|
Hiçbir şey bu satışı unutturamaz!

Gündem dediğin nedir ki, suya yazı yazmak gibi bir şey; gözünü açtın kapattın geçti gitti kayboldu. Üç-beş yazı çiziktirilir, birkaç kişi şurada burada ‘ileri geri’ konuşur ve bu satış da unutulur gider.

Hayır, bu satış unutulamaz. Dönüp dönüp üzerinde konuşulması gereken bir satıştır bu. Gündemin yoğunluğu arasında kaynayacak bir satış değil.

‘Enver abi’nin TGRT’yi beşikteki emzikli bebekleri katleden ‘dinci faşist İsrail rejiminin’ destekçilerine satışından söz ediyorum.

‘Enver abi’nin yıldızı ‘kodu mu oturtan’ Evren Paşa döneminde parlamaya başlamıştı. Özallı yıllarda ise Allah yürü ya kulum demiş, o koşmuştu. Duran her şeyden uzak durmuş, hareket eden her şeye binmekte acele etmişti. Öyle ki, Demirel vaktiyle, “O durakta beklemez, gelen otobüse biner” demişti.

Hayatında ilk kez otobüsü kaçırmıştı. Kader işte! Daha doğrusu, 28 Şubat otobüsüne binmekte gecikmişti. Otobüse yetişebilmek için öncelikle Türkiye gazetesi başyazarı rahmetli Yalçın Özer’i gazeteden uzaklaştırdı.

“Huzur veren” TGRT’yi milyonlarca dolar karşılığında, “Gör bak neler olacak” sloganıyla büsbütün değiştirdi. Biliyorsunuz,sonunda olacak olan oldu; Sabra-Şatilla kasabı Ariel Şaron’la kafa kafaya verip İsrail’de yeni Yahudi yerleşim merkezlerinin kurulması için emek veren Murdoch’a TGRT’yi sattı.

Televizyonun kurulduğu günlerde bir muhterem ‘reyting’ için TGRT’yi sürekli 24 saat açık tuttuğunu gönenerek anlatmıştı. ‘Reyting ölçer’ cihazından haberi bile yoktu. Bir başka muhterem mutfağında İhlas ev aletleri olanların yemeklerinin daha lezzetli olacağını savlamıştı.

TGRT yöneticileri de pek farklı değildi o vakitler. Her türlü müzik yasaktı. “Çağrı” filminin müziği bile bu yasaktan nasibini alıyordu. Hele sinema ‘anlayışları’ bir acayipti.

Tasavvufun inceliklerinden yoksun takma sakallı evliya filmlerinin dışındaki yapımlarda yaşananları bilenler bilir. Mesela, senaryosunu yazdığım “Kimsesizler” adlı dört bölümlük bir dizi sırf sansür yüzünden kesile biçile ancak bir 90 dakikalık kadar çekilebilmişti. Sansür gerekçelerinden biri de, birbirlerine şeran nikah düşen insanların aynı kompartımanda yolculuk yapmasının şeran haram olduğuydu. Tabii ki, Seda Sayan’lı vur patlasın, çal oynasın döneminden önce.

“Huzur veren” televizyonun kurulabilmesi için bileziklerini satanların, okumadıkları gazetenin yıllık aboneliğini peşin verenlerin ‘Enver abi’si, 28 Şubat otobüsüne binebilmek için, birdenbire Sibel Can, Gülben Ergen, Seda Sayan gibilerin ‘Enver abi’si oluvermişti.

Günde binlerce kez “Sat kurtul abicim ya” cümlesi tüketilen,Andrzej Wajda’nın güzelim filmi “Herşey Satılık”ı çağrıştıran ülkemizde mezkur satışı ‘özel’ kılan nedir?

Halbuki ne satışlar okuduk, ne satışlar duyduk güzide ülkemizde. Anasını satan, kızını satan, böbreğini satan, arkadaşını satan, eşeğini boyayıp satan ‘sürüsüne bereket’.

Eh yani, ‘Enver abi’ de ‘malını’ satmış ne çıkar bundan,diyemeyiz. Çünkü sahibi olduğu televizyon kanalını elden çıkarmanın ötesinde, ‘satışların efendisi’ denilebilecek apayrı anlamı olan, ‘milat’ sayılabilecek bir satıştır bu. Kime neyin satıldığından çok, kimlerin neleri satabileceğini göstermesi açısından tam ibretlik bir satış.

Mahalle aralarında misket oynadığımız yıllarda “Saadet-i Ebediye” dağıtırlardı halka. Mısırlı şehid bir İslam alimine ısrarla mezhepsiz derlerdi. “İslam Peygamberi” nin yazarına ise demediklerini bırakmazlardı. İslami 4 ıstılahı ‘ihya’ etmeye koyulan Pakistanlı bir alime de sapık derlerdi. İran’da devrim olduktan sonra, İran’dan Türkiye’ye kuş uçsa teyakkuza geçerlerdi. Bu ağabeylerimiz ‘Enver abi’nin mezkur satışına ne diyorlar acaba, çok merak ediyorum.

Enver Ören 28 Şubat otobüsünün peşinden koştu, Murdoch’ların otobüsüne vardı. Ulusalcı zırtapozlar, demokrasiye balans ayarına alkış tutanlar, ‘otobüsünüzün’ varacağı istasyonu siz de görün işte.
٪d سنوات قبل
Hiçbir şey bu satışı unutturamaz!
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı