|
Ah biz kaybettik ah!

Ayşe Şasa, sevgili eşi Bülent Oran rahmetli olduğunda yaptığımız sohbetlerden birinde, eş dost taziye ziyaretinden bahsetmişti.

Eş dost dediği de efkarıumumiyenin bildiği tanıdığı sanatçı, akademisyen, eleştirmen falan işte.

Taziye evlerinde "gelenektir" ya, hep bir kasvet hep bir kasavet çöker.

Taziyeye gelenler de ister istemez kapının eşiğinden itibaren o hüzünlü havaya bürünmeye gayret ederler.

Halbuki, Ayşe Şasa ölümü Hz. Mevlana gibi karşılayanlardandır.

Senaryosunu yazdığı son filmi o güzelim "Dinle Neyden" de Hz. Pîr"in sözleriyle nihayete erer: "Öldüğüm gün tabutum yürüyünce / Bende bu dünya derdi var sanma! / Benim için ağlama / "Yazık, yazık!", "Vah, vah!" deme! / Şeytanın tuzağına düşersen o zaman "eyvah" demenin sırasıdır. / Cenazemi gördüğün zaman "Ayrılık, ayrılık!" deme! / Benim buluşmam asıl o zamandır. / Beni mezara koyunca elvedâ demeğe kalkışma! / Mezar cennet topluluğunun perdesidir. / Mezar hapis görünür amma, / Aslında canın hapisten kurtuluşudur. / Batmayı gördün ya, doğmayı da seyret! / Güneşle aya batmadan ne ziyan gelir ki? / Sana batma görünür amma / Aslında o doğmadır, parlamadır. / Yere hangi tohum ekildi de yetişmedi? / Neden insan tohumu için / Bitmeyecek, yetişmeyecek zannına düşüyorsun? / Hangi kova suya salındı da dolu olarak çekilmedi? / Can Yusuf"un kuyuya düşünce niye ağlarsın? / Bu tarafta ağzını yumdun mu, o tarafta aç! / Çünkü artık hay-huy"un, mekansızlık aleminin boşluğundadır."

Ayşe Hanım bu sözleri öylesine terennüm edenlerden değil, künhüne vakıf olanlardandı.

Bir konuşmamızda, "Ölüm korkusu alındı benden" demişti, "Benim için ölüm evin bir odasından diğer bir odasına geçmek gibi."

Sonra da merhum Sefer Efendi"nin, ölümü nefis bir hal olarak nasıl terennüm ettiğini öyle anlatmıştı ki, o an kalbim nasıl inşirah buldu anlatamam. (Hep o an üzre yaşayabilmek için neler vermezdim.)

Neyse, biz dönelim yine Ayşe Hanım"ın anlattığı taziye evinden "manzaralara."

Taziye ziyaretine gelenler, Bülent Oran"ı ne kadar çok sevdiğini bildikleri için teselli sadedinde bir şeyler söylemek isterler ama bildik lakırdılardan, "başınız sağ olsun"dan falan öteye geçemezler.

Kemal Tahir"in bir idam mahkumuna söyleyecek söz bulamadığını Ayşe Şasa nakletmişti ya, ona benzer bir durum işte.

Cezaevi yönetimi akil ve aydın insan Kemal Tahir"den bir idam mahkumunu son gününde teselli etmesini ister hani.

Üstad da görevi kabul eder etmesine ama söyleyecek söz bulamaz: "Konuşmamız gerekiyor. Sabaha bu adam idam edilecek. Konuşacak konu ararken birden fark ediyorum ki, bu dünyada bütün konuşmalar geleceğe aittir; geleceği olmayan bir adamla konuşacak bir şey yoktur…"

Ayşe Hanım"a taziyeye gelenlerin de ölümün karşısında olanca bilgi birikimleri aynen bu duruma düşmüştür.

Hülasa dilleri lal olur, söyleyecek sadra şifa hiçbir söz bulamazlar.

Gelgelelim beklediklerinin aksine Ayşe Hanım"da hüzün, elem, kederden de eser yoktur.

Kahırdaki lütfun hikâyesi mesabesindeki "Bir Ruh Macerası" adlı eserinde anlattığı gibi kabz halinden mucizevi bir şekilde bast hâline çoktan geçmiştir.

O kadar ki…

Cenaze evi sahibi olarak, Akira Kurosawa"nın Yume (Düşler) filmindeki "Su Değirmenlerinin Köyü" epizodundaki coşkulu cenaze törenini çağrıştıracak kadar moralle karşılar misafirlerini.

Ölümün bir son olmadığını, bir rüyadan uyanmak olduğunu anlatınca da, "Öyle de Ayşe Hanım, yine de zor tabii …" karşılığını alır.

Allah"ım nasıl bir ironi!

"Baktım onlar beni değil ben onları teselli etmeye uğraşıyorum…" derken nasıl da tatlı tatlı gülmüştü.

Ah Ayşe Hanım!

Annemde… Ve abimi tutsak ettiklerinde… Ve, hastalığımda… Varlığını bilmek bile nasıl bir şifa vesilesiydi anlatamam.

Hayret, ağlamıyorum…

Günlerdir vefat haberini alırım korkusuyla köşe kucak kaçan, korkarak haberlere bakan ben…

Evet, ağlamıyorum…

Ayşe Hanım olsa buna muhtemelen "zuhurat" derdi. (Hastalığına çok üzüleceğimi bildiği için eşime, söyleme ona diye tenbih edecek kadar beni tanıdığı için…)

Ağlamıyorum ama boğazıma öyle bir şey takıldı ki gitmek bilmiyor!

Bir gitse ben de gidecekmişim gibi bir şey… benden geriye bir şey kalmayacakmış gibi bir şey.

Ayşe Şasa kıyamet günü yaratıcıya anlamlı ve onurlu bir hikâye anlatabilmeliyim demişti.

Bu onurlu hayata biz şahidiz Ya Rabbi.

Vefat edenler için "hayatını kaybetti" denir; lakin Ayşe Hanım öyle bir hayat yaşadı ki, o hayatını kaybetmedi, ah biz kaybettik!

Şükürler olsun ki solmaz pörsümez bir hayatın işaret taşları mesabesindeki "Bir Ruh Macerası" ve "Delilik Ülkesinden Notlar"ı bıraktı bize.

Fatih Camii"nde bugün öğle namazından sonra uğurlayacağız onu.

"Hayatında güzeldin

Ölümünde güzelsin

Öldün

Bir daha ölmeyeceksin"

10 yıl önce
Ah biz kaybettik ah!
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi