|
Müslümanlar ve kadın hakları

Geçtiğimiz Cuma günü, Gazeteciler Yazarlar Vakfı Kadın Platformu''nun düzenlediği Kadın Çalıştayı''na katılmak üzere Bolu''ya giderken, kadını gerek işyerinde gerekse evdeki öfkeli kocadan koruyan, eskiye oranla devrim sayılabilecek cinsiyet eşitliği temelli yasalara rağmen giderek, neden daha fazla sayıda kadın öldürüldüğünü düşünüyordum.

Oturumlar arasında küçük bir gazeteci grubuyla sohbet edebildiğimiz Bakan Selma Aliye Kavaf''ın bu ve benzer konulardaki duyarlılığı beni ümitlendirdi. Bakan''ın hep yapılageldiği üzere, "açılış konuşması yapıp kaçma" geleneğini tekrarlamaması, sabahtan akşama kadar süren Kadın Çalıştay''ını takip etmesi; düzeltmesi ya da fikrini söylemesi gereken yerlerde söz alması ümidimi perçinledi. Bakan''ın bu tavrı, çalıştaya katılan herkesin dikkatini çekti.

Bendeniz, Türkiye''de kadın sorununun çözülmesinin Kemalist kadınların örtülü kadınlarla "barışması" mümkün olmadıkça, iki grup arasındaki derin yarık yok edilmedikçe, karşılıklı önyargı duvarları yıkılarak ayrışmanın önüne geçilmedikçe, yani bu tasnif bitmedikçe mümkün olmadığını düşünenlerdendim.

Bunu ifade de ettim.

Ancak asıl değinmek istediğim, Çalıştay''a katılan bazı muhafazakar/dindar ya da İslamcı isimlerin de dillendirdiği, "İslam''a göre kadınla erkek eşittir. Kadın hakları diye bir başlık düşünülemez. Hem ne bu feminist ayakları böyle, cinsel özgürlük talepleri filan." türü yaklaşımlar ve bu yaklaşımların gerçeği nasıl ıskaladığı, bu perspektiften neşet edecek sonuçların kimi zaman adalet duygusunu nasıl örseleyebileceği.

Dindar kesim arasında çok fazla sayıda taraftarı olan bu konunun, İslam ahlakı ve duruşu açısından teşrihe muhtaç olduğunu düşünmekteyim.

Evet, İslam dini, ibadette, insanın iş ve pratiğe yönelik amellerini düzenleyen muamelat bölümünün bir kısmında kadın ve erkekleri bir tutar; "ey inananlar" diye seslenmek suretiyle her iki grubu insan olma paydasında eşitler. Ancak fizyolojik farklılığı hesaba katmak zorunda olduğunda, cinsiyetler ve onlara yönelen farklı ameliye tavsiyeleri ortaya çıkar. Tesettür konusunda misal farklı emir ve nehiyler sözkonusudur. Evlenme boşanma işleri, sorumluluk verileni aynı zamanda daha fazla hak sahibi de yapar. Ancak, bu asla taraflardan birine haksızlık anlamına gelmez. Diyelim ki evin geçimi konusundaki sorumluluk erkekte, o halde der, mirastan üçte ikisini erkek alabilir, üçte biri de kadında kalır. Erkek ev geçindireceği ve aldığının büyük bir kısmını bu yolda harcayacağı için farklılık vardır ama bu farklılık adaletsizlik demek değildir. Yani ki, İslam fıkhını birebir inceleyen herkes, kendi içinde tutarlı, rasyonel ve vicdanlı bir dağılımın sözkonusu olduğunu görür.

Nitekim inandığımız din, bireyin bireyle, bireyin grupla ve bireyin toplumla olan ilişkisinde, iman ve ibadet noktalarında kadın ve erkeğin eşitliğine vurgu yapar.

Evet, kutsal kitabımızda yazılanlara katılıyorum, inanıyorum; kadın ve erkek çoğu bağlamda eşittir. Ancak iki gruptan birinin aritmetik olarak az olduğu ortamlarda, o gruplardan birinin diğerine haksızlık etme ihtimali ortaya çıkabilir. Ki kadın hakları kaleminde konuştuğumuz şey de, tam olarak budur.

Yani İslam, kadını ve erkeği aynı iş yerinde tasavvur etmemiş olabilir; ya da böyle bir duruma şerh düşmüş olabilir; ama bu böyle diye sırf başörtülü olduğu için bu kadının başka yer iş bulamayacağına kanaat getiren dindar bir patron, o kadına benzeri işi yapan erkeklerden daha mı az ücret vermelidir? Kendi lehine sonuç verecek böyle bir uygulamaya giden bir vicdan, sizce İslam hassasiyetleriyle dolu bir vicdan mıdır? İslam ne der yani bu işe, hiç düşünülmüş müdür?

Çok güncel bir başka soru daha ortada duruyor ve cevap bekliyor: Bir kadın, velev ki, İslam''ın tesettür emrini ihlal etmiş, dekolteyle dolaşmış olsun; onu cinsel açıdan istismar etmek, ona tecavüz etmek bir müslümana şer''an müstehab hale mi gelir? Kişiyi kendinden mesul tutan bir din olan İslam, tacizciye "aferin" mi diyecektir? Kimse, içindeki uçsuz bucaksız ataerkilliği İslam''a yamamaya kalkmasın…

Türkiye''de açık ya da örtülü kadınlar, iş hayatının ve kamusal alanın her alanında aritmetik olarak erkeklerden daha az sayıda yeralıyor. Aritmetik olarak, diğer gruptan daha az sayıda olan grup otomatikman dezavantajlı hale gelir; çünkü rakamsal fazlalık, ortak iktidar üretmeye, o iktidarı dezavantajlı grup üzerinde baskı mekanizması olarak kullanmaya kapı aralayan faktörlerin başında gelir. Fizyolojik güç, kaba kuvvet de öyle. Bugün kocasının bıçak darbeleriyle hayatını kaybeden, işyerinde tacize maruz kalan ya da örtülü olduğu için benzeri işi yapan erkekten daha az ücret verilen kadın, bu yüzden bu ayrımcılıklara uğruyor. Ve yapılan tüm bu insanlık dışı muamelelere, haksızlık ve adaletsizliklere de İslam referans veriliyor.

Bana kalırsa bu, İslam''a yapılmış en büyük haksızlık, çünkü İslam her daim kim ve ne olduğuna bakmaksızın haksızlığa uğrayandan, mazlum ve mağdur olandan yanadır. Bu devirde de bu çoğunlukla kadındır, çoğunlukla çocuktur. Aksini iddia eden varsa, buyursun yazsın..

Cinsel özgürlük bahsine gelince… Tamam, kendine Müslüman diyen hiçbir yazar, feministlerin dillendirdiği kadın hakları bahsindeki "cinsel özgürlük" talebine katılmaz. Bu kendi kendisiyle varoluşsal bağlamda çelişkiye düşmek anlamına gelir.

Ancak "kadınların cinsel özgürlüğü" bahsinde kendisini feministlerden ayırmak başka, kadınların uğradığı haksızlığı, hem de "dindarlığını" gerekçe göstererek görmemezlikten gelmek bambaşka şeyler. Sırf cinsiyeti farklı diye, kadınlara adaletsizlik yapılmasına ve onların aşağılanmasına İslam''ın hoş bakacağını hiç sanmıyorum çünkü…

13 yıl önce
default-profile-img
Müslümanlar ve kadın hakları
‘Nerede kalmıştık?...’
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!