|
Bir ecnebi ciletinin kıllarımız üzerindeki anormal baskısı!

O zamanlar henüz Özal vardı, kalpten kalbe e-mail yoktu. Bilinçli bir erkek kusuru olan "kirli sakal" revaçtaydı. Bizim "Kapıcı Caafer" yeni soyulmuş yanağını getirip ekrana iyice dayar, bir yandan güvercin yutmuş kedi gibi sırıtırken; bir yandan da sağ işaret parmağının sırtıyla yanağını hafifcene sıvazlayıp; "jjjt-jjjt-ıyyy..." diye mayışırdı. Bizim Caafer''in içini oynatan jilet Permatik''ti, galiba

Sonra Kasımpaşa-Yukarı mahalleden Ali Desidero abimiz çıktı arenaya...

Ceketi omuzlarının uçlarından ha düştü ha düşecek...

Elinin tersiyle havada sert bir yarım daire çizip; "yyoköyle!" diyordu, "burası Türkiye!" Coni tabir ettiği ecnebi şahsiyetlerin kıllarının tıpkı milli hassasiyetleri gibi "zayıf ve cılız" olduğunu söylüyor, bizim gibi iri kıyım kılları olan yüksek bir millete göre yapılan jilet bıçağının kaçınılmaz zaruretini ortaya koyuyordu: "Sen yapmışsın onu Coniye göre!..." Yerde biri büyük biri küçük iki kere seken Permatik ciletinin görüntüsü "dann!.." efektiyle birlikte bütün ekranı kaplarken, Attila''nın ve Yavuz Sultan Selim''in yiğit torunu, Türk kılının altını çizen, muzaffer bir gülümsemeyle, bizim ayrıcalığımızı bir kez daha hatırlatıyordu: "Burası Türkiye!"

Sonra, bilirsiniz işte, zemine göre tavır değiştiren, o kişiliksiz oynar başlıklı jilet bıçağı yüzlerimizde gezinmeye, kıllarımızın - bu arada Milli Hassasiyetimizin - üzerinde dayanılmaz bir baskı uygulamaya başladı da Ali Abi epeyi görünmedi ortalıkta. Bu arada Batı''nın evlâtları ikinci bir hamleyle "bir cilette iki bıçak" diye cin ifrit bir bomba patlatmasınlar mı! "Fakir ama gururlu Türk genci" Ali Desidero''nun öfkesi bir kez daha çaresiz, iyicene geçersiz ve bir nevi demode kaldı.

Adamlar hinoğlu hin, önlerinden çıkılmaz. Ali Abi gitti-gider. Her Türk, sabahları, yüzünün sert hatları karşısında eğilip bükülen "soft machine" ile hem yüzünü o sert kıl kabuğunun içinden sıyırıp beriye alıyor; hem de ruhuna gurur masajı yapılmış gibi rahatlayıp gevşiyordu.

Artık ekranlarda yerli hissiyatı avcılığına gerek kalmadan kervanını yürüten cilet bıçakları vardı: "Birinci cilet, gelip kılın tam ortasından geçiyordu..." İşte bu noktada, normal bir Türk kahvehanesinin, çipil çipil gözlerle ekrana mıhlanmış onca erkeğinin kafasında, "kılın öbür yarısı orada mı kalacak şimdi yani!.." sorusu canlanıyordu besbelli. Cilet firması insanı ümüğünden işte böyle yakalardı! İkinci bıçak, bir tesviye makinesinin kendinden emin ağzı gibi gelir, meraktan gerilmiş sinirleri yatıştırarak kılın derinin üzerinde kalmış öbür yarısını da biçer geçerdi. Kahvehanenin merakı da böylece "doyurulmuş" olurdu.

Ali Abi''nin mertliği Batı''nın hinliği karşısında, geriye dönülemez bir biçimde havlu atmıştır. Kıllarımız Gilette Sensor''ın baskısı altında ne yapacağını şaşırmıştır. Batı karşısındaki bu yenilgimiz, ancak bizim gibi gururlu delikanlıların ocağına su döker; Batı''ya bir şey yapmaz. Batı, kendi galibiyetini, geliştirilebilir bir cironun imkânlarını ortaya çıkardığı için önemser. Ciro, yeni modellerin ışığında yükselecektir; başkası değil. Bu kapitalizm dininin neredeyse amentüsüdür. Evet, "yeni model." Yani Üçüncü Bıçak!

Ki Nihayet o da ortaya çıktı sonunda. Artık kıllarımızın üzerinde, Gillette Sensor III''ün yeni ve dayanılmaz baskısı var...


25 yıl önce
Bir ecnebi ciletinin kıllarımız üzerindeki anormal baskısı!
Yalan yanlış kumpas
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir