|
Kısık Vadisi ve Yol Durumu

Aslında hep ve sadece kitap okumak istiyorum. Hani Temel"e padişah olsan ne yersin diye sormuşlar da sabah hamsi buğulama, akşam hamsili pilav demiş ya, benimki de o hesap.

Eskiden başladığım kitabı bitirmeden başka bir kitaba başlamazdım. Düzenli olarak haftada bir kitap okumaya çalıştım yıllarca. Şimdi ise –ömür de azaldığı için- adeta maymun iştahlılıkla aynı anda beş altı kitabı birden okumaya çalışıyorum güya. Arada yarım bıraktığım, unutup aylar sonra döndüğüm kitaplar da oluyor, bir daha dönmediklerim de.

Bu arada yeni çıkan kıymetli eserleri, kitaplardan adlarını duyduğumuz ama yeni yazıyla hiç basılmamış olduğu için görmediğimiz İslam klasiklerini, şiir tarihinden bilim tarihine, İslam düşüncesinden dış politikaya kadar türlü kitapları takip edip satın almaya devam ediyorum. Evin her odasında bir kitaplık var artık. Oukunma sırasını bekleyenler okuduklarımdan fazla. Sanki dünyada yüzlerce sene yaşayacakmışız gibi.

Son günlerde okuğum kimi kitapları anmak istiyorum.

Hikâyeleriyle tanıdığımız yazar Kâmil Yeşil"in Yol Durumu adlı romanı, son derece etkileyici ve sürükleyici bir dille kaleme alınmış. Romanın bölümlerinin her birinin yeni bir çerçeve öykü anlatması, aynı kahramanları her bölümde yeni bir macera yaşarken izlememiz de bu sürükleyiciliği pekiştiriyor. Harika bir dizi film olur, uyarlama başarılı olursa.

Kâmil Yeşil, İslam edebiyat sahasında eskimez bir tema olan "arayış" temasıyla, insanoğlunun tabiatı gereği daima daha iyiye, yüceye, daha kâmil olana yönelişini ustalıkla birleştirerek günümüzde geçen bir hikâye anlatıyor. "Mehlika Sultan"a aşık yedi genç" gibi yedi kişilik bir arkadaş gurubunun hayata tutunma, bir meslek edinme çabalarıyla, bu çabayı aşarak daha yüce bir ideale; "evliya olma" idealine yönelişlerini iç içe bir kurguyla ele alıyor. Hem yolculuğu hem yolu anlatıyor Yol Durumu.

Küçük değişiklik ve eklemelerle günümüzde geçen kimi olaylara, hâlen yaşayan pek çok ünlü fikir ve sanat adamının inanç ve düşünce dünyasına da ayna tutuluyor adeta. Şaşırtıcı gelebilir ama galiba romanda benim de adım geçiyor.

Daha önce okuduğum ama hakkında yazmak istediğim bir kitap da değerli şair, yazar ve eğitimci Kâmil Aydoğan"ın Kısık Vadisi adlı inanılmaz güzellikteki otobiyografik romanıdır.

Kâmil Aydoğan"ın yazı hayatı, Nuri Pakdil yönetiminde çıkan ünlü Edebiyat dergisindeki şiir ve denemeleriyle başlıyor. Sonraki yıllarda merhum Nedim Ali"nin sahibi olduğu Andırın Postası"nın sanat edebiyat eki İkindi Yazıları dergisini yönetti. Yine Edebiyat Dergisi Yayınları arasında çıkmış olan Köy Yazıları adlı denemelerini üniversiteye başladığım yıllarda epeyce de duygulanarak okumuştum.

Kısık Vadisi, yazar Kâmil Aydoğan"ın Ceyhan ırmağı kıyısında geçen öksüz çocukluk atmosferini merkeze alarak örülmüş, bir çırpıda okunan çok önemli bir roman. Birinci Dünya Savaşı"nın yaraları sarılmamışken ikinci savaşın kıtlık ve korku dolu atmosferinde Anadolu"nun yoksul köylerinde dünyaya gelen bütün çocukların ortak dramını, direnişlerini ve ayağa kalkma; varolma mücadelelerini anlatıyor Kısık Vadisi. Bir yanda yoksulluk, kıtlık, öksüzlük, öte yanda din, dil ve kültürümüzün görünürlüğü üzerindeki korkunç baskılar…

Romanı okurken Kâmil Aydoğan"ın "aslında şair" olduğunu her satırda görüyoruz. O kadar içli bir dil, öylesine yalın, duru ve akıcı bir anlatımla okuru yürekten yakalıyor ki yutkunma güçlüğü çekerek, gözyaşlarına boğularak ve fakat yine de elinizden düşürmeden okuyorsunuz. Hele şair olduğu büyüyünce anlaşılacak bir çocuğun gözüyle ve onun anlatımından, gencecik annesini kaybetmesi üzerine yazılmış bölümler var ki edebiyatımızda anne üzerine bu kadar güçlü bir metni ben daha önce okumadım. "İnsan için anne merhametinden daha güçlü bir sığınak yoktur... Bir toplulukta anneli büyüyenle, annesiz büyüne ayırt etmek zor değildir. Annesiz büyümüşse bir insan, seksen yaşına da gelse öksüzdür, yetimdir, duygusaldır, boynu büküktür. Annesiz büyüyen kimselerin içinde derin boşluklar vardır. Onlar, durmadan bu boşlukları doldurmak için boğuşurlar, ömürleri bununla geçer."

Kâmil Aydoğan"ın Kısık Vadisi, aynı zamanda bir "belgesel roman" olduğu için toplumsal hayatımızın tarihine de ayna tutmaktadır. Büyük küçük herkesin okuyabileceği ve mutlaka okunması gereken, insan yüküyle dopdolu, "sahici" bir kitap Kısık Vadisi.

Yakınlarda okuduğum çok önemli bir kitap da Türk Dil Kurum yayını ünlü Türkolog Talat Tekin imzalı Irk Bitig adlı antik bir metin. Bilge Kağan tarafından yazdırılan ünlü Orhun Abideleri"nde de kullanılmış olan Göktürk alfabesi ile yazılmış ve elimize ulaşmış bilinen en eski kitap Irk Bitig. Miladî 8"inci asrın başlarında Uygur bölgesinde yazılmış bir fal yorumları kitabı. Türkçe tarihiyle ilgilenenlerin, şair ve yazarların mutlaka görmesi gereken bir ilmî yayın. Kitpta 65 fal yorumu ve bir "hatime" bölümü yer alıyor. Hatime şöyle son buluyor: "Kaplan yılında ikinci ayın onbeşinde, Taygüntan manastırında ben genç dindar, mürşit kâhinden işitip, ağabeyimiz aziz Sangun İtaçuk için bu kitabı yazdım."

Bütün eserlerini eksiksiz okuduğum Mustafa Kutlu"nun yeni çıkan kitabı Nur"u ise henüz okuyorum. Genç ve çok güzel bir mimar olan Nur hanım, etrafa iğde kokuları eşliğinde iyilik ve merhamet saçarak hayatı yeniden üretiyor adeta. Tipik bir Kutlu "uzun hikâyesi".

Bir haftadır yanımda dolandırıp henüz başlayamadığım yeni kitabım ise eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ"un cezaevinde yazdığı Suçlamalara Karşı Gerçekler adını taşıyor. Edebiyatla birlikte yakın siyasî tarihi öğrenmeyi ve güncel tarihi takip etmeyi de hep önemsedim. İlker Başbuğ da önceki genelkurmay başkanları gibi takip ettiğim bir yöneticiydi. Görev yaptığı dönemdeki gelişmeleri izlediğim, yaptığı görev ve hizmetleri basından takip ettiğim için sonradan suçlanmasına ve hele "terör örgütü lideri" diye suçlanmasına hep şüpheyle baktım. Yazı uzsadı ama şu kadarını söyliyeyim, İstanbul"dan Filistin"e doğru yola çıktığı günün coşkusuyla hakkında bir şiir de yazmış olduğum Mavi Marmara gemisi, rotasını Mısır olarak açıklamıştı ve aslında Mısır"a gidiyordu. Gemi, gece yarısı saldırıya uğrayıp 9 şehit verdiğimiz sırada İlker Başbuğ ve Hakan Fidan Mısır"da resmî temaslarda bulunuyorlardı. Gemi vurulunca temaslarını yarıda kesip yurda döndüler.

Şimdi bu iki isimden birinin hapiste olması, öbürünün de "çözüm süreci"ne karşı olanlarca hapsedilmek istenmesi sizce de ilginç değil mi?

Bence İlker Başbuğ mutlaka anılarını da yazmalıdır. Okuma sözü veriyorum.

10 yıl önce
Kısık Vadisi ve Yol Durumu
Kalbin sesi
Kanaat gibi devlet olmaz
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!