleri değil. Çünkü karar alma mekanizmasını harekete geçirebilecek kaynakların üretildiği, edinildiği, dağıtıldığı yer, orta ve küçük ölçekli devletlerin merkezleri değil.



İsteniyor ki, zaten zayıf ve aciz olan bazı devletlerin düzen sağlama girişimleri ve eylemleri yerel ve tek tek konulara yönelik olsun. İsteniyor ki, küresel güçler karşısında, bir bütün olarak insanlık için sesini yükseltecek ya da sesini yükselttiğinde insanlık tarafından dinlenecek bir yerellik olmasın.. Bu yerelliğin bir temsilcisi de olmasın…



Oysa bazılarının özgür seçimi ötekilerin üzerine korkunç bir kader gibi çöker. Bugüne kadar Batı'nın aldığı her karar Doğuluları etkiledi. Öyle olacağı hesaplanmasa bile, Kuzey'de bir kelebeğin kanat çırpması Güney'de fırtına kopmasına neden oldu. Güçlüler, her zaman zayıfların gürbüzleşmesi için çaba sarfediyor gibi gözüktüler, ama aslında istenen eşit partnerlerin çeşitliliği değildi.



Fazla geriye gitmeye gerek yok, Arap Baharı denen süreçle başlatılan “dizayn” çalışmaları, bunun bir parçası olarak Türkiye için bıkmadan usanmadan yapılan lider değiştirme çalışmaları, ne demek istediğimi yeterince açıklar. Dolayısıyla, ulus-üstü güçlerin dünyanın tek gerçek karar vericisi olmasına yönelik ilk itirazın, Doğu ve Güney'in acizleştirilmiş, karar alma ve uygulama yetenekleri olabildiğince törpülenmiş devletlerinden birinden; defalarca kumpas kurulmuş ama her seferinde o kumpaslardan bir biçimde kurtulmuş bir Ortadoğulu liderden gelmesi çok sinir bozucu olmalı.



Birleşmiş Milletler topun eşitler arasında gidip geldiği bir oluşum değil, hiç olmadı.



“Konu bu gezegenin sorunlarıysa o sorunlarla neden sadece siz ilgilenesiniz ki”

cümlesi ise, sadece BM'nin değil, BM'nin de içinde olduğu küresel karar alıcı yapıyı huylandırıyor, rahatsız ediyor ve öfkelendiriyor.



Türkiye'nin son 3 yılda yaşadığı her şeyin sebebi biraz da bu…


#Birleşmiş Milletler
#Suriye
8 yıl önce
“Dünya 5’ten büyüktür” ne demek?
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler