|
Pensilvanya’nın öldürücü sırrı
Bre mübarekler,
Hocaefendi'nizin
kalbi kırılırsa,
Türkiye
'nin maddi ve manevi felaketlere duçar olacağını siz söylemiyor muydunuz?


İçinizden biri,

Muğla - Bodrum

'daki 3. 8 büyüklüğünde depremi, “

hizmet

” vehmettiğinizin önünün kesilmesine yormamış mıydı?



Yine içinizden bir başkası, kayısıları don vurmasını, “

cemaatinize

” paralel yapı diyerek mücadele eden

AK Parti

'ye verilen oylara bağlamamış mıydı?



Hayır hayır, bunlar öyle sıradan şakirtler de değildi.



İçinizde

Today's Zaman

'ın genel yayın yönetmeni de vardı,

Zaman gazetesinin

genel yayın yönetmen yardımcısı da.



Sadece don vurmuş kayısıları veya depremi veya kuraklığı veya trafik kazalarını falan değil, “

ayın tutulmasını

” bile aynı şekilde okuyordunuz.



Bu acayip inanışın kökü, kökeni, kaynağı neydi?



Hocaefendi'niz

olabilir mi?



Zira, “

Ben sinirlenirsem yağmurlar yağar seller olur, ben öfkelenirsem fırtınalar kopar...

” dediği nakledilmişti.



Bunu nakleden de öyle sıradan biri değildi.



Hocaefendi'nizin

ağzından hayatını yazan, kurucuları arasında yer aldığı

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı

'nın 3 yıl Yönetim Kurulu Başkanlığı'nı yapan, Zaman gazetesinde vaktiyle yazılar derceden biriydi.



Evet, bildiniz,

Latif Erdoğan

.



Geçen hafta sonu, “

” ( 23 Ocak 2016, Yeni Şafak) başlıklı naçizane yazımı da onun bir konuşmasına dayandırmıştım.



Kim Gülen ile irtibatta olursa siyaseten batar

” demiş, bunu da, bizzat

Gülen

'e dayandırmıştı: “

Hatıralarında, bana anlattığı şeylerde var bu. 'Kimi tuttuysak siyaseten battı' diyor. İtikadım elverse şu anda (CHP'yi kastediyor) onu tutarım, onu batırırım ama itikadım elvermiyor diyor…”


Nedir bu şimdi?



O isterse bir partiyi tutmak suretiyle batırabiliyor, o kızınca yağmurlar yağıyor, fırtınalar kopuyor, onun “hizmeti” engellenirse Malatya'da kayısıları don vuruyor, ila ahir.



Sahi nasıl bir şeydir bu?



Hepsinden önemlisi, mübareklere, nasıl bir yol tuttuklarını anlatmanın yolu yöntemi var mı?



Mesela, “ironi” işe yarar mı?



Söz konusu yazımda naçizane bunu denemeye çalışmıştım işte. El attığı iflah olmayan Hocaefendi'nizin, “ananas” muhabbetiyle Koç'a da el attığını dile getirmiştim.



Elbette bu saçmaydı.



Zaten mezkur yazımda, saçma olduğunu hassaten belirtmiştim. (Bu ülkede ironi yapmak gerçekten çok zor. Ondan daha zor olanı da ironiyi şerh etmek galiba.)



İstedim ki…



Sayın mübarekler, Koç'un ölümünü Gülen'e bağlamanın ne kadar saçma olduğunu fehmederek, kayısılara don vurmasını veya ay tutulmasını veya depremi de Gülen'in gazabına bağlamanın saçmalığını keşfetsinler.



Olmadı…



Olmadığı gibi “paralel muhibbi” bir site, “

Yeni Şafak yazarı, Mustafa Koç'un ölümünü bakın nasıl Gülen'e bağladı

” şeklinde haber yaptı.



Mübarekler de haliyle koro hakinde fakire küfretmeye başladı. Bir mülaaneci de “Gülen, Salih Tuna'ya da el atsın” şeklinde ironi denemesinde bulundu.



Anladım ki sorun anlamak değil, cibilliyet ve ahlakmış.




#Today's Zaman
#cemaat
#Mustafa Koç
#paralel muhibbi
#Latif Erdoğan
#Gülen
8 yıl önce
Pensilvanya’nın öldürücü sırrı
Ayak izlerine takılan yolcu
Ey kendim, ben neyim, ben bir kek miyim
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar