|
Yalancı peygamberler ve sahte liderler

İslam tarihinde ilk sahte peygamber bir vahiy kâtibi idi: Abdullah Bin Sa’d Bin Ebi Serh...

Olayın başlangıcı ilginçtir.



Bir gün, Hazreti Peygamberimiz, Muminun Suresi’nin 12’nci Ayeti olan: “Andolsun biz insanı, çamurdan (süzülüp çıkarılmış) bir özden yarattık.” Ayetini yazdırmak üzere Abdullah Bin Sa’d’ı çağırtır. İnsanın yaratılışının bu kadar veciz ve muntazam olarak anlatılmasına hayran kalan kâtip: “Fe tebareke Allahu Ahsen Ül Halikin: Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir.” Dedi. Peygamber Efendimiz de O’na: “O söylediğini yaz, çünkü bana da öyle nazil oldu.” Buyurdu.

Bunun üzerine Abdullah: “Eğer Muhammed doğru ise, bu O’na nasıl vahyolunmuşsa bana da vahyolunmuştur. Eğer yalancı ise, O nasıl söylediyse ben de öyle söyledim demektir…” diye düşünmeye, içinde şüphe tohumlarını yeşermeye başladı. Nefsine güveni artıp gurura kapıldı.

Kendini herkese kabul ettirmenin yolunu keşfettiğini sanıp giderek doğru yoldan saptı. Artık kendinin de ayet yazabileceğini düşünerek Peygamberimiz’in yazmasını istediği ayetleri veya kelimeleri değiştirmeye yeltendi. Mesela Peygamber Efendimiz “El Kafirin” diye yazmasını istediğinde “Ez Zalimin” diye, “Azizün Hakim” yerine, “Alimün Hakim” diye yazmaya kalkıştı.

Sonra da:

“Muhammed’e gelen şeyin benzeri bana da gelmeye başladı.” Veya:

“Muhammed Peygamber ise ve kendisine vahiy geliyorsa, ben de peygamberim, bana da vahiy geliyor.” Veya:

“Muhammed söylediği şeyi bilmiyor, ben istediğim şeyi Kur’an diye yazıyorum. Bu yazmış olduğum şeyler, Muhammed’e vahyolunduğu gibi bana da vahyolunuyor…” Veya:

“Allah, Muhammed’e Kur’an indiriyorsa, ben de Allah’ın indirdiğinin benzerini indirebilirim.” Veya:

“Muhammed “semian aliman” dedi, ben de “aliman hakiman” dedim…” diye sağda solda böbürlenmeye başladı.

Kibiri arttıkça arttı. Sonra da, bu yaptığı sahtekârlıkların hesabının sorulabileceğini düşünerek ve aklına göre Kur’an benzeri bir kitap yazabileceğini hayal ederek, dinden çıktı. Mekke’ye kaçtı. (https://www.ekremsama.com/index.php?option=com_content&view=article&id=787:abdullah-bn-sad-bn-eb-serh&catid=55&Itemid=443)

Abdullah Bin Sa’d şunun farkında değildi: Allah Resulü’nün ona: “O söylediğini yaz, bana da öyle nazil oldu.” Dediği ayet, o, Resulullah’ın yanında olduğu için kendisine de işittirilmişti. Durum zatının meziyetinden değil, içinde bulunduğu konumun yüceliğinden kaynaklanıyordu. Oysa o, konumunu yanlış değerlendirerek kendisine de vahiy geldiğini sanıp saçmalamaya başlamıştı.

Burada ilginç ve bir o kadar ibretlik bir durum söz konusu...

Kimileri, bir biçimde ihraz ettiği statünün ona kazandırdığı yetkiyi ve iktidarı kendi yeteneğinin ürünü sanıyor, öyle kabul ediyor. Orada bulunmasa idi o yetkiye sahip olamayacağını ve o iktidarı kullanamayacağını düşünemiyor. Kendisine bir biçimde sunulmuş olan o mevki her ne ise oraya kendi meziyetiyle geldiğini sanıyor. “Ben şuyken, buyken; ben falan koltuğa oturmuşken...” kabilinden söylemlerle tafra satmaya kalkışıyor. O koltuğa zatının taşıdığı meziyetle değil, makamın takdiriyle geldiğini unutuyor ya da akıl edemiyor.

Böylesi kibirlenmeler sahte peygamberlerin ipliğini pazara çıkardığı gibi, liderlik taslayanların foyasını meydana çıkarmakta da gecikmez.

#Abdullah Bin Sa’d Bin Ebi Serh
#Muminun Suresi
#Kibir
#Statü
5 yıl önce
Yalancı peygamberler ve sahte liderler
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı