|
AB için idam konusu: ilke mi önde çıkar mı?

Bu soruyu durduk yerde ortaya koymuyorum.

Birkaç gün önce, Mısır’da darbeyle iktidara gelen Abdulfettah es-Sisi’nin ev sahipliğinde düzenlenen zirveye, AB’nin üst düzey temsilcilerinin katılması, olayı gündemimize taşıdı. Katılım, AB’nin çıkarlarının onun “demokratik değerlerinin” önünde yer aldığını gösteriyordu.



Haber şu:

“Avrupa Birliği’nin (AB), darbeyle iktidara gelen Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’nin ev sahipliğinde düzenlenen AB-Arap Birliği Zirvesi’ne, savunucusu olduğunu iddia ettiği ‘insan hakları ve demokrasi’ gibi değerleri göz ardı ederek yüksek düzeyli katılım sağlaması tartışmalara yol açtı. / AB-Arap Birliği Zirvesi’nin özellikle 9 gencin geçen hafta Mısır’daki Kahire İstinaf Cezaevi’nde asılarak idam edilmesinin ardından es-Sisi’nin ev sahipliğinde Kızıldeniz sahilindeki Şarm eş-Şeyh kentinde gerçekleşmesi dikkati çekti. / Her fırsatta aralarında Türkiye’nin de bulunduğu birçok ülkeye ‘demokrasi dersi’ vermeye çalışan AB’nin, hem büyük tepki toplayan idamlara karşı sessiz kalması, hem de kendi çıkarları için Mısır gibi ülkelerin ciddi demokrasi ihlallerine göz yumması, birliğin demokrasi konusundaki çifte standardını bir kez daha göstermiş oldu.” (
).

Haberi kaleme alan muhabir durumu muaheze etmekten kendini alamamış: “AB’nin ‘işine geldiğinde’ insan hakları ihlallerine karşı sessizliğini koruması ancak başka ülkelere geldiğinde, çoğu zaman bu ülkelerdeki iç dinamikleri göz ardı ederek eleştiri yağmuruna tutması, Birliğin ‘demokrasi kartını’ çıkarları doğrultusunda kullandığı eleştirilerini beraberinde getiriyor.”

Öyleyse bu duruma bir açıklama getirmek vacip oldu.

Konu kişilerin niyetlerine bakarak açıklanabilir. Ancak burada kişilerin bireysel tutumunu aşan etmenlerin bulunduğu da dikkate alınmalı. Belki tek tek bireyleri aşan ve onları tümüyle kapsayan bir açıklama bulmak mümkündür. Ben o açıklamanın bireyleri de ırgalayan kolektif bilinç kavramında bulunabileceğini düşünüyorum. Bu kavram ilk defa Emile Durkheim (1858-1917) tarafından kullanılmıştır. Kavram, bireylerin kişisel tutumunu aşan, onların toplum olarak düşünce, istek ve heyecanlarını temsil eden ortak bilinç halini ifade etmektedir.

Bireylerin kişisel tutumunu aştığını söylediğimiz bu ortak duygu ve inançlar onları çıkarları istikametinde hareket etmeye zorluyor. Nitekim kendilerine niçin çifte standart uyguladıkları tek tek sorulduğunda cevap vermekte zorlanmışlardır.

Bu açıklama bizi kişileri anlamaya yöneltse de onların mazur görülmesine yol açmamalı...

Batı kültürünün, dolayısıyla bu kültürün ürünü olan insanın ikiyüzlü, insafsız, ayrılıkçı, ayrımcı, ırkçı tutumu onlar aynı düzlemin şartlarında mahsur kaldığı sürece değişmez. Öyleyse ne yapmalı? Basit: onlarla ilişki durumunda onların söz konusu tutumunu dikkate alacak bir uyanıklık içinde bulunmalı ve teennili davranmalıdır...

Şu durum göz ardı edilmesin: kollektif bilinç dediğimiz kavram bir başına münferit bireyleri güdümüne almıyor. O bilinci yöneten, manipüle eden bir üst aklın varlığı da dikkate alınmalı. Ve asıl ona yönelmelidir. Başka bir söyleyişle hedef, kukla değil, kuklacı olmalı. AB’yi ve ABD’yi yöneten bu görünmeyen üst akıl nedir, kimdir, kimindir? Bu sorunun cevabı önemli... O cevabı bulmaya odaklanmalı...

#Mısır
#Abdulfettah es-Sisi
#AB-Arap Birliği Zirvesi
#Emile Durkheim
5 yıl önce
AB için idam konusu: ilke mi önde çıkar mı?
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak