|
Hızırla Kırk Saat’ten “Ay Bölme Şiiri” - I

Üstad Sezai Karakoç’un ünlü şiir kitabı “Hızırla Kırk Saat” Farsça’ya çevrildi. Üniversiteyi ODTÜ’de okumuş İranlı şair Ata Erad tarafından yapılan çeviri Selase Yayınevince Tahran’da basıldı. “Çihil Saat Ba Hızır” adıyla ve “Çağdaş Dünya Şiiri” alt başlığıyla basılan kitap, Türkçe’deki aslı gibi sade ama özenli bir kapakla okura sunulmuş.

Ata Erad’ı Türkiye’de bulunduğu yıllarda tanımış, sanat, edebiyat sohbetleri yapmıştık. İki yıl önce tercümeye başladığını haber verdiğinde kitabın başına konulmak üzere İran’lı okuyucuya Sezai Karakoç’u ve eserini tanıtıcı bir takdim yazısı yazmamı da istemişti. Daha önce Arapça’ya çevrilen ve Mısır’da basılan eserin gecikmiş de olsa Farsça’ya çevrilmesi sevindiricidir.

Dünyanın hangi ülkesinde Karakoç gibi bir şair olsa onu bütün dünya dillerine çevirir, kendilerini, dillerini, kültürlerini o büyük şahsiyet üzerinden tanıtmak isterler. Türkiye’de ise sözde bu amaçla oluşturulmuş TEDA, henüz Karakoç’un tek kitabını bile çevirmedi, çevrilmesini sağlamadı. Üstelik bunu seçim meydanlarında Karakoç’un şiirlerini okuyan devlet adamlarına rağmen yapmamayı başardı!

Modern Türk şiiri olgunluk çağına Sezai Karakoç’la ulaştıysa bu biraz da Hızırla Kırk Saat adlı şaheserle belirginleşmiştir diyebiliriz. Söylemek bize düşmez belki fakat Hızırla Kırk Saat, Karakoç’un kendi şiirleri içinde de zirveler üstünde bir zirvedir adeta.

Bu vesileyle, numaralandırılmış 40 şiirden oluşan söz konusu eserin 31’inci şiirini tahlil etmeyi deneyeceğim.

Kitap, bir şiir kahramanı olarak Hızır’ın insanlık tarihi içinde kronolojik olmayan seyahatinden 40 sahne üzerine kurulu bir “mesnevî”dir. 31 numaralı bölüm ise Peygamber Efendimiz’in mucizelerinden birini; ay bölünmesi (şakk’ul kamer) mucizesini konu edinmektedir. Devamındaki bölümde ise ana konu Miraç’tır.

Bu muhteşem şiir, Karakoç’u “büyük şair” yapan abidelerden de biridir. Bir lirizm şaheseri olan bu şiir şairin ele aldığı konuya olan derin imanından, yaratılışındaki eşsiz şairlik kumaşından ve Türkçeye olağanüstü hâkimiyetinden güç alan gerçek bir coşkunluk ve âhenk pınarıdır.

Şiir tarihimizde yüzyıllar boyu veznin ve kafiyenin gölgesinde kalmış olan “ses” ve “âhenk”, bu şiirde biçimsel unsurlara yaslanma kolaylığı sonucu olarak değil; sağlam bir poetik temele oturmuş saf şiirin kendi iç dinamiklerinden doğmaktadır. Sezai Karakoç’la başlayan yeni dönemin şiirinde kafiyenin içe çekilmesinin, akıcı ve coşkulu âhengin, imgeyi oluşturan yapısal unsurların hem anlamlarının hem de içerdiği seslerin çağrışımından hareketle kurulmasının üstün bir örneğidir.

Arka planında dinî ve tarihî bir tema bulunduğu halde asla tahkiyeye düşmeyen, vaaz vermeyen yine de bütün ihtişamı ve güzelliğiyle bize her şeyi apaçık anlatan, tarihsel ve toplumsal olanı duyumsatan, yaşatan bir şiirdir.

‘Şiir ve dua’, ‘şiir ve rüyâ’ yahut ‘şiir ve sihir’ gibi başlıklar altında yazılmış metinler özünde bu şiiri tarif etmekte, yazılacak olanlar için de yine bu şiir örnek bir inceleme öznesi olarak önümüzde durmaktadır.

Şüphe içinde kıvrananların ve inanmak için bir mucize isteyenlerin ısrarı,

“Bize ayı böl dediler

Ayı böl bizi inandır dediler” mısralarının şiirde tekrar edilmesiyle karşılık bulurken bu tekrar, birazdan gerçekleşecek mucizenin şok edici, şaşırtıp büyüleyici etkisine de hazırlamaktadır bizi.

Devamında şiiri sanat yapan bütün unsurların sağanak gibi yoğunlaşması, buluş ve söyleyişteki yeniliklerin ritmi ve dozu gittikçe artmakta, böylece anlatılan olaylarla anlatılış biçimi örtüşüp bütünleşmektedir. Bu örtüşme sayesinde şiir, ayın bölünmesinin şiiri olduğu kadar bir ‘ay bölme şiiri’dir de.

İlk bölümde insanların bu büyük şölene, bu “dernek” toplantısına koşuşmaları ve konum alışları tasvir edilmektedir. Ardından böyle bir mucize istemeleri, tarihin akışı içinde insanlığın şahit olduğu şeref sayfaları yorumlanarak gerekçelendirilmekte, ikinci bölümde ise bu isteğin yerine gelmesi için dua/şiir özdeşliği de sağlanmış olarak çarpıcı yakarışlar yer almaktadır. Fakat bu iki bölüm iç içe geçmiş halde, ya da ikişer kere tekrarlanmış –ve arada Fransızca “Batı Korosu” başlıklı bölüme de yer verilmiş- olarak sıralanmaktadır.

“Böl ayı yıkalım ayın ve Ev’in içindekileri

Atalardan miras biçimleri

Tazeleyelim beyaz badanayı

Döndürelim üzümü üzüm sınırına

Kanı kan sınırına

Anne diyelim kardeş diyelim çocuk diyelim kadınlara

Sıfır yüzdesinde tutalım faizi

Gömmeyelim toprağa

Varlığından utandığımız kızı

Böl ayı kurtar saralıları

Ay çarpmışları”

Bu alıntıda eskiden hüsn-i ta’lil dediğimiz ‘yeni ve güzel bir sebeple açıklama sanatı’yla şiirin en temel yapı taşı olan mübalağa (burada “yüceltme” anlamında) sanatı, neredeyse her kelimede saklı geniş bir kültürel arka planla birlikte verilmektedir.

Yukarıda ilk mısrada “…yıkalım ayın ve Ev’in içindeki yapıları” ifadesinde “Ev” kelimesi Kâbe’deki putlara açık bir göndermedir. “ayın içindeki yapılar” ise Ay’a, Güneş’e, yıldızlara tapınma biçimindeki putperestliklere işaret ediyor olmalıdır.

Üzümün üzüm, kanın kan sınırında tutulması, eşyanın ve tabiatın yaratılış amacıyla uyumlu doğal dengesinin gözetilmesi gerektiği düşüncesinin ifadesidir. Fakat bu bölümün sürpriz mısraı “Sıfır yüzdesinde tutalım faizi” buluşudur. Burada faizin de adeta eşyanın doğasında kendiliğinden var olan bir olgu olarak ele alınışını görüyoruz.

Bu mısra üzerine düşünürken Sezai Karakoç’un “maliyeci şairlerden” olduğunu, “İslam Toplumunun Ekonomik Stürktürü” adlı bir eserinin bulunduğunu da hatırda tutmak gerekiyor.

“Bir sülün

Gibi elim sana dönerse

Ay bölün

Bir gülün

Ateşten geçişinde

Ne taşıdığını yüreğinde

An bölün

Ocakların ağıtını yansıt

Babasız kalan çocuklar için

Ay bölün!”

İşaret parmağı ileriyi gösteren sıkılmış bir elin görünümüyle, yumruk gibi toparlak gövdesine karşın uzun ve zarif boynu ile bilinen sülün kuşunun görünüşü arasında benzerlik kurulmuştur.

“Gündoğmadan”da 10 sayfalık bir yer kaplayan bu uzun şiirin (s. 248-257) dördüncü sayfasında başlayan kısımda ise Ay’ın bölünüşünün bütün boyutlarıyla ele alınıp yorumlandığı ve anlamlandırıldığı bölümler yer alıyor.

Şiirde Ay’ın bölünüşüyle ilgili yapılmış benzetme çeşitlemeleri, büyük şiirin saf ve soylu cevherinin kelimeleri elmas pırlantalara dönüştürücü simya sanatının da muhteşem örnekleridir.

“Ay savaş gömleğidir

Yırtılır kılıcımızın ucundaki

Bir hız buğusundan”

Kılıçla değil, olağanüstü keskinlikteki kılıcın büyük bir ustalıkla kullanılmasından doğan “hız buğusu” ile kesiliveren ince bir gömlek!

Ay bir lades kemiği

Kırılır iki parmağımızın arasında

Bu ziyafette”

Ya da sadece iki parmakla çıt diye kırılıveren ince bir lades kemiği! Seçilen kelimelerle ayın bölünüşünün kolay, zahmetsiz, hemencecik yapılıveren bir iş olduğu fikrinin anlatımına kuvvet kazandırılmıştır.

(Gelecek yazıda devam edecek.)

#şaban abak
#şaban abak yazı
#yeni şafak yazar
9 yıl önce
Hızırla Kırk Saat’ten “Ay Bölme Şiiri” - I
İstanbul niree Tokyo nire...
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…