|
Başbuğ paşamdan ne istiyorsunuz?

Sizi bilmem ama ben İlker Başbuğ''un konuşmasından acayip keyif aldım. Keyif de laf mı; müstefit oldum, etkilendim.

AB Komisyonu Türkiye temsilcisi Kretschmer, Silahlı Kuvvetler mensuplarının kamu hayatının hemen her yönüne maydanoz olduğunu, ''yasal ve kurumsal düzene'' saygı duymadığını söylemişti.

İlker Başbuğ paşam işte bu adamın ağzının payını bi güzel vermiş: “TSK''yı başka ülkelerin ordularıyla karşılaştırarak, farklı sonuçlar üretmeye çalışanlar, Türk toplumunun tarihini de, gerçeklerini de bilmeyenler…”

Benim de Kretscher''e bir çift sözüm var:

''Yasal ve kurumsal düzene saygı duymamak'' ne demek Kretscher efendi? Azıcık delikanlı ol da lafı gevelemeden konuş. TSK siyasete saygısız davranıyor, demeye mi getiriyorsun? Şimdiye değin ne saygısızlığını duydun? Bildiğin bir şey varsa söyle, boş konuşma.

Sen istiyorsun ki, dirayetsiz bir ordumuz olsun! Doğru dürüst darbe yapmaktan bile aciz, tankların önünde turistlerle hatıra fotoğrafı çektiren Tayland ordusu gibi cıvık bir ordu yani. (Nacizane tavsiyem: Bu adam istenmeyen kişi ilan edilsin.)

İlker paşam şunu da söylemiştir: “İrticai tehdit bazı kesimler kabul etmese de kaygı verici boyutlara ulaşmaktadır.”

Paşamın kelime seçerken gösterdiği özene dikkat isterim. Mesela, bu cümlede ''çevre'' sözcüğü yerine, ''kesim'' sözcüğünü kullanmıştır. Neden? Çünkü bazı çevreler, ''bazı kesimlerin'' üzerinde yükselerek ''çevre'' olabiliyorlar.

Öyle ki; bazı çevreler işten ekmek çıkarmak derdine düşerken, ''bazı kesimler'' şöyle diyebilecek bedbahtlardır:

Karikatür krizinden Papa 16''ncı Benedikt''in saçmalamasına kadar dört yanımız ''puşt zulası'' ile çevriliyken, kırmızı çizgilerimizin yerlerinde kavak yelleri esiyorken, başımıza geçirilen çuvalların travmasını bir türlü atlatamazken, her Allah''ın günü teröre şehit verirken, işsizken, yoksulken, açken, çıplakken nerden çıktı şimdi bu irtica?!

Şuracığa hemencecik şu notu düşeyim ki; paşamın konuşmasını sırf Yeni Şafak''ta destekliyorum diye kimse istihfaf, ironi, alay, espri falan aramasın. Ne yazdıysam odur. (Benin yazdıklarım, yazıldığı gibi de okunur.)

Ayrıca da espriden hiç hoşlanmam. Sayın Cumhurbaşkanımız''ın esprilerine bile gülmem. O derece yani. (Sayın Sezer espri yapmaz mı? Peki, “boş inanç ve dogma” sözünün geçtiği konuşması espri değilse, neydi?)

Neyse artık, konumuzu daha fazla bekletmeyelim.

Paşam, “Laiklik kavramının neden tartışmaya açıldığını anlamak mümkün değildir” diyor. Çok haklı. Tartışılacak da ne olacak? Sözgelimi, bir bürokratın dereden kadın geçirme icraatını bile, “sarılın laikliğe” diyerek ''karşılayan'' Bekir Çoşkun, bu tartışmadan istifade edebilecek mi bakalım?

“Demokrasi her şeyden önce laikliğe dayanır” demiş İlker paşam. Demek ki neymiş; laiklik, demokrasinin dayandığı şeymiş. Tamam, bu kadarı kafi. Daha fazla tartışmanın lüzumu yok.

Ahmet Kekeç''in, İlker Başbuğ paşamın konuşmasının irtica ile ilgili kısmına, “hep söylenegeldiği gibi” diyerek, aynı nakarat mevzusuna bağlamasını anlayabilmiş değilim. Paşadan, yani bir asker kişisinden öncekilerden farklı şeyler söylemesi mi bekleniyor? Olur mu öyle şey! Devlette devamlılık esastır. Kekeç üstadımız bunları bilmiyor mu?

Dünkü köşesinde, İlker paşamın konuşması, “siyasi alanı daraltmaya yönelik” girişimlerden biri olarak değerlendiren Ali Bayramoğlu''nun mantığını da çözebilmiş değilim. Deniz Baykal yıllardır aynı şeyleri söylüyor siyasi alan daralmıyor da, paşam söyleyince mi daralıyor?

Ne yani, askerimiz konuşmasın mı? Bizim kendimize ait ''hallerimizi'' yok mu sayılsın? İç tehdit değerlendirmesi dünyanın başka hiçbir ülkesinde yok diye bizde de olmasın mı? Taklitçi zihniyet mi olalım? Bu mudur istenen?

18 yıl önce
Başbuğ paşamdan ne istiyorsunuz?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi