|
"Güzellik bir varlıktır"

Bir türkü hazinesi olan Şanlı Urfa"nın en sevdiğim türkülerinden biri de "Karaköprü narlıktır diye başlayan muhteşem halay türküsüdür.

Türkünün ilk dörtlüğü şöyle:

"Karaköprü narlıktır

Güzellik bir varlıktır

Şal aba giyinenler

Sevdiğine sadıktır"

Genellikle Urfalı olmayan bazı sanatçılar bu son satırı "sevdiğine layıktır" biçiminde okuyorlar. Sevdiğim bir dostum da bana soruyor, neden layıktırlar, şal abanın ne özelliği var diye. Böyle okununca da bir yorum çıkar, fakat Şanlı Urfa"nın ünlü sıra gecesi mensupları hemen daima bu mısrayı "sevdiğine sadıktır" biçiminde okuduklarına göre, aslı böyle olmalıdır.

Karaköprü, yakın zamana kadar Şanlı Urfa"ya 5 kilometre mesafede bir köydü. Şazeli tarikatının büyüklerinden Ali Baba Dede"ye IV. Murad"ın vakfettiği bağlık bahçelik bir yerdi. Bilhassa nar bahçeleriyle ünlüydü.

Yöre adını Selçuklular döneminde siyah volkanik taştan yapılmış kemerli harika bir köprüden alır ki halen ayaktadır. Bu köprü, 13. asırda bölgenin ilim merkezi olan, çok sayıda yüksek medrese ve kütüphanenin bulunduğu, nüfusu adeta tümüyle bilginlerden ve talebelerden oluşan Harran şehriyle Urfa arasındaki yolun üzerindedir. Bugün bu dere artık şehir içinde kalmış olmakla birlikte halen etrafta çok sayıda nar ağacı var. Misafirperverliğiyle ünlü Şanlıurfa"lıların büyük maharetle yoğurdukları çiğ köftelerin nar ekşisi bu narlardan yapılıyordu.

Harran ise Moğollar tarafından yerle bir edilmiş olduğu o korkunç günkü gibi harabe haliyle beklemektedir. Bu devasa şehir harabesinin başında insan hüzne ve acıya garkoluyor. Bir mihrap ile bir kemer ve bir minare parçası halen ayakta.

Karaköprü, nar bahçeleriyle ünlü bir mesire yeri olduğu için aşıklar için de elbet buluşup görüşmelere de şahitlik etmiştir. İkinci mısra ise gerçekten saf şiirdir. Güzellik; başka hiçbir şeye gerek bırakmayacak değerde kendi başına yeterli ve büyük bir "varlık"tır, büyük zenginliktir.

Şal aba, muhtemeldir ki daha çok dar gelirlilerin giymek zorunda olduğu, saten yahut ipeklisi varken şal (kaba yün dokuma) olanı pek tercih edilmeyen bir dış giysidir. Böyle olunca son iki mısra "yoksul, sevdiğine sadık olur" (yoksulum ama güzelliğinden başka varlık da istemem) biçiminde anlaşılabilir ki bu hüküm bugün de doğrudur. Zengin şımarıklığı, parayla her şeye sahip olunacağını sanma yanılgısı, eşyayı aşıp insanı da eşyalaştırıcı bir tehlikeye düşürür. Böylelerinin dostluğundan ve sadakatinden emin olamayız.

"Sevdiğine layıktır" biçiminde okunuşunda ise sevmek ve vuslat, güzelliğinden başka varlığı olmayan yoksulun da hakkıdır, düşüncesi ima ediliyor olmalıdır.

İkinci dörtlük şöyledir:

"Kala dibi mağara

İpek sardım darağa

Men dedim yakın olam

Felek saldı ırağa"

Şanlı Urfa"da Kale altı muhitindeki doğal mağaraların bugün bile mesken, hatta otel ve restoran olarak kullanıldığını, geçmiş dönemlerde ise dar gelirliler tarafından düpedüz ev olarak kullanılmış olduğunu biliyoruz. Yine bu yörede halıcılığın yaygın olduğunu, ipekli dokuma tezgahlarının çalıştığını anlıyoruz.

Demek ki sevdiğine varamamış, uzak memlekete gelin gitmiş o talihsiz kişi böyle bir mağarada oturuyor ve halı dokuyordu.

Son dörtlükten ise kan kokusu geliyor adeta.

"Dağlara lale düştü

Güle velvele düştü

Öldüğüme gam yemem

Yar elden ele düştü"

Dağ laleleri de ovadaki güller gibi Mayıs ayında açılır. Sevdiği gencin öldürülmüş; kanının dökülmüş olduğunu anlıyoruz buradan. Dağ taş kan kırmızı kesmiştir adeta. Gül, kadın remzi olduğundan velvele koparıp gözyaşı dökenin kız olduğunu, buradan da oğlanın "lale" ile simgelendiğini anlayabiliriz. Son mısradaki "elden ele düştü" ifadesini "elimden ellere düştü" biçiminde anlamalıyız.

Bir gün de "Urfalıyam ağam ben/Her derde ortağam ben" türküsünü yazayım.

Urfa"ya şanlı Urfalılara selam olsun!

10 yıl önce
"Güzellik bir varlıktır"
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi