|
Üç ‘itfaiyeci’ yazar!

Tuhaf bir telaş ve eşi benzeri görülmemiş gayretkeşlikle acayip yazılar kaleme alıyorlar. Üçü bir yerde, peşi sıra döktürüyorlar. Dünyanın hiçbir yerinde, İsrail’de bile bu kadar ‘parlak’, değişik ‘tür’ yorumlara rastlamak mümkün değil. Sadece bizde var bunlardan. Ne kadar övünsek azdır!

Biri, vaktiyle kendisini kadınları anlamaya adayan ‘hisli duygulu’ ve lakin savaş düşkünü ilginç bir karakter.

Diğeri, Türkiye’nin çıkarlarını ABD ile hizalanmakta görmeyi cezbe mertebesinde idrak eden, çoğu zaman da ‘Türkiye’nin çıkarlarını’ falan unutup direkt Amerikan çıkarlarının savunuculuğuna soyunan liberal yurdum insanı. Hani, “Türkiye Türklere bırakılamayacak kadar önemli bir ülkedir” cümlesinin altına imza attıktan sonra, öyle demedim böyle dedim gibilerinden kırk dereden su getirerek kendi sözünü ‘yıkamaya’ çalışmıştı.

Öteki, hiçbir ifadeyle hülasa edilemeyecek kadar enteresan, sosyolog eskisi güzel bir insan. Onun için ne kadar yazılsa azdır. Değeri kendisinin de belirttiği gibi zamanla anlaşılacak ‘ileri görüşlü’ bir aydınımızdır.

Sanırım bahsettiğim bu üç güzide Türk aydınını tanımışsınızdır. Olsun, ben yine de sırasıyla (yok, önem ya da değer sırasıyla değil) zikredeyim: Mehmet Yakup Yılmaz, Cüneyt Ülsever ve Ertuğrul Özkök.

Dinci faşist İsrail rejiminin beşikteki emzikli bebeklere kadar Lübnan’da yaptığı katliama Türk halkının nefretini bu aydınlarımız kadar derinden ‘anlayan’ başka kimse yoktur. İnanın şaka yapmıyorum, çok ciddiyim. Çünkü bir yangını yaşayan değil itfaiyeci anlayabilir. Yanan hisseder, söndüren anlar. (B.Brecht de “Epik Tiyatro”yu buna benzer bir örnekle açıklamaya çalışmıştı.)

Gelgelelim, bizim üç cevval ‘itfaiyecimiz’ (teşbihten dolayı yeryüzünün bütün itfaiyecilerinden özür dilerim) yangını söndürmek için emek harcayacağına, ‘seyirciyi’ söndürmeye kendilerini adamış gibidirler. Seyirciyi yani korsan İsrail rejiminin katliamlarına tanık olanları. Bu beyefendilerin konuya ilişkin yazıları, Siyonist katliamcı rejime ‘nefreti söndürme’ ameliyesinden başka bir şey değildir. Bunlar yangına odun süren, yananı değil yakanı arkalayan itfaiyecilerdir. Gayretkeşlikleri, kamuoyundaki nefretin boyutunu çok iyi anlamalarından kaynaklanıyor.

Kana katliamını dillendirenleri bile “mazlum edebiyatı” yapmakla suçlayan mezkur yazarların güya popülizmden uzak, insanlığa mesafeli ‘bilimsel analizlerine’ şöyle bir değinelim isterseniz.

Mehmet Yakup Yılmaz, Bangladeş’te yapılan Hizbullah yanlısı gösteriden hareketle lafı Menemen’e kadar uzatmış. Bangladeşlilerin kılık kıyafetlerine de kafayı fena takmış. Bir de dileği var: “Dilerim kazanan medeniyet olsun.” Gördünüz mü medeniyet telakkisini! Hay Allah müstahakını versin! Senin bu medeniyet telakkini paylaşan bir fanatik, Müslüman sanıp bir Hindistanlıyı öldürmemiş miydi? Batıda ‘İslamofobi’ maalesef artarak sürüyor. “Medeniyetler savaşı” tesmiye ettiğin şey, işi kılık kıyafetten ‘ada soyada’ kadar vardırırsa o zaman senin de durumun pek iç açıcı olmayacak! Hem Mehmet, hem Yakup. Valla işin zor. Benden söylemesi.

‘’Kimse kusura bakmasın” diyor Mehmet Yakup Yılmaz, “Onlar da benim gibi Müslüman’dır diye onlara karşı yakınlık hissedemiyorum”. Kimsenin senden yakınlık falan beklediği yok. Hiç değilse, “Barış İçin Fransa Yahudi Birliği Ulusal Büro Üyesi” Rudolf Bkouche kadar olsun İsrail rejiminin barbarlığını görmene engel olan ne acaba? Bunu izah et, kafi.

Yahu ben daha ziyade Cüneyt Ülsever ve Ertuğrul Özkök’ün değerli düşüncelerine değinmek için bu yazıya başlamıştım. Ama gördüğünüz gibi yerimiz kalmadı.

Hay Allah, bir tek Yakup’a takılıp kaldık!

18 yıl önce
Üç ‘itfaiyeci’ yazar!
Biçim-içerik-öz-fenomen
Sünnî-Şîî diyaloğu
Diyarbakır Kurşunlu Cami’ye ağıt
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek